SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli

Biçare gönüller!.. Ne giden son gemidir bu

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden

Birçok seneler geçti dönen yok seferinden

 

Yahya Kemal Beyatlı

 

Yahya Kemal, Almanya'da ailesi tarafından terk edildiği yurttan kaçmış, çocuk yaşında gemilerde miçoluk yaparken gördüğü Kız Kulesi'ne (annesine sarılmak istercesine) sarılmak için İstanbul Boğazı'nın soğuk sularına atlamıştır. Bu olaydan günler sonra limandan kalkan gemi, bir Osmanlı Paşasının evlat edindiği bu cesur çocuk tarafından "ne bir mendil ne de bir kol sallanarak" uğurlanacaktır. Kaçarak bıraktığı yaşamının ardından kaleme aldığı şiiri ise, edebiyat tarihine altın harflerle kazınacaktır.

"Sessiz Gemi" şiiriyle ne kadar uyumlu bir yaşam kesiti değil mi? Bir farkla, bu cesur çocuk Yahya Kemal değil, bundan yıllar sonra Yahya Kemal'le dillere destan bir aşk yaşayacak olan Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım'ın büyük dedesidir.

Peki şiire konu olan gemi nerededir?

Kader yılar sonra devreye girmiş ve bu şiire konu olan gemiyi Ada'dan İstanbul'a gönderirken, güverteye kalbi kırık bir İstanbul Hanımefendisi Celile Hanım'ı, limana ise "elalem ne der" korkusuyla aşkından vazgeçmiş şair Yahya Kemal'i koymuştur. "Ölüm"e yazılan bir şiir olarak bilinen "Sessiz Gemi" Yahya Kemal'in çığlığından başka birşey değildir. Her iki gemi de aradaki yıllara bakmaksızın büyük dede ve torunu yeni bir yaşama götürürken, Yahya Kemal kaderin bu cilvesini hem kalan hem giden için şiiriyle ölümsüzleştirmiştir.

Haydi 1916 yılın geri dönelim...Tek kelime Fransızca bilmeden hem öğrenimi tamamlamak hem de Sultan Abdülhamid aleyhinde yazılar yazmak için gittiği Paris'ten döneli dört yıl olmuş Yahya Kemal'le güzelliği ve ressamlığı dillere destan olan Celile Hanım, arkadaşları vasıtasıyla gittiği Çamlıca Bektaşi Dergahında karşılaşırlar. Bektaşilikle alakası olmayan iki insanın dergahta karşılaşması ne kadar olası ise,

"Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,

Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,

Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum,

Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı." dizelerini görür görmez aşık olduğu Cemile Hanım için yazan Yahya Kemal'in, Cemile Hanım'ın oğlu Nazım'a Heybeliada Bahriye Mektebi'nde öğretmenlik yapması o kadar olasıdır. Bununla da kalsa iyi, bir süre sonra Yahya Kemal Celile Hanım'ın Nişantaşı'ndaki evinde Nazım ve bir kaç arkadaşına şiir dersi vermeye başlayacaktır. Ders sonrasında Celile Hanım'la uzayan sanat sohbetleri, kendilerini engelleyemedikleri bir aşka dönüşmüş ve zaten geçimsizlikle baş etmeye çalışan Celile-Hikmet çiftinin boşanmasında etken olmuştur. Ancak dedikodu kazanı taze aşıklar için kaynamaya başlamıştır bile. Bahriye Mektebi'nde dahi kulaktan kulağa yayılmasıyla Yahya Kemal bir süreliğine öğretmenliğine ara vermek zorunda bile kalmıştır. Dönüşünde ise, ergen acımasızlığına maruz kalacak ve öğrencilerinden olan Necip Fazıl'ın "“Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk... Sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim...” alaycı imasıyla bu aşkla ilgili korkularının temeli atılacaktır. Ertesi gün paltosunun cebinde bulduğu notu okuyunca, can korkusu aşk korkusunu bastıracak -rivayet edildiğine göre- evini değiştirecek kadar notun sahibinden uzak durmaya çalışacaktır. Notun sahibi annesine ölesiye tutkun ve aşık olan Nazım Hikmet'ten başkası değildir.

        Notta: "Hocam olarak girdiğiniz bu eve, babam olarak giremezsiniz" yazmaktadır

 

Oysa bu aşktan haberi olmadan önce Yahya Kemal, Nazım için bir öğretmenden öte, şiirine yön veren insandır. Öyle ki, kedisi için yazdığı şiiri hocasına gösteren Nazım, hocasının şiirle ilgili yorumda bulunmayıp kediyi görmek istemesine önce şaşırmış ertesi gün kediyi gören hocasının "Sen bu yoluk kediye bile şiir yazmışsan, şüphesiz şair olacaksın." sözüyle şiire dört elle sarılmıştır.

 

İleriki yıllarda Nazım'ın hayatına giren kadınlardan hiçbirini, Oidipus Kompleksini ispat edercesine, beğenmeyen ve oğluna tutkuyla bağlı olan Celile Hanım'ın bu aşk için yapabileceklerinin aksine; cebinde Nazım'ın notunu gördükten sonra Yahya Kemal, uğruna onca şiir yazdığı bu kadını deliler gibi sevip kıskanmasına rağmen bu aşktan uzaklaşmıştı. Nasıl bir korku, endişe böylesine tutkulu bir aşkı söndürebilirdi? Öyle bir aşk ki Celile Hanım'ın İstanbul'da bir davete gideceği korkusuyla Yahya Kemal son vapuru kaçırınca Ada'dan Maltepe'ye o fırtınalı havada sandalla geçmeye karar vermişti. Vardıklarında elbiseleri en az aşkı kadar sırılsıklamdı. Bu halde Bostancı'ya kadar koşup bulduğu arabayla Nişantaşı'na giden Yahya Kemal, Celile Hanım'ın evde olmasıyla ancak rahatlayabilmişti. Bu kadar sevdiği bir kadından kendini bilerek uzaklaştırmış olması "Bunca yıllık kocasını bırakan kadın, belki beni de bırakır" korkusu olamaz mıydı?

"Kirpikleri süzgün o ihanet dolu gözler

Rikkatle bakarken bile bir fırsatı gözler" dizeleri Celile Hanım için yazıldıysa, sorunun cevabı aşikardı.

 

       

1916-1919 yılları arasında dolu dizgin devam etmiş ve evlilik aşamasına kadar gelmiştir. Ev, eşyalar, eşe dosta verilen haberler derken Yahya Kemal'in uzun bir mektubu o gemiyi alabora etmiştir. Evlenemeyeceğini söyleyen bu mektuptan 31 sene sonra bir mektuplaşmaları daha olacaktır.

 

Aşk acısıyla kendini Paris'e atan Celile Hanım, resim eğitimini tamamlayıp İstanbul'a döndükten sonra kısa bir evlilik daha yaşamış ancak Yahya Kemal hayatı boyunca hiç evlenmemişti. Son mektup ise Celile Hanım'ın aşktan tutkudan uzak, sadece oğlu Nazım'ın o dönem çıkacak aftan yararlanması için ettiği anne feryadıydı. 1950 yılında oğlu için Galata Köprüsü üzerinde yaptığı açlık grevi ve imza kampanyasında kader bir kere daha sahneye çıkıyor ve iki eski aşığı o köprüde buluşturuyordu. Ancak bu sefer Bektaşi dergahında kenetlenen iki çift göz yerine, bir çifti oğlu için kanayan kör, diğeri çevirdiği başına zor tutunan iki çift göz vardı. Evlilik için de Nazım'ın kurtulması için de imza atmaktan kaçınan Yahya Kemal yazdığı şiirdeki gemi gibi sessizce uzaklaştı.

 

Yine de biliyordu;

"Giden sevgililer dönmeseler bile, aşıktı"

 

Kaynaklar:

www.gazetevatan.com/reha-muhtar / 31 Temmuz 2010

Milliyet Pazar / 26 Eylül 2010

Nazım Hikmet – Kerem Gibi (Nazım Hikmet’in Hayatı ve Sanatı Hakkında Düşünceler, Anar, Bengü Yayınları),

Nazım Hikmet’in Bilinmeyen Mektupları – Şükran Kurdaku

-Beşir Ayvazoğlu, Yahya Kemal Eve Dönen Adam, Ötüken Yayınları

-Kaya Özsezgin, Celile Hanım, Yapı Kredi Yayınları, 2001

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat