Can Yücel (1926-12 Ağustos 1999)
Fotoğraf: Bekir Karadeniz
Sonsöz
Dünya gözlerimi kendi ellerimle örttüm
Değdi yorgunluğuma
Bi ölüm kaldıydı onu da gördüm
Beni pişman etmedi doğduğuma
IŞIL ÖZGENTÜRK
Sizi Gidi Beceriksizler…
Sevgili Güler’in (Yücel) yolladığı kısa mesaja bakıp derin derin düşünüyorum. Yahu bu çok zor bir iş. Şöyle demiş Güler mesajında: “12 Ağustos, Can’ın 9. ölüm yıldönümü. Bir gece düşündüm. Şimdi yaşıyor olsaydı bu kaos günlerinde ne der ne içerdi. Sizde bunun bir cevabı var mı?”
Yani Güler şimdi bu yapılır mı? Can babanın ne içeceği malum da ne söyleyeceğini ben burada açık seçik yazamam, bir ara uğradığımda senin kulağına fısıldarım. Şimdi Güler’in kulağına fısıldayacağım sözleri sizin hayal gücünüze bırakıp Can baba için bir saygı duruşundan sonra sıkı bir beyin fırtınasına geçelim. Fırtına diyorum, bilinen odur ki, Can baba tüm heybetiyle ağzını açtığında öyle kıytırık meltem filan esmez, basbayağı fırtına kopardı.
O söze başlardı: Sizi gidi beceriksizler, aranızdan ayrılalı tam 9 yıl oldu, hâlâ benden medet umar durumdasınız. Şöyle bana benzeyen, ‘g.t’ kelimesinden korkmayan, hapishanede taze üzümden şarap yapan ve en çok Deniz’in, o güzeller güzeli 100 metre koşucusunun, nasıl öldüğünü her gece rüyasında gören bir şair çıkmadı içinizden.
Ama takdire şayan bir şey başarmışsınız, tuhaf, yılanbalığı gibi kaypak yeni bir tür geliştirmişsiniz. CIA, FBI ve dünyanın bilumum gizli örgütlerinin genleriyle oynadıkları yeni bir tür. Demokrasiyi sadece kendileri için isteyen, ‘illa benim de ne olursa olsun küçük bir iktidarım olsun’ diye tutturan ve yalakalıktan yüzü gözü çarpılmış yepyeni bir aydın türü. Hadi gazanız mübarek olsun.
Hepinize bir şeyler olmuş. Çeçesineği ısırmış öküzler misali sağ yanınızdan sol yanınıza bir türlü dönemiyorsunuz. Ne oldu size? Yoksa benim ölümümden sonraki yıllarda Amerika yeni bir biyolojik silah mı buldu? Kolunuzu ancak bayrak sallamak için kaldırıyorsunuz, oysa sizin çoktan yollara düşüp, kaş göz yara yara şu suskun ve çocuk halka, altı yaşında bir çocuğa anlatır gibi sosyalizmi anlatmanız gerek! Belki de sosyalizm diye bir dünya görüşü olduğunu hepinizin yeniden hatırlaması gerek, belleğiniz de mi ele geçirildi? Durum bu kadar mı umutsuz?
Diyeceksiniz ki, Can baba işler bildiğin gibi değil, senin Datça’daki sığınağının bulunduğu köyde bile artık her şey para oldu. Tek bir tanrı var artık: ‘Para.’
Doğrudur, bizim yukarıda da işler artık böyle, rüşvet vermeden cennette girmek mümkün olmuyor, ama ben bir yolunu buldum, kapıda nöbet tutan hurilere attırıyorum bir iki dize, hop içerdeyim. Ama inanın cennette her şey çok can sıkıcı, tıpkı geldiğim yerdeki kamu kurumu tatil kamplarına benziyor; rütbeler rütbeler, neşesiz, en yukarıdakinin gözüne girmek için herkes birbirini kolluyor. Vallahi çocuklar en çok on dakika dayanabiliyorum, sonra ver elini cehennem. Alışmış kudurmuştan beterdir derler ya, ben de alışmışım o Türkiye denen cehennemde yaşamaya, başkasını beceremiyorum, oysa cennette rütbem oldukça yüksek. Tanrıyı eğlendirmek için şiir yazıp söylüyorum, az şey mi? Canı sıkılıyor.
Bu arada duydum ki, bazılarınız benim Datça’daki evi türbe sanmaya başlamış. Yapmayın dostlarım, ben kim ermişlik kim? Ama sizden bir ricam var, buradan bakıyorum ormanlar alev alev, içim acıyor, günlerdir gecelerdir uykusuzum, boşverin benim evi ziyaret etmeyi, ama ayın 12’sinde, yani benim gökyüzüne uçtuğum günde, benim için bir şey yapıp, bulun buluşturun bir Can fidanı dikin, çınar olursa gönlüm pek bir hoş olur. Kim bilir belki yıllar yıllar sonra çok büyük bir çınar olup, cümle şairleri, cümle delileri, cümle çok sevmeyi başaranları, cümle mutsuzlukları mutluluğa çevirme sihrini bulanları kucaklar, onlara Can şarabından sunarım.
Şimdilik küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öpüyorum.
Can baba küçük bir hile yaptım, ölüm yıldönümünden bir gün önce Güler’e ve seni cümle sevenlere senin mesajını ilettim. Cümleten okuyup anımsasınlar diye...