Pamuk Prensesin üvey annesiyle mi girmişti dünyayla aramıza narsisizm?
"Ayna ayna söyle bana, gerçi yok ki benden güzeli bu dünyada"
Ayrıca çatlasındı tüm aynalar!
Freud'a göre gerçek narsisizm ilk doğduğumuz anda başlıyordu. Yeni doğan bebek libidosunu sadece kendi egosuna yönlendirerek dünya ile yaşadığı ilk iletişimde dünyayı etrafında döndürebiliyordu. Acıkması, üşümesi, susaması tek gerçekliğiydi. Bu durumda ağlaması ise narsistliğinin semptomundan başka birşey olamazdı. Doğduğu anda öldü sanılan Picasso, doktor olan amcasının suratına puro dumanı üflemesiyle öksürmeye başlamış ve hayata tutunmuştu. Belki de doğar doğmaz ağlamaması Picasso'nun narsistliğini hayatının kalanına saklayacağının ilk işaretiydi.
"Rafael gibi resim yapmak dört yılımı aldı, bir çocuk gibi yapmaksa bir ömrümü" demişti Picasso ve hayatı boyunca bazen şımarık bazen histerik bir çocuk olarak kalmıştı. Hep çocuk ve genç olarak kaldığı için mi narsistti yoksa narsist olduğu için mi hep çocuk ve genç olarak kalmıştı? Bu bir eczacının değil Freud'un cevaplaması gereken bir soruydu:)
Picasso Narkissos kadar yakışıklı değildi belki. Aynada gördüğü yüzüne, eserlerine değil bu eserleri yaratma gücüne hayrandı. Güzel peri kızı "ECHO" ise Narkissos'a... "Bozuk bir saatti yüreği, hep O'nda duruyordu". Aşkına karşılık bulamayınca bir daha çalışmamacasına durdu... "Narkissos" diye inleyen sesi ismiyle kayalara kazındı. Bir dağ başında "Hepiniz dostum olun, yapayalnızım (yapayalnızım... yapayalnızım...)" diyen Küçük Prens'in kendi sesini duymasıyla aynı şeydi bu. Duyduğu sesin "EKO" olduğunu bilmeyen Küçük Prens, düş kurabilme gücü kalmamış insanların kim ne söylerse aynısını tekrarladığını sanmıştı. (Çokta haksız sayılmazdı.) Böylece "Eko" tarihe hem aşk acısının hem de yalnızlığın simgesi olarak kazınıyordu. Gelelim Narkissos'a... Elbet biliyordu "Her seven sevilenin boy aynasıydı. Sevmek sevilenin bu aynaya bakmasıydı". Belki su yerine bu aynaya baksaydı Narkissos, narsist bir avcı olarak değil romantik bir aşık olarak anlatılacaktı nesilden nesile. Kimbilir gül yerine "nergis" alacaktı sevgililer birbirine. Ve kendini eczacı sanan bir şair şu dizeleri ithaf etmeyecekti ölü bedeni nergise dönüşen narsist Narkissos'a...
Çığlık çığlığa açar nergisler Karaburun'da bu mevsim
Yüzüne mühürlü cezası suya vurur bir gencin
Ne güzeller kokladı umarsızca uzaktan
Haykırana kadar aşık Zeus
"Başkasını sevmeyen kendini sevsin"
TDK'da "özseverlik" olarak tanımlanan narsisizm aslında bir kişilik bozukluğudur. Boş bir tahterevallinin iki ucu gibi, aynı bedende yaşayan iki benliği hiçbir zaman dengede durmaz. Büyüklenen sahte benliği hayatını ve dahi duygularını kontrol eder. Picasso'nun aynı zaman diliminde birden çok insanı sevmesi,her narsistin yaptığı basit bir istismardan öte değildir. Bu sorumluluğun altında kalan diğer benliği ise derin bir ah çekiyordur.
"Bir zamanlar kendimi bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım
Kaç metredir benim yokluğum?
Benim yokluğumda dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Ah dedim sonra
Ah..!!"
Birinci dünya savaşında tarafsız kalmayı tercih eden Picasso, kendisi için korkak diyenlere aldırış etmiyordu. Çünkü narsist kişilik bozukluğunun temel özelliklerinden biri olan "eleştiri karşısında kibirli ve uzak kalmak" devreye girmiş ve Freud'a göre Picasso kendini korumaya almıştı. Çünkü susmak, beklemek, gizlemek, yok saymak narsist kişi için hem savunma hem de saldırı silahıydı. Öyle ki; benliği korumak adına "kendini sevmek" en akılcı savunma yöntemlerindenken, "narsisizm" bu konuda kitle imha silahı olarak duruyordu.
Picasso bir yandan yakalandığı zührevi bir hastalık sebebiyle kör olmaktan korkup bu dönemde eserlerinde körlük temasına yer verirken diğer yandan "Ressamların gözlerini oymalı, tıpkı daha iyi ötsünler diye saka kuşlarının gözlerini oydukları gibi" diyordu. Özdemir Asaf bundan mı etkilenmişti bilenmez kısa ama en çarpıcı dörtlüğüyle en güzel durum tespitini yapıyordu.
"Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum"
Dahi olduğu su götürmez bir gerçek olan Picasso'yu dehası ve yaratma gücü adeta esir almıştı. En yakın ressam dostunun ölüm haberini aldığı anda kendi otoportresini yapmış, "nasıl bir insan bunu yapabilir" eleştirilerine "sanatçı" cevabını vermişti. Çünkü üzüntüsünü yaşamak yerine resmederek ölümsüzleştirmek, büyüklenen sahte benliğinin duygularına el koymasıydı. Ne kadar narsistçe değil mi?
Dehasıyla sanatını yöneten Picasso'nun her dahinin kapı komşusu olan deliliği kendini sadece yalnızlık çıkmazında gösteriyordu. Çevresindeki onca hayranı, dönemin sanat anlayışını yönlendiren sanatçı arkadaşları, sevgilileri -ki saymakla bitmez-, çocukları olmasına rağmen yalnızlığı ancak bir delinin yalnızlığıyla boy ölçüşebilirdi. Sanatına duydukları hayranlığın yanısıra "Delidir ne yapsa yeridir" diyenler O'na karşı çıkmadığından her istediğini yapabileceğini düşünüyordu. Sürekli başka etkinlikler yapıyor, narsistliğini tıbbı açıdan ispat edercesine her konuda bilgi sahibi olduğunu göstermeye çalışıyordu. Kendi kendine ancak yetebilen bir dehanın deli yalnızlığıydı bu.
Narsist kişilik bozukluğuyla - sanatını tenzih ederek- biraz yerden yere vurduğum Picasso, kuşkusuz savaş karşıtı olmasıyla bütün övgüleri hak ediyordu. Bugün hala barışın simgesi olan güvercinin O'na ait olması narsisizminin sebeplerinden biriyse, olsundu.:) Bu sırada paralel evrende Nilgün Marmara Picasso'nun kulağına
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" diye fısıldıyordu.
Öylesine güzeldi güvercin...
Çünkü öylesine güzeldi barış...
Sonuç olarak Picasso, kıskançlığı, aşkları, vurdumduymaz tavırları, şımarıklığı bir yana; toplam değerlerinin 750Milyon dolar olduğu tahmin edilen, 13.500 resim, 100.000 baskı, 300 heykel sahibi, asla tedavi edilmemesi gereken narsist bir dehaydı.
Ancak Picasso'ya göre "Önemli olan sanatçının ne yaptığı değil ne olduğu"ydu. Yaptıklarını değil, onları yaratan kendini seviyordu.
Yani;
"Sevemezdi kimse O'nu, O'nun kendini sevdiği kadar"
Kaynaklar:
John Berger - Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı -Metis Yayınları
İndigo Dergisi - Narsist Kişilik Bozukluğu - 07/2013
Davison G.C. Neale J.M. (2004). Anormal Psikolojisi Türk Psikologlar Derneği Yayınları
Engin Geçtan - Hayat - Metis Yayınları
Ozan E., Kırkpınar İ., Aydın N., Fidan T., Oral M. (2009) Narsist Kişilik Bozukluğu; gelişim süreçleri ve yaşamı
Şahin D., Kişilik Bozuklukları. Klinik gelişim
https://www.cafrande.org/ - Neriman Samurçay
Ecz. Gaye ÖZEKEN