‘Ailemizin öyküsü bizim öykümüzdür. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, bu bizim içimizdedir, bize aittir.’ (Seninle Başlamadı Sayfa:11)

Yaşadığımız problemlerin, sıkıntıların sebebini kendi içimizde ve yaşadıklarımızda aradığımız fakat bulamadığımız zamanlar olmuştur. Mark Wolynn’e göre bu tür durumlarda daha önceki nesillere ait bir sıkıntıyı yaşıyor olabiliriz.

Aslında bu kavramı, İsviçreli psikiyatr ve analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung, geliştirdiği kolektif bilinçaltı kuramında hep vurgulamıştır. Jung, ‘Bilinçli olmayan ne varsa, kader olarak deneyimlenecektir’ der. Yani bilinçaltımızda var olanlar, bilincimize çıkaramadığımız sürece hayatımızı yönlendirecektir. Ve Jung tüm insanoğlunun ortak bir bilinçaltına sahip olduğunu, bugün sahip olduğumuz bazı duygu, davranış ve becerilerimizin bu kolektif bilinçaltı yolu ile geldiğini anlatır.

Mark Wolynn de kendi yaşadığı deneyimlerden yola çıkarak edindiklerini nörobilim, epigenetik ve dilbilimdeki buluşlarla birleştirerek, kalıtsal aile travmaları ve çözümleri üzerine yazdığı bu kitapla oldukça ilgi gördü. Mark Wolynn Pittburgh Üniversitesi psikoloji mezunudur. Aile travmaları üzerine çalışmalar yapmaktadır ve   Aile Takımyıldızı Enstitüsü ve Kuzey Kaliforniya Hellinger Enstitüsü Direktörüdür.

“O zamanlar fark etmediğim şey, acı veren bir şeye direndiğiniz zaman sıklıkla kaçınmaya çabaladığımız acının süresini uzattığımızdı. Bu şekilde yaparak acıyı zaman aşımına uğratırız.” (Sayfa:8)

Kitapta öncelikle yazarın çalışmış olduğu kişilerin hikayeleri örnek verilerek, yaşadıklarımızla aile travmalarının bağlantısı üzerine bilgiler veriliyor. Umulmadık aile miraslarının keşfi, ailelerde hiç konuşulmamış öykülerin açığa çıkarılması ile çözüm için ilk adım atılıyor.

‘Büyükanneniz annenize beş aylık hamileyken, sizi geliştiren öncü yumurta hücreleri zaten annenizin yumurtalıklarında mevcuttur. Bu demek oluyor ki anneniz doğmadan önce, anneniz, büyükanneniz ve sizin ilk izleriniz, hepsi aynı bedendeydi. Üç nesil aynı biyolojik çevreyi paylaşır.’ (Sayfa: 33)

İşte bu noktada aile öykülerindeki travmalardan genlerin nasıl etkilendiği konusu ortaya çıkıyor. Yani epigenetik. Epigenetik DNA diziliminde (genotip) değişiklik olmamasına rağmen gen ifadelerindeki (fenotip) değişiklikleri inceleyen bilim dalıdır. Genetik faktörler DNA’mızın yaklaşık %2 lik kısmı ile aktarılmaktadır. Önceden bunun dışında kalan büyük bölüm, işlevsiz olduğu düşünülerek ‘çöp DNA’ olarak adlandırılıyordu. Son zamanlarda bu bölümün önemi anlaşılmaya başlandı. Bu kodlanmayan DNA yüzdesinin organizmanın karmaşıklığıyla arttığı; stresli duygulardan, toksin, beslenme gibi çevresel faktörlerden etkilendiği biliniyor. Aslında bu epigenetik değişiklikler bizleri çevreye uyum sağlamak ve anne-babalarımızın deneyimlediği travmalarla baş edebilmek için hazırlıyor. Bazen de zararlı olabiliyor.

‘Örneğin; daha önce savaş bölgesinde yaşamış bir ebeveynin çocuğu katılım yoluyla ani yüksek seslere karşılık olarak irkilme dürtüsüne sahip olabilir. Bu içgüdü bomba tehlikesi olan bir olayda koruyucu olabilmesine rağmen, böyle abartılı irkilme tepkisi kişiyi hiçbir tehlike yokken dahi çok tepkisel bir durumda tutabilir. Böyle bir durumda, çocuğun epigenetik olarak tetikte olma durumu ve çevre arasında uyuşmazlık olacaktır. Böyle bir uyumsuzluk kişiyi sonraki yaşamında stres bozuklukları ve hastalıklarına yatkın hale getirir.’ (Sayfa:39)

Mark Wolynn ‘Seninle Başlamadı’ kitabında öncelikle bu travmaları tespit etmeye yönelik çalışmalar veriyor. Bilinçaltımızda var olan düşüncelerin ve travmaların tespitinden sonra tedavisi için çeşitli yöntemler gösteriyor. Geçmişimizle nasıl barışabileceğimizi; ailemizde yaşananlardan dolayı onları affetmemizin önemini; bunları yapabilmek için kullanabileceğimiz teknikleri veren sıra dışı kitabı kalıtsal aile travmalarını merak edenler için öneriyoruz.

Okuduğumuz kitaplar ve diğer etkinlikler için bizi facebook ve instagramda @bidozsanat sayfamızdan takip edebilirsiniz.

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat