Ahmet Haşim, “Göllerde bu dem bir kamış olsam” mı dedi, Orhan Veli, “rakı şişesinde balık olsam” diyordu. Haşim, “Cânân ki gündüzleri gelmez / Akşam görünür havz üzerinde” mi dedi, Orhan Veli, “Canan ki gündüzleri gelmez / Geceleri hiç gelmez” deyiveriyordu.

Çağdaş Türk şiirinin, adı Nâzım Hikmet’le birlikte anılabilecek büyük devrimcisi Orhan Veli’nin bugün 100. doğum günü.

Orhan Veli, 36 yıllık kısacık ömründe ne yaptı da şiirimizde bunca derin izler bırakabildi?

Nâzım Hikmet, 1929’dan başlayarak peşi peşine yayımlanan kitaplarıyla çağdaş şiirimizin ilk büyük yenilik hareketini gerçekleştirmişti.

30’lu yıllarda Ankara Erkek Lisesi’nde Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’in okul arkadaşlıkları, kısa sürede yerleşik beğenilerin tümüne karşı çıkan, yeni, ortak bir şiir anlayışına dönüştü.

Ortak kitaplarına verdikleri isimle “Garip” hareketi denilen çıkışları, bütün devrimci sanat akımları gibi o güne dek var olan şiir anlayışlarına karşı duruşla kendini belli ediyordu.

1930’ların şiir dünyasında önde görünen anlayışlar olan Ahmet Haşim tutumuna, kalıplaşmış deyişlerin yinelendiği hece şiirine ve yüksek sesli şiirleriyle eski şiirin kurallarından kurtulamadığını düşündükleri Nâzım Hikmet şiirine tepki duyuyorlardı. Geçmiş şiirin bütün kurallarını yıkacak bir “beğeni devrimi” peşindeydiler.

Ahmet Haşim, “Göllerde bu dem bir kamış olsam” mı dedi, Orhan Veli, “rakı şişesinde balık olsam” diyordu. Haşim, “Cânân ki gündüzleri gelmez / Akşam görünür havz üzerinde” mi dedi, Orhan Veli, “Canan ki gündüzleri gelmez / Geceleri hiç gelmez” deyiveriyordu.

Yahya Kemal’le alay etmek için aruz ölçüsüyle yazdığı şiirleri onun yüzüne okuyup, övgüsünü aldıktan sonra, bu şiirleri oyun olsun diye yazdığını söyleyiveriyordu. Nâzım Hikmet’in meydanlarda okunmak için yazılmış devrim şarkılarına karşın, sıradan hayattaki devrimci duruş öne çıkıyordu.

Başı göklerde, yüce duyguların öne çıktığı “şairane” şiirlere, Orhan Veli, Süleyman Efendi’nin “nasır”ının şiirini yazarak karşı duruyordu.

Peki, böylesine bir tepki şiiri nasıl doğmuştu? Yalnızca geçmişi beğenmeyip karşı çıkmak, yeni bir şiir kurmak için yeterli olur mu?

Bu noktada, Orhan Veli’nin karşı çıktığı geçmiş şiiri çok iyi bilmesinin yanında, çağının dünya şiirini, Fransız şiirinden Japon haiku geleneğine kadar geniş bir ilgi alanı olduğunu, bu şiir anlayışlarından etkilendiğini biliyoruz.

Ama bunlarında ötesinde Orhan Veli’yi bu denli önemli bir şair kılan temel unsur, Türkçenin güzelliklerinin farkına varmış olmasıdır. Tıpkı Yunus Emre gibi, yalın Türkçenin az sözle çok şey anlatabilecek günlük dildeki sıradan özelliklerini keşfetmiştir.

Sokak macuncularıyla mâni yarıştıracak kadar çok mâni bilmesi; yüzden fazla baharat türünü bir nefeste sıralayabilmesi; Karagöz oynatabilmesi; Çingene kızı gibi fal bakabilmesi; balıkçı ağzıyla rüzgârların, balıkların adını sayabilmesi; türküleri yöre ağızlarıyla okuyabilmesi; onun Türkçenin kılcal damarlarına, şiirsel özelliklerine ne denli egemen olduğunu gösterir.

Yaramaz oğluyla çekişen bir annenin, “Deli eder insanı bu çocuk” deyişinden, “Deli eder insanı bu dünya” diye başlayan üç dizelik şiirini çıkarabiliyor. “İstanbul’u Dinliyorum” şiiri, içindeki ses unsurlarına dikkat edilerek okunursa Orhan Veli’nin şehrin sokaklarındaki bütün sesleri nasıl şiirine soktuğu görülebilir.

Orhan Veli şiirdeki hünerini çeviri şiirlerinde de gösterdi. Yaptığı şiir çevirileri günümüzde de benzersizliğini koruyor. Sonraki yıllarda “Türkçe söyleyen” Can Yücel’le doruğa çıkacak çeviri anlayışının da kurucusu, ilk örneklerini veren Orhan Veli’dir.

Bütün bu özelliklerin üstüne bir unsur daha eklemek gerekir: O da Orhan Veli’nin de tıpkı Nâzım Hikmet gibi, insani özellikleriyle bulunmaz güzellikte bir insan oluşudur. Kimseyi kırmadan; herkese iyilik, güzellik, incelik ve eğlence sunarak yaşayabilmenin gizlerine ermiştir bu iki büyük şairimiz. Hayatı ve insanı güzellikleriyle görüp bunu şiirlerinde ve yaşadıkları çevrede gösterebilmişlerdir.

Bu özellikleri, şiir sanatının aslında ne denli hayata bağlı, hayatın dinamikleriyle hareket etme özelliği olan bir sanat dalı olduğunun da göstergesidir.

Orhan Veli yalnızca büyük bir şair değil, şiirle hayatın ne denli üst üste, bir arada yaşayan şeyler olduğunu göstermesiyle de benzersizdir.

Şiirlerinin ve kişiliğinin toplum tarafından bu denli sevgi çemberiyle kuşatılmış olması onun bu yolda nasıl başarılı olduğunun da bir başka kanıtıdır.

Turgay Fişekçi



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat