Dansın ve müziğin gücü...
Zeynep Tanbay ile Fazıl Say'ın muhteşem buluşması yaratıcılığı, yeteneği, çağdaşlığı, niteliği, duyarlığı ve "insan olmayı" harmanlıyor
Gençtiler. Güzeldiler. Aydınlıktılar. Gözleri ışıl ışıldı, bedenleri sıcak ve saydam... Akarsuların devinimini, rüzgârın ritmini taşıyorlardı bedenlerinde. Dudaklarında dostluğun, sevginin coşkusunu...
Arkadaştılar. Dosttular. Kardeştiler. Sevgiliydiler...
Bir bakışla güneşi doğduruyor, bir dokunuşla sevinci, neşeyi çoğaltıyorlardı. Aralarında müthiş bir dayanışma vardı. Sevgi vardı, uyum vardı. Anlayış vardı, şefkat vardı...
Çocuktular, oyun oynuyorlardı. İnsandılar, birbirlerini dinliyorlardı.
Gönül gözüyle bakıp birbirlerini kucaklıyorlardı...
Vivaldi, tüm bu müzikleri, çalgılar için, ses için bestelediği bu parçaları sanki onlar için bestelemişti. Onlar bu müzikle dans edebilsinler diye bestelemişti.
Onları izliyordum. Onları izlerken yeryüzünün harikalığıyla, insanın muhteşemliğiyle kanatlanıyordum. Dünya güzeldi. İnsanlar iyiydi. Haksızlık yoktu. Şiddet yoktu. Çok renkli, çok sesli bu dünyada sevgi, uyum, dayanışma vardı. En çok, en çok umut vardı.
Sonra... Sonra... Sonra savaşı gördüm. Öldürmeleri, katliamları, bombaları ve mayınları gördüm. Her patlamada düşen çocukları... İşte bir çocuk daha öldü. Bir çocuk daha, bir çocuk daha... Irak'ı gördüm. Bosna'yı gördüm. Lübna n'ı, Afganistan'ı, Gazze'yi gördüm. Kenya'yı gördüm. Yurdumu gördüm.
Yurtlarından, evlerinden sürülenleri gördüm. Terk edişleri, yok edilişleri gördüm.
En çok şiddetin doğurduğu şiddeti gördüm.
Her savaşın en mağduru kadınların debelenişini gördüm. Kadınlara tacizi, kadınlara tecavüzü gördüm. Kadınların bağışlayıcılığını gördüm...
En çok işkenceyi gördüm. Guantanamo'daki ya da dünyanın her yerindeki...
Korkuyu, baskıyı gördüm. İnsanın insana uy guladığı vahşeti, zulmü gördüm. İnsanoğlunun çılgınlığını gördüm.
Stravinsky' nin "Bahar Ayini" nde tek kurban olabilirdi baharın gelebilmesi için... Ancak bu "şeytansı" yorumda kurban bendim, sizdiniz, hepimizdik!
GERÇEKLEŞEN MUCİZE
Ah, daha sayfalar boyu paylaşabilirim sizlerle, dün akşam sahnede görd üklerimi, sahnedekilerle birlikte yaşadıklarımı. Ancak artık toparlamam gerek:
Zeynep Tanbay Dans Projesi'nin CRR salonundaki "Vivaldi -Stravinsky" adlı gösterisi bir mucizeydi.
Zeynep Tanbay' ın, bir anı bile boş ya da sıradan olmayan koreografisiyle mucizeydi. Bu koreografi düşünce ürünüydü. Düşüncenin devinime dönüşmesi, kişiliğe bürünmesi, ilişkilerle köprüler, ağlar kurması, çoğalması, yayılması, zenginleşmesiyle sürüyordu.
Mucize, Fazıl Say'ın Stravinsky'nin "Bahar Ayini" ni kendisi için üretilen "bilgisayar endeksli" konser piyanosuyla tek başına dört elle yorumlarken koreografiyle, dansla, dansçılarla böylesine bütünleşmesindeydi.
Mucize, aynı devinimlerin bunca farklı anlamlar taşıyabilmesindeydi. Vivaldi'deki bir uzanışın dayanışmadan, sevgiden, Stravinski'deki düşmanlığa, kine, öfkeye dönüşebilmesiydi.
Mucize, topu topuna iki yıl önce kurulmuş bu topluluğun, bu 14 genç insanın "mükemmele" ulaşan ritminde, hızındaydı. Eşsiz duyarlığındaydı. Bugüne dek sahnelerimizde hiç mi hiç görmeye alışık olmadığım disiplinindeydi.
İNSAN OLMAYI ANIMSAMAK
İlk bölümde Vivaldi ile barış içindeki insan halleri sonsuz bir yumuşaklık, duyarlık, sevinç "gençlik", "dinamizm" içinde ilerlerken ansızın içime işleyen müthiş etkileyici bir an: İnsan sesinin araya girdiği "Sit nomen domini" vokal müzikle (Zeynep Tanbay'ın kendi dans ettiği bölümle) "ötekini", "farklı olanı" da kucakladığımız bir geçiş... Belki de ikinci bölüme bir işaret...
Derken ikinci bölümde, şeytan mı melek mi olduğuna bir türlü karar veremediğim Fazıl Say'ın "Bahar Ayini" yorumu... Sahnede onun varlığı ve çalış biçimi de performansın bir parçasına dönüşüyordu.
Bu bölüm ilerledikçe, gerilim arttı, tehdit arttı, ritim hızlandı, baskı ve şiddet, çılgınlık boyutlarına çıktı ve o gençler bütün bunları bedenlerinin, soluklarının bir parçası kıldı. Ne çok, ne çok çalışmış olmalılar! Hepsini kucaklamak geçiyordu içimden.
Her geçen an, soluğumu tutmuş, gözümün gördüğünü, kulaklarımın duyduğunu, yüreğim çağrışımlarla donatıyor, beynim anlamları çoğaltıyordu. İzlediklerim, insan olduğumu bana yeniden yeniden anımsatıyordu!
Akbank Sanat'a teşekkür eder, bu projeye emeği geçen herkesi kutlarken içimden geçen tek düşünce şuydu: Böyle yaratıcı sanatçıları olan bir ülkeden, kolay kolay vazgeçilmez! Öyleyse çalışmaya devam! Umutsuzluğa geçit yok!