Kaybolan Geleneklerimizden Nahıl Ağacı Süsleme ve Övme
Modern hayatın bize sağladığı ve değeri yadsınamaz olan birçok şeyi kazanırken birçok şey de hayatımızdan çıkmış ya da çıkmak üzeredir. Eski geleneklerin unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş olmasının çok sayıda nedeni vardır. Değer kaybı, artık işe yaramıyor olduklarına inanmak, sanatla ilgili bir gelenek ise o sanatı devam ettirecek kişilerin olmaması bu nedenler arasında sayılabilir. Hâlâ işe yarayabilir olanların iyi bir ayırt etme ile toplumda devamlılığının sağlanması aslında her birimizin üzerinde düşünmesi gereken bir durumdur. Zamanın hızla akıp geçiyor olması, yetiştirmemiz gereken birçok iş ve yetişmemiz gereken birçok yer olması, bize törensel olanın uzun uzadıya işlerinin zahmet gibi gelmesi onları uygulamada atlamamıza yol açabilmektedir.
Nahıl Süsleme Geleneği unutulmaya yüz tutan, geçirdiği değişikliklerin yanında modern hayatımızın anlayışı ve beklentisine uyum sağlamaya çalışarak asıl hâlinden uzaklaşan bir gelenektir.
Kökeni Osmanlı dönemine uzanan bu gelenek, uzun bir zamandır özellikle Ürgüp yöresinde sürdürülmüştür. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından Kapadokya bölgesine kazandırıldığı belirtilen Nahıl Süsleme, o zamanlarda sarayda çalışan Ürgüplülerin görevlendirilmesi ile İstanbul’dan Ürgüp’e taşınır ve Ürgüp’te uzun süre devam ettirilmiştir.
NAHIL ÖVME GELENEĞİNİN TARİHÇESİ
Nahıl kelimesinin kökeni Arapça ‘nahl’ olup ‘hurma ağacı’ anlamına gelir. Düğün sahibinin maddi gücünü ve toplumdaki yerini gösteren bir simge olarak kullanılmıştır. Önceleri hurma ağacı şeklinde yapılan, dallarına mumlar, süsler takılan Nahıl ağacı sonraları servi ağacı şeklinde yapılmıştır.
Büyük nahılların orta iskeletleri genellikle demirden yapılır, yanlarına çengeller konulurdu. Taban kısmı 4 veya 6 m çapında olan büyük nahılı taşımak için birbirine paralel 8-10 uzun direk bulunurdu. Nahılı taşıyanlar bu direkleri omuzlarına alırlardı.
Nahılın her katında altın veya gümüş yaldızla kaplanmış toplar vardı ve bunlar bazen küp şeklinde olabiliyordu. Dev nahılların devrilmemesi için dört yanında gergi direkleri ve dengeyi sağlamak için nahılın tepesiyle tabanı arasında halatlar yer alırdı.
Yılbaşı ağacına benzeyen ve süslemeleriyle ihtişamlı görünen Nahıl ağacı, eski Türklerin Nardugan kutlamasındaki ağacı da andırmaktadır. Anadolu’da Hititler ve Friglerde de benzer şekilde ağaç süslemesinin olduğu belirtilir. Kökeninin nereye dayandığı kesin olmasa da hem Orta Asya Türkleri hem de eski Anadolu âdetleri ve Yunanlılardan kalma Dionysos kutlamalarının bir kaynaşması olması olasıdır. Hayat ağacı, Mayıs direği veya Mayıs ağacı gezdirme, Ahret Dalı gibi isimlerle ilkel dönemden izler bulunduran Nahıl ağacı, üreme, bereket, verimlilik ve bolluk ile ilgili kültlerle bağlantılıdır.
Ne var ki mevsimsel bir kutlama veya bereket kültü ile ilgili olmaktan çok Osmanlı’da sünnet ve evlilik kutlamalarında yer almıştır. Evliya Çelebi’den bu konuda alıntılananlar şöyledir:
Evliya Çelebi nahıl ustalarını “esnâf-ı nahilciyân-ı sûr-ı hümâyun” diye belirtir. Ona göre XVII. yüzyılda bunlar beş kişiydi ve İstanbul’da dört dükkânları vardı. Pîrleri Meyser-i Ezherî idi. Dükkânları Koska Fırını yanında, Tahtakale’de ve Aksaray’daydı. Nahılcı usta başısının dükkânı ise Odunkapısının iç yüzünde Şemhâne karşısında bulunuyordu.
Evliya Çelebi’ye göre Süleymaniye minaresi biçiminde bal mumundan, renk renk kâfûrîlerden ve tellerden ışıklı, parlatılmış nahıllar yapılıyor ve her birini 200 esir taşıyordu. Bunlar yüzlerce kişinin taşıdığı dev avizelere benzetilmiştir.
Nahılların süsleri ve detayları konusunda tarihçiler oldukça açıklayıcı yazılar yazmışlardır. Örneğin Kanuni döneminde 1524 şenliklerinde hazırlanan nahıllardan birinin üzerinde 60 bin, diğerinin üzerindeyse 46 bin parça bulunduğu kaydedilmiştir.
Şenlikler sırasında geçiş alayının önünde giden nahıl ağacı, balmumundan yapılan meyveler, çiçekler, yaldızlı kağıtlar, değerli taşlar, aynalardan oluşmakta, halkın önünden ihtişamla geçirilmekteydi. Mumdan yapılmış çiçekler arasında gül, papatya, sümbül, çiğdem, menekşe, karanfil, süsen ve şakayık gibi çeşitler sayılabilir. Meyveler ise elma, armut, ayva, turunç, nar olduğu gibi çeşitli yemişler de yer almaktaydı. İlave olarak top, gülle, kale, kale içinde tüfekler, tavus kuşu, deve, hüma kuşu, anka, kartal, maymun, aslan, atmaca gibi hayvan betimleri de yer alabildiği gibi bunların bir kısmı değerli taşlarla süslenebiliyordu.
Kayıtlara göre 1675 yılında, 4. Mehmet döneminde ve 1720’de, 3. Ahmet dönemindeki şenliklerde, minareyi andıran büyük nahıllar, ağırlıkları nedeniyle 100 yeniçeri tarafından taşınmıştır. 1675 yılındaki şenlikte büyük nahılları 160 forsa taşımış olduğu gibi 40 küçük nahıl da düğün alayının önünde hazır bulunmuştur. Küçük olanları üç kişi taşıyabilmektedir. Şehzade Mehmed’in sünnetinde bulunan küçük nahılları taşıyanların sayısının 150’yi bulduğu belirtilmektedir.
1576 yılındaki düğünün nahılları için Siyavuş Paşa’nın 1000 duka altın harcadığı yazılıdır. 1586 şenliğindeki gümüşten yapılmış altı küçük nahıl ile dışı yaldızlı gümüşten, içi firuze taşlarla süslü büyük nahılların değerinin 20 bin fındık altınından fazla olduğu da kayıtlıdır. Haunolt, bu şenlikteki nahılların üzerindeki cam gibi saydam mumlarda altın, firuze, inci gibi değerli taşların her birinin 40-50 bin duka değerinde olduğunu yazmıştır. İki gümüş nahıl için iki köşk parası olan 50.000 kuruş ödeniyordu.
Konunun ilginç anlatılarından birisi de bu devasa nahılların tören alayının geçişi sırasında gerekirse sokaktaki evlerin sundurma, çatı vb. bölümlerinin yıkılmak zorunda kalınması ve bunun için bedel ödemesi de yapıldığıdır. (Lale Devri)
Osmanlı döneminde bu kadar önem verilen, gücü ve varidatı sergilemek açısından devasa boyutlarda hazırlanan nahıllar, bu konuda araştırma yapan kişiler dışında halkımız tarafından yaygın olarak bilinmemektedir. Ürgüp’teki kaynağımıza göre özellikle Ürgüp’te devam etmiş, çevre illerde nedense itibar görmemiştir.
NAHIL ÖVME NASIL GERÇEKLEŞİR?
Düğünden önce nahılcının evinden davul-zurna ile alınan nahıl süslemesi, nahıl sahibi ve erkeklerden oluşan tören alayı ile damat evine götürülür. Bu arada kız evine kına gecesi için düğün alayı tarafından kına ve çerez götürülür. Kız evinden de bir tepside kına, yoğurt, burma baklava ve tavuk gelir. Bu iki düğün alayı oğlan evinin avlusunda veya bir meydanda buluşur ve halay çekilir. Damat traş edildikten sonra kıyafeti giydirilir ve buna damat donatma adı verilir. Sağdıcı ve yakın arkadaşları tarafından giysisi giydirilirken “İğdenin Dalına Bastım” adlı Ürgüp havası söylenilir. Türkü bittiğinde berber misafirlere önce tavuk, sonra baklava dağıtır ve baklava dilimlerinde saklı paranın kime çıkacağı merakla beklenir. Bazen berberin bu sırada nükteli konuşması adettendir: “Evlilere bir daha, bekârlara sabır.” Ancak bu söz genelde nahıl süslemesinin altında yer alan tablaya yeterince bahşiş atılmaması durumunda nahılı dairesel hareketle döndürdüğü sırada söylenilir. Bu sözlerin yanı sıra “Evliler tazelensin, ergenler hazırlansın” ve “Evliler eve gitsin, bekârlar köşelerde kalsın” gibi mizahi sözler de söylenebilir.
Eski zamanda tepsiyle gelen yoğurda hiç dokunulmadan gelin evine gönderildiği bilinmektedir. Bunun nedeninin yoğurdun beyaz renkli olması nedeniyle, saflığı, temizliği, bekâreti, aydınlık ve ferahı temsil ettiği düşünülmektedir. Baklavanın dağıtılmasından sonra sıra nahıl övmeye gelir. Nahılın yanında nahıl övücü ve damat bulunur. Nahıl övmeye eskiden bağlama eşlik ederken sonraları Rumların da etkisiyle klarnet de eklenmiştir.
Nahıl övme şiiri Ürgüplü Aşık Mahfi Baba (1791-1853) tarafından yazılmıştır. Aruz ölçüsündedir ve ‘failatün’ kalıbıyla söylenir. Son dörtlük bu kalıpla yazılmadığından sonradan eklendiği düşünülmektedir. Her dörtlüğün başına “aman yaar” veya “aman heey” sözleri eklenerek söylenir. Günümüzde şiirin son dizesi ‘bahşiş atın!’ anlamında “Ruc edin cebasına güveyinin şanı artsın” şeklinde söylendiği belirtilmektedir.
Nahıl övgüsünün dizeleri şu şekildedir:
Bir acayip nesne gördüm dallerina aferin
Beldemizde âdet olan yollarına aferin
Görmedim ömrün içinde böyle bir dürri dıraz
Elvan elvan ne hoş olmuş tellerine aferin
Bir yere mahsus değildir, vasfeder illeri var
Bahçede yeni açılmış ne tuhaf gülleri var
Meclise ziya verici bihesap telleri var
Kimi sarı, kimi beyaz, allarına aferin
Âşıklar derya misali bulanır umman gibi
Eşiğine baş keserler,
Hakkolan kurban gibi meclise verir letafet şüphesiz gülşan gibi
Etrafında mumu yanar hallarına aferin
Şam ve Mısır, Halep, Bağdat, İstanbul ve Kayseri Nice nice diyarlarda görülmemiş benzeri
Ancak Ürgüp’lü vermiştir bu nahıla şöhreti
Şöhret-i icrasına pes, dallarına aferin
Mahfiyanın hizmeti var üstadına pirine
Kimseler agâh olamaz ar u terki sırrına
Adet sakin oldu ise gayrı kaldır yerine
Bunu yapan ustaların ellerine aferin.
Son dizeden anlaşılana göre bahşis verme âdeti yerine gelince nahıl kaldırılır. Nahıl övme töreni bitince mumları söndürülür. Bahşiş için nahıl övücü, damadın ve arkadaşlarının önünde nahılı üç kez döndürür. Nahıl daha sonra gerdek odasına taşınır ve orada 3-4 gün kalır. Nahılın kaldırılmasını takiben düğün eğlencesi devam eder. Anlatılana göre bazı zenginler nahılı kiralamayıp kendilerine özel yaptırmaktadır. Ürgüp çarşısında Murat Güzelgöz’ün kardeşinin antikacı dükkânında bir nahıl süslemesi maketi sergilenmektedir.
Antik zamanların kutlamalarının günümüze bu şekilde değişerek geldiğine inanılan gelenek, Denizli’nin Çal kasabasında gelberi olarak bilinmekte ve Kars’ta da benzer bir uygulamadan söz edilmektedir. Ürgüp nahılı çok eski bir gelenek olmamasına rağmen günümüz şartlarına hızlı bir şekilde uyarak değişiklik göstermiştir. Ancak değişim geçirmiş olsa da günümüzde hayatta kalmaya çalışmaktadır. Bu gelenekle ilgili olarak çeşitli yazılar yayınlanmış olmakla birlikte bazı TV programcıları tarafından çekimler de gerçekleştirilmiştir.
Feniks Dergi