Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin kolektif üretim vurgusunu öne çıkarttığı Devrimden Sonra filminin her seti farklı bir "sinemasal üretim" pratiğine sahne oluyor. Apoletlerin sökülüp atıldığı, “piyasada oluşan” her türlü arazın, kaprisin yerini dayanışma, paylaşma kültürüne bıraktığı bir set burası. Oyuncu gerekirse su servisi yapıyor ekibe, kimse bu benim görevim değil diye arkasını dönmüyor zorda kalan bir ekip arkadaşına. Ancak bu imece işi çalışma biçiminde kimse profesyonelliğini yitirmiyor, herkes kendi işini en iyi biçimde yapmanın da telaşı içerisinde.

Devrimden sonra filminin fragmanında Suna Selen’in canlandırdığı yaşlı kadın, sokakta yürürken elinde Devrim yazan gazetelerle slogan atan gençlere anlam veremeyen gözlerle bakıyor.

Bu sahne Kadıköy’de Bahariye caddesinde Süreyya Operası’nın önünde, adliyeninse çaprazında çekildi. Çekimin başladığı sabah saatlerinden bitimine kadar yaklaşık olarak 10 ekip devriyesi “olay yerine” intikal etti. Tüm polis memurlarının gözlerinde, elinde Devrim yazan gazeteler “devriminize sahip çıkın” sloganlarıyla haykıran gençlere baktıkça, “Eylem mi yapıyorlar yoksa film mi çekiyorlar” sorusu okunuyordu. Oyuncusundan, görüntü yönetmenine, figüranına kadar herkesin “el birliğiyle” var ettiği filmin setini, memleketin ve sanatın içinde bulunduğu şu kara günlerde bir “eylem alanından” ayıran çok az şey vardı elbette.

Çekimin hızla sürdüğü sıralarda, Suna Selen, büründüğü yaşlı kadın rolünün içerisinde, gazete satan, insanları sosyalist devrimi sahiplenmeye çağıran gençlerin arasından geçerken yönetmenden gelen “kestik” sesi ile bastonunu havaya sallaya sallaya çınlatıyor Bahariye’yi: “Bir dakika bir dakika, sosyalizmde su bedava, elektrik bedava, gazete mi parayla!”. Tüm ekip, sevgiyle ışıldayan gözlerle kahkahalara boğuluyor Suna Selen’in coşkulu itirazı karşısında.

Çekimler devam ederken, çevreden geçenler meraklı gözlerle olan biteni izliyor ve kulak kabartıyor genç “eylemcilerin” attıkları sloganlara. Artık elektrik parası, su parası vermek yok, herkes insanca yaşayacak diye haykırıyor gençler. Kimi bir an gerçek sanıyor söylenenleri, sonradan ayırdına varıyor durumun… Kimi gazeteden edinmek istiyor, ısrarcı biçimde...

Kapris yok, paylaşım var
Şunu atlamamak lazım elbet, ertesi gün sınavı olan üniversite öğrencileri sabahın ilk saatlerinde Devrimden Sonra’nın setine koşmuşlar, aynı dünyayı paylaşmanın verdiği kolektif üretim kültürünün verdiği heyecanla. Sabah simitler bölünüyor büyük bir iştahla. Bunu gören devlet görevlilerinde bir huzursuzluk başlıyor. Savcı Bey haber gönderiyor adliye binasından “İzinleri var mıymış”, simit yemeye mi diye soruyor alaycı gözler, malum Başbakan’da saray kahvaltısından bu yana simit takıntısı var...

Apoletlerin sökülüp atıldığı, “piyasada oluşan” her türlü arazın, kaprisin yerini dayanışma, paylaşma kültürüne bıraktığı bir set burası. Oyuncu gerekirse su servisi yapıyor ekibe, kimse bu benim görevim değil diye arkasını dönmüyor zorda kalan bir ekip arkadaşına. Ancak bu imece işi çalışma biçiminde kimse profesyonelliğini yitirmiyor, herkes kendi işini en iyi biçimde yapmanın da telaşı içerisinde.

“Hangi kapitalist bu filme para yatırır?”
Daha ilk anda “heyecanımızı paylaşan” Suna Abla, ki Suna Hanım’dan Suna Abla’ya geçmek bir kaç dakika ya alıyor ya almıyor. İş gelip bütçe konuşmaya geldiğinde “Ne parası ayol! Hangi kapitalist bu filme para yatırır, elbirliğiyle çekeceğiz” diyor. soL küLtür sitesinde yayımlanan röportajında “benim de tuzum olsun” demişti ya, sete elinde ketıl, kahve ve sütle geldiğinden, yalnızca yüzü, sesi, teri, tuzu bulunmuyor bu “üretimde”. Kahvesi ve sütü de var!

Figürasyon için gelen dostlarımızın her biri yaşam telaşı içerisinde. Biri işine yetişecek sabah, ötekinin sınavı var, beriki nöbetten yeni çıkmış, uykuya direniyor. Her biri sosyalist Türkiye’yi anlatan bir filme can vermenin enerjisiyle canla başka çalışıyor. Biz her biri “isim” olan, mesleğinde iyi olduğu için “piyasanın” aranan isimleri olmuş ancak gönlü hep solda atan isimlerden rica ediyoruz: “Bu arkadaşlarımız gönüllü olarak figüranlık yapıyor. Önce onların çekimlerini yapıp, evine, okuluna, işine gönderelim, ne dersiniz?” Levent Ülgen, Fırat Tanış, Timur Acar’dan tek bir itiraz cümlesi, oflama duymuyoruz. Sabırla bekleyip, sabah sete gidecek olmalarına rağmen, önce insanları işlerine, okullarına, evlerine uğurluyorlar...

Uzun lafın kısası, bu film, sosyalist Türkiye’yi anlatan Devrimden Sonra filmi, emek veren herkesin kolektif üretim kültürüne can vermesiyle, kendisine yakışır bir biçimde üretiliyor:

Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için

NHKM Devrimden Sonra Film Kolektifi (soL küLtür)



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat