Doğudan yükseliyordu ışık
Ancak doğu, eşsiz gizemi ve acısıyla karanlık bir girdap olup, bu kitabın her sayfasıyla beni kendine çekiyordu.

İstanbul'da kalabalık sokaklar ve ıssız insanlarla yaşarken(!),
Mardin'deki ıssız sokaklar ama kalabalıklarıyla mutlu insanların hikayesini okumanın verdiği keyif inanılmazdı.
Okurken yudumladığım şarabıma bakınca,
Sanki bütün Mezopotamya’yı görüyordum.
Harese aşkları, mor alt dudaklı ağıtçı kadınları, acıya yenik düşen iki saç örgüsünü, en hüzünlü neşeleri..
Hepsini görüyordum.

 



Mülteci kamplarından yükselen çığlığı, insanlık ağacının dalının kırılma sesini, tavus kuşunun kanat çırpışlarını duyuyordum.

Ve biliyordum artık;
4000 yıllık Güneş Tapınağı'nın karanlığını,
Acının ötesine geçen insanların donuk bakışların, iyiliğin ve kötülüğün ötesindeki yere varma çabasını..
Biliyordum…

Hüseyin, Meleknaz, Zilan, Nergis, Aysel hepsiyle konuşuyordum. Kimse affetmiyordu beni.
Kızamıyordum.

Yezidi, Ezidi, Müslüman, Hristiyan, Musevi, Süryani ve unuttum birçok dini ve kültürü
içiçe, üstüste yaşayan ve yaşatan şehir Mardin'e,
Benlikleri arasında sıkışmış Batılı (!) bir gazeteciye,
Acının ötesinden saydam bakan ruhlara,
Harese garamlara şahit olmak istiyorsanız;
HUZURSUZLUK'u hemen okumalısınız.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat