Sinan ÖZTÜRK

 

Sanırım yirmi yıldan fazla olmuştur okuduğum. Fransa’da genç bir yazar, yazdığı romanı ve daha sonra romanları bastırmak için yayınevi aramaktadır. Ancak çalışmalarını gönderdiği her yayınevinden olumsuz cevap almaktadır. Fransa’da çalışmalarını göndermediği yayınevi neredeyse kalmamıştır. Ben de uzun yıllardır yazdığım için bu durumun ne derece yorucu ve moral bozucu olduğunu çok iyi bilirim. Çalışmalarımı Türkiye’deki yayınevlerine gönderirim. Bırakalım basmayı büyük çoğunluğundan cevap bile alamam. Yayınevleri de sonuçta ticarethanedir. Giderleri vardır. Ayakta durmak ve giderlerini karşılamak için kazanmak zorundadırlar. Bu anlaşılmayacak bir şey değil. Hatta öyle yayınevleri vardır ki, zararına da olsa en azından idealist bir yanları olduğundan iş yaşamlarına devam etmektedirler. Gene bizim Fransız yazarımıza dönelim. Yazarımız çalışmalarına çok güvenmektedir. Ancak yaşadığı durum onu ister istemez ümitsizliğe de sürüklemektedir. Bir gün aklına bir oyun gelir. Fransızların çok bilinen yazarlarından Marguerite Duras’nın çok bilinen ve ülkede yok satan bir kitabını alır ve kitabın sadece başlığını ve yazarının adını değiştirerek, kitabın çıktığı yayınevine gönderir. Bunun yanısıra aynı kitabı diğer yayınevlerine de gönderir. Ama sonuç aynıdır. Kitap ya çok başarısız bulunur, ya da cevap veren olmaz. Bunun üzerine aynı zamanda gazetecilik de yapan yazarımız, olayı basına taşır. Burada yapmak istediği aslında, yayınevlerinin kendilerine gönderilen dosyalara bakmadıklarını, okumadıklarını, ancak gönderen adı sanı bilinen biriyse dosyalarına önem verdiklerini kanıtlamaya çalışmaktır. Kitabın çıktığı yayınevinden gelen, kitabın basıma değer görülmediğini bildiren mektubu da basınla paylaşır. “İşte siz gerçekte busunuz!” der. Öyle ya, aynı yayınevi aynı kitabı daha önce yayınlamış ve oldukça da iyi satmıştı. Ama aynı kitap başkasının adıyla geldiği için, bakılmaya bile değer görmemiştir. İyi yazmıyor olabilirim, bunu anlayabilirim. Lakin meselenin sadece bu olduğunu da düşünmüyorum. Her yerde olduğu gibi bu sektörde de ilişkiler, isim yapmış olmak çok önemli. Oysa benim tek isteğim, gönderdiğim bir çalışmaya hiç değilse beş dakika ayırmalarıdır. Yayınevlerinin sitelerine girerseniz, orada dosyalarınızı nasıl göndereceğinizi yazarlar. Hemen hemen hiçbiri internet üzerinen dosya gönderilmesini kabul etmiyor. Genel eğilim, kitabın fotokopi yapılıp içine bir de cd’si konularak yayınevi adresine postalanmasıdır. Buna da eyvallah diyebiliriz. Peki gönderdiğimiz dosyanın akıbeti hakkında bilgi edinme hakkımız yok mudur? E-Mail gönderirsiniz, cevap veren olmaz, telefon açarsınız telefona çıkan olmaz, tekrar tekrar mail yazarsınız, maillerin bile gidip gitmediğini bilemezsiniz bir süre sonra. Kazara günün birinde birisi telefona çıkacak olursa onun da hiçbir şeyden haberi yoktur. Yani süreç bir yerde insanı, bu trafikten geri çekiyor. Nasılsa boşuna bir iş yaptığı hissine kapılıyor insan. Sonra eşi dostu arıyorsunuz. Yayınevleriyle ilişkileri var mı diye soruyorsunuz. Bu sefer de dosyayı eşinize dostunuza gönderiyorsunuz. Ama genel olarak sonuç aynı. Yayınevlerinden içeriye girmek çok zor. Ya bilinen bir yazarla iyi dostluğunuz olacak, ya editörlerle, yayınevinin önemli insanlarıyla ilişkileriniz olacak ki işte o zaman belki dosyanızın okunma olasılığı olsun. Zaten benim de beklentim budur. Okunsun. Hiç değilse en azından beş dakika göz atılsın. Alman yayınevleri bu konuda çok çok daha iyi. En azından cevap veriyorlar. Teşekkür ediyorlar. Mailinize büyük bir ihtimalle cevap veriyorlar. Mektup yazıyorlar. Daha geçenlerde gene bir konudan dolayı Der Spiegel Dergisi’nin editörlerine bir mail gönderdim. Üç dört gün geçmeden cevap verdiler. Bizde bunun mümkün olacağını hiç sanmıyorum. Çünkü bizde yazara değil yazanına bakılır. Sokakta da böyledir. İnsanların etiketleri önemlidir. Gerisinin önemi yoktur. Sanırım yayınevlerindeki sorun da budur. Bir gün belki o Fransız yazar gibi yapıp, Orhan Pamuk’un bir kitabını kendi yayınevine gönderebilirim.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat