Operanın en popüler ismiydi
Pavorotti, operanın yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştu. |
UFUK ÇAKMAK
Enrico Caruso ve Maria Callas'tan sonra tüm zamanların en şöhretli üçüncü opera şarkıcısı Luciano Pavarotti doğduğu İtalyan kasabası Modena'da hayata gözlerini yumdu.
Luciano Pavarotti'nin hayatı da sesi gibi Akdeniz ikliminin özelliklerini taşıyordu; alla italiano bir yaşam tarzı, duygusallık, şan, şöhret tutkusu, magazin ve sanatın arasında salınan bir sahne hayatı, kısacası güneyliliğe özgü renklerin tümü onda vardı.
Napolitenler dönemi
Özellikle 90'lardan sonra yaptığı işler birçok müzik eleştirmenince ucuzluk, kabalık ve tüccarlıkla kıyasıya eleştirildi. Eleştirmenler büsbütün haksız sayılmazlardı. Zira Pavarotti'nin Spice Girls ile sahne alıp tür birleşimleri ve deneylerinin sınırlarını zorlayan piyasa işleri üretmesi, programlarında ağırlığı napoliten ve pop şarkılara vermesi, Unicef'e yardım konserlerine koşması gibi süperstar klişelerini kariyerinden eksik etmemesi, özetle ciddi sanat müridi gibi değil de, Hollywood aktörü gibi davranması gerçek sanat tutkunlarının hoşlanacağı bir şey değildi. Fakat tüm bunları yaparken tek ve çok önemli bir özelliği, sesinin güzelliği, rahatlığı, yüksekliği değişmedi. Kılıktan kılığa girdi, üç çocuğunun annesi 35 yıllık karısını boşayıp 26 yaşındaki genç ve güzel asistanıyla evlendi vs. ama o güzelim sesi hep vardı. Pavarotti'nin sesi Pavarotti'nin sesiydi ve son yıllardaki doğal yaşlanmaya rağmen bile hâlâ muhteşemdi.
Pavarotti'nin Pavarotti olacağı kariyerinin başından belliydi. 60'lı yıllarda Scotto ve Sutherland gibi devlerle aynı sahneleri paylaşmaya başladı. 1972'de New York Met'teki 'Alayın Kızı' temsilinde dokuz yüksek Do'yu, güzellikte hiçbir bozulma olmadan arka arkaya patlatıvermesi tüm müzik dünyasını sarstı. Ondan sonra Pavarotti hep daha yukarı çıktı. 1990'daki Domingo ve Carreras'lı 'Üç Tenor' konserleri ise ününü sanat dünyasının çok ötesine, en kitlesel dinleyiciye taşımasını sağladı. 1994'teki 'Üç Tenor' plağı gelmiş geçmiş en çok satan klasik müzik albümü oldu. Bu konserler operayı tekrar popülerleştirmiş, herkes Pavarotti'nin söylediği 'Nessun Dorma'yı mırıldanır olmuştu.
Opera ve futbolun bir aradalığı, aryaların popülerleşmesi Nasbitt gibi megatrends yazarlarının operanın yeni sosyolojik konumu üzerine yazmasına neden oldu. En çok alkışlanan ve en çok sahneye çağrılan klasik müzik sanatçısıydı (165), bugüne kadar yalnızca özel durumlarda, 14 müzisyene verilmiş Grammy Legends ödülünü aldı.
Dediği gibi 'kazandı'
Tertemiz, ışıl ışıl bir sesi, İtalyanların 'squillo' dedikleri parlak, çekici, trompet kalitesini andıran ve neredeyse hiç kasılmayan bir vokali vardı. Lirik repertuvardan zaman zaman dramatik rollere kaydığı da oldu. Ağır sanatsever olarak onu sevmeyebilirsiniz, ama operanın yaygınlaşmasına çok fayda sağlamış figürlerden biri olduğunu kabul etmeli. Kendisiyle en çok özdeşleşen Puccini'nin 'Nessun Dorma'sının son kelimesinde haykırdığı gibi "Vincero!" (yeneceğim, kazanacağım) dedi ve öyle yaptı.