Dr. Ecz. Anooshirvan Miandji nasıl çocuk kitabı yazmaya karar verdi?
1995’den beri Ankara’da yaşıyorum, aslen İran Azeri Türküyüm. Gazi Üniversitesinde Eczacılık eğitimi aldım, üzerine aynı üniversitede Farmasötik Kimyada uzmanlık bitirdim ve sonunda DTCF’sinde Bilim Tarihi ve Felsefesi üzerine doktora yaptım. Oxford Üniversitesinden Bilim Felsefesi, Eleştirel Düşünme, Bilgi Teorisi ve Psikoloji eğitimi aldım. 14 sene Bilkent Üniversitesinde filoloji dersleri verdim, 2020’den beri TOBB-ETÜ’sünde Yapay Zekâ Mühendisliği bölümünde eleştirel düşünme dersleri vermekteyim.
Yazdığım 13 kitap var, ikisi eczacılık üzerine, Tıbbi Bitkiler Atlası ve Majistral Reçeteler. Dördü filoloji üzerine Modern Farsi, Digital Konuşma Sözlüğü, Begineer’s Persian, Farsi-English/English-Farsi Concise Dictionary. Beşi çocuk felsefe romanlar, Samanadam, Filozof Meşe, Muz Cenneti, Bilge Çiçek, Kara Kaz. İkisi felsefe üzerine, Süzme Felsefe ve Aromatik Adam.
Samed Behrengi’nin 8 kitabını çevirdim, Küçük Kara Balık, Bir Şeftali Bin Şeftali, Sevgi Masalı, Püsküllü Deve, Pancarcı Çocuk, Ulduz ve Konuşan Bebek, Deli Dumrul, Güvercinci Kel Çocuk.
Çocuk kitaplarını yazmamı sağlayan çeşitli sebepler vardı, birincisi ve en önemlisi erişkinlerin yaşadıkları sorunların temelinde eleştirel düşünme eksikliği yattığını fark etmemdi. İkincisi erişkinlerin yeniliğe direnç göstermeleriydi. Bu yüzden çözüm aramaya karar verdim. Çocukların önyargısız olduğu, öğrenmeye ve gelişmeye açık olduklarını bildiğim için onlara odaklandım. İlk denemem Samanadamdı. Samanadam; duygusal zekâ, hoşgörü ve paylaşım üzerine yazılmış bir çocuk romanıydı. Şaşırtıcı bir şekilde çocuklar tarafından sevildi, yüzlerce saman adam yapıldı, okullarda sergiler, paneller ve etkinlikler yapıldı, hatta öğretmenler, veliler ve erişkinler bile kitabı sevdiler. Çocuklardan ısrarla yeni kitap talebi gelince Filozof Meşe romanını yazdım. Filozof Meşe o kadar başarılı oldu ki pek çok okul zorunlu okuma listesine aldı, tiyatrosu yapıldı, defalarca tekrar okuyan çocuklar çıktı, binlerce resim çizildi ve onlarca sergisi açıldı. Kitap çıktığı günden beri her ay basılıyor. Pek çok öğretmen ona “Türkiye’nin Küçük Prensi” lakabını taktı. Devamında Muz Cenneti, Bilge Çiçek ve Kara Kaz geldi.
‘Asıl marifet evrenin kurallarını değiştirmek değil, o kurallara saygı duymaktır. Meşe evrenin kurallarını küçümsedi ve sonunu kendi hazırladı’ Filozof Meşe.
Kifayetsiz Muhterislerin aç gözlülüğü cahil cesaretiyle birleşince, amaca giden her yol mubah görülür. Filozof Meşedeki büyük meşe egosuna yenik düştü çünkü diğer meşelerin güvenini, ona aktardıkları yetki ve gücü suistimal etti. Bu yüzden doğa bize uymayacak biz doğaya uyacağız ve yine bu yüzdendir ki dürüst olmak en büyük erdemdir.
Filozof Meşe ve Saman Adam kitaplarınızda geçen ‘yaşamın bütünlüğüne saygı’ konusunu toplumsal açıdan değerlendirebilir misiniz?
Günübirlik yaşayan toplumlarda insanlar hasbelkader yaşar, herkes günü kurtarmaya çalışır ve bencilleşir. Derdi kendi çıkarlarını korumak olan insanların nasıl yurttaşlık bilincini aşındırdıklarını sonsuz kez gördük yaşadık. Bu yüzden başkalarına gösterdiğimiz duyarlılık kolektif zekanın zorunlu parçasıdır. Ben tüm çocuk kitaplarımda sebep-sonuç ilişkisini çocuklara aşılamaya çalıştım.
Samanadam kitabınızı okurken Oz Büyücüsünü anımsadım. Kalp, akıl ve cesaret… Samanadam, çocuklar başta olmak üzere okuyucuya neler kazandırmayı amaçlıyor?
Samanadam söylem ve eylem kadar niyetin de güzel olması gerektiğini hatırlatan bir çocuk felsefe kitabıdır. Kitap yalın bir dille sevginin inşa edilmesi gereken ve emek isteyen bir uğraşı olduğunu öğretmeye çalışıyor. Sabır, paylaşım, dostluk, fedakârlık ve özlemin nasıl önemli erdemler olduğunu aşılıyor.
Muz Cenneti kitabınızda ‘kelime dağarcığı ile mantık ilişkisi’ üzerine diyaloglar bulunmakta. Kelime dağarcığı ile mantık arasındaki ilişkiyi nasıl özetlersiniz?
İnsan göz ile bakar dil ile görür, biz karşılaştığı objeler, olaylar ve olgulara isim vermeliyiz. İnsan etiketlemeden bir şeyi tanımlayamaz, işte o etikete dil diyoruz. Bu yüzden dil dünyayı kavrayışımızda hayati önem taşıyor. İşte bu kavrayışın sınırı bizim dilimizde yatıyor. Demek ki, 200 kelime ile düşünen biri 2000 kelime ile düşünen birini anlayamaz. Dikkat edelim ben burada 2000 kelime ile konuşan demiyorum düşünen diyorum, çoğu kişi düşünme ile konuşmayı karıştırıyor. İnsan düşündüklerinin çok küçük bir bölümünü dile getirir, bu yüzden dil evvela düşünmek içindir. İnsan anadilinde düşünür, bu yüzden çocuklara anadillerini çok iyi öğretmek gerekir. Bunun da yolu kitap okumaktır, edebiyatı sevmektir.
Ayrıca Muz Cenneti kitabınızda mühendislik ve sosyal bilimlerin canlı yaşamı üzerine etkisini örneklerle değerlendirmişsiniz. Bu konuyla ilgili düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
İnsan beyni bir özne olarak evreni keşfederken, evreni bir nesne olarak algılar, bu basitçe bir özne-nesne ilişkisidir. Ama ne zaman ki insan bulduğun bir başkasına anlatamaya kalksa bu özne-özne ilişkisine döner. Demek ki evreni keşfetmek için fen bilimlerine, anlatmak için sosyal bilimlere ihtiyacımız var. Bu iki kültürün kaynaşması son derece önemli ve gereklidir. Bu dengenin olmadığı yerde sağlıklı bir bilim yapılamaz. Bu kavramı Türkçeye kazandırmak için sosyo-pozitif kaynaşma tanımını tezimde kullanmıştım.
Şirvan hocam, çocuklar kitaplarınızı okuduktan sonra tepkileri nasıl oluyor?
Biliyorsunuz çocuklar aslında dürüstler, dürüst olmamayı maalesef onlara sonra biz öğretiyoruz. Çocukların bu dürüst hali onlarda hala önyargıların oluşmamasından kaynaklanıyor, bu dikkatlice şekillenmesi gereken bir süreçtir. Yani çocukları yetiştirirken onların aklını ve yüreğini iyi yetiştirmek gerekir. Yazdığım kitaplar çocukları klasik şablonların dışına çıkartan, onlara sebep-sonuç ilişkisi kurduran ve yeni sorular sordurtan türdendir. Çocuklar doğaları gereği sağlık olarak meraklılar ve kitabın yazarını da merak ediyorlar, beni nasıl biri olduğumu yazdıklarıma kendimin uyup uymadığımı ne kadar samimi olduğumu merak ediyorlar, eğer kitapların benim yazdığımı, o fikirlerin kaynağının bende olduğuna inanırlarsa o zaman içselleştiriyorlar. Bu yüzden çocuk kitapları yazarı olmak zannedilen ötesinde ağır bir sorumluluktur.
Son kitabınız Aromatik Adam’da bizi neler bekliyor?
Biliyorsunuz doktora tezimi sözde-bilim üzerine yazdım. Teze başalarken hocamla şu soruyu tasarlamıştık “Toplum bilimi bildiği halde mi sahte-bilime inanıyor, yoksa bilimi bilmediği için mi sahte-bilime inanıyor?” tezin sonunda anladık ki “Toplum bilimin ne olduğunu bilmediği için sahte-bilime inanıyor.” Bu sorun o kadar büyük boyutlarda ki düşünün üniversiteden geçen bazı doktora ve yüksek lisan tezleri sahte-bilimi savunmasına rağmen akademi tarafından bilimsel olarak tescil edilmiştir, yani anlıyoruz ki bazı akademisyen bile bilimsel yöntemin ne olduğunu bilmiyorlar. Bilimsel yöntemi bilmek için bilginin kaynağı, bilginin türleri ve bilginin nasıl elde edileceğini bilmek gerekir, yani bilgi teorisini bilmek gerekir. İşte bu yüzden Aromatik Adam bir Epistemik Romandır. Doğaüstü güçleri olduğu iddia edilen bir kişinin gerçek olup olmadığı, bilginin kaynağının ne olup olmadığını didik didik inceleyen bir romandır. Savcı gerçeği aramak için iğne ile kuyu kazmaktadır. Gerçeğin ne olduğunu merak ediyorsanız bu roman size yol gösterecektir. Roman nihayetinde şunu öğretiyor “güneşi bilmeyen ay ışığını gerçek sanır.”
Hazırlayan: Dr. Ecz. Derya Bektaş