Kırkıncı yılında Mayıs 68

Mayıs 68, dayak yemeyi hak etmiş bir düzene karşı tekme tokat girişilen bir parantez oluşturmuştu. Sistem, bir daha öyle sopalanmamanın yolunu yordamını bulmakta gecikmedi. Bazı kazanımlar kalıcı oldu gene de. Bizim hâlâ kazanamadıklarımız...

Mayıs 2008 İstanbul
NTV-MSNBC
PARİS - Fransa, Mayıs 1968’in kırkıncı yılını kutluyor, selâmlıyor, tartışıyor birkaç aydır; bir yandan da güncel sorunlarıyla didişiyor, sık sık paralellikler kurmaya çalışarak: “Satın alma gücü”nün artacağına azalması, iş hayatının 35 saatlık hafta üzerinden sorgulanması... Bir de yeni soru atıldı ortaya şimdi: Yılda 37 resmi tatil günüyle Fransa yeryüzünün en tembel ülkesi mi? ABD’de resmi tatil olarak geçirilen gün sayısı 14’müş.

Bütün bunlar gerçekten de biribirileriyle bağlantılı ayrıca. Kırk yıl önce patlak veren Mayıs 68 olayları öğrenci ya da gençlik hareketine indirgenemezdi, Fransa’da örneğin, gündelik yaşamı bütünüyle felce uğratmıştı sendikal hareket. Şüphesiz, Paris’teki barikatlarda ve sökülen parke taşlarında simgeleşmişti Mayıs 68, ama dünyanın dörtbir yanında kaynamaya başlamıştı kan.

Hep olageldiği gibi, kişisel olarak beni asıl imrendiren, bugün, ortaya koyulan üretimin nitelikli niceliği. Kitabevi vitrinleri, tezgâhları hıncahınç yeni yayınlarla doldu hemen: Araştırması, yorumu, karşıyorumu, belgesi, belgeseli, albümü ve çocuk kitaplarıyla, antolojileriyle, ansiklopedisiyle kuşatılıyor Mayıs 68: Anlama ve anlamlandırma çabası yüksek düzeyde gene. Televizyon kendisine düşeni yapıyor ayrıca: Açık oturumlar, belgeseller, söyleşi programları ışık tutuyor fenomenin dörtbir cephesine. Daha ne olsun?

Fransa, Mayıs '68

Mayıs 68’i Melih Cevdet Anday’ın “Garip” hareketi için getirdiği yorumla ele alıyorum ben: Köhneleşmiş bir dünyanın üstünde birikmiş süflî yükleri silkeleyerek atmış, tutuculukları yerlebir etmiş, gereksiz ağırlıkları tasfiye etmiş, toplumsal dokuları arıtıp hafifletmişti. Bazen hareketin sokağı alabora etmesi iyidir, kan dolaşımını hızlandırır, ülkelerin beynine oksijen depolar.

Bir dolu aşırılığı olmamış mıydı peki, Mayıs 68’in? Her kalkışım böyledir, züccaciye dükkânına fil girmiş gibi olur bir parça. Gelgelelim, dükkândaki, artık hiçbir müşteriye seslenmeyen külüstür eşya da başka türlü gözden çıkarılamıyor besbelli.

Mayıs 68’in sayısız savsözü, duvar yazısı şık bir güldestede toplandı. Herkes kendi meşrebine göre yapacaktır seçimlerini, benim gözdelerim, Godard’la Debord arası dolaşan iki cümle.

Birincisi: “Toplum etobur bir çiçektir”. Bizde toplumun neredeyse dokunulmazlığı vardır, sağcısı da solcusu da toz kondurmaz ona. Bu hale kim getirmiştir peki bizi? Kimisi “ne var halimizde?” diyecektir; kimi milliyetçileri, kimi sofuları, kimi de laikleri sorumlu tutacaktır. Oysa, bir toplum hangi haldeyse, ondan kendisi sorumludur: “Öteki”ler değil. Sanırım bundan, “etobur çiçek” benzetmesi uygun görünüyor bana.

İkincisi: “Asla Çalışmayın”. Fırın Sokak’taki (Rue de Four) bir duvara yazılmış bu cümleyi bizzat Guy Debord’un kurduğu ve oraya kaktığı söylenir. Doğru ya da değil, yaraşıyor bu yakıştırma.

“Asla Çalışmayın”, Proudhon’un “Mülkiyet hırsızlıktır” cümlesi kadar köktenci, dolayısıyla hiçbir siyasetin benimsemeye yanaşmayacağı bir fikir sunuyor. Fransızlar, 1784 devrimini gerçekleştiren sınıfın devrimci niteliğini çarçabuk yitirdiğini (daha doğrusu geçici bir devrimcilikten muzdarip olduğunu), hızla semirmek için çalışan fakir kitleleri kullandığını Mayıs 68’e gelirken mi anlamışlardı?

Fransa, Mayıs '68

“Asla çalışmayın”, proleteryaya gönderilmiş bir mesaj değildir. Anarşist düşünce, durmuş saatı çağrıştırır ve günde bir (iki) kez doğruyu işaret eder: Burjuvaziyi sallamanın, aşağı çekmenin tek yolu “asla” çalışılmamasından geçerdi.

İşin kötüsü, tembel Fransa, bu savsözü burjuvaların baş tacı ettiğini gösteriyor, kullandıklarının değil. Emekçiler 35 saata içerliyor, 40 istiyorlar. Tüccar ve küçük esnaf durmadan tatilde, sanayiciler yöneticilerini çalıştırıyorlar zaten, düzen böyle sürüp gidiyor işte.

Mayıs 68, dayak yemeyi hak etmiş bir düzene karşı tekme tokat girişilen bir parantez oluşturmuştu. Sistem, bir daha öyle sopalanmamanın yolunu yordamını bulmakta gecikmedi. Bazı kazanımlar kalıcı oldu gene de. Hangileri mi? Bizim hâlâ kazanamadıklarımız galiba.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat