ABBAS

Haydi Abbas, vakit tamam;

Akşam diyordun işte oldu akşam.

Kur bakalım çilingir soframızı;

Dinsin artık bu kalb ağrısı.

Şu ağacın gölgesinde olsun;

Tam kenarında havuzun.

Aya haber sal çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlümce.

Bas kırbacı sihirli seccadeye,

Göster hükmettiğini mesafeye

Ve zamana.

Katıp tozu dumana,

Var git,

Böyle ferman etti Cahit,

Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

 

Cahit Sıtkı TARANCI

***

70'li yıllarda Diyarbakır'daki göz hastalıkları üzerine hizmet veren Trahom Hastanesi'nin bulunduğu tarihi binada bundan 60 yıl önce bir babaanne gözü gibi baktığı torununa bir masal anlatmaktadır. Masalda aşık olduğu güzeli bulmak için yollara düşen Şehzade'ye, yardım ettiği yaşlı kadın tarafından iki efsunlu saç teli verilir. Şehzade, bu saç tellerini zorda kaldığı zaman birbirine değdirecektir. Sevdiğine kavuşmak için herşeyi göze alan Şehzade hemen denileni yapmış ve bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir Arap ile karşılaşmıştır. Yaşlı kadın devam eder, "Bunun adı Abbas. Karnın mı acıktı, derdin mi Abbas demen yeter." Masal bu ya, Abbas sayesinde kavuşmuştur Şehzade sevdiceğine.

1941 yılına ilerleyelim şimdi. "Kardeş kavgasına nihayet olmasını" istediği memleketi için vatani görevini yapan yedek subay Cahit Sıtkı emir erini seçmek için künyeyi incelemektedir. Künye bitmek üzereyken bir isim çarpar gözüne. "Abbas oğlu Abbas". Bir anda baba evinin havuzlu avlusunda babaannesinin saçlarını okşadığı günlere geri dönen Cahit Sıtkı hemen bu genci emir eri olarak görevlendirir. "Abbas" diyecektir nihayet. Olmazı olduracağına değil, masallara inandığından içi içine sığmamaktadır.

Zaman içinde dostluğa dönen bu ilişkide Abbas, - Cahit Sıtkı'nın deyişiyle- adı seslenildiği anda "sanki kayıptan çıkar gelir". Abbas’ın güzel sofralarından birini kurduğu Edremit gecesinde, Cahit Sıtkı’nın aklına, yalnızlıktan mıdır bilinmez, İstanbul ve aşık olduğu kadın gelir. Hemen ardından da babannesinin anlattığı masal..

“Abbas” der..

“Bana o kızı getir!!”

Masalda sevdiği için herşeyi göze alan Şehzade mi yoksa sevdasını içinde yıllarca yaşayan Cahit Sıtkı mı daha çok aşıktı bilinmez, Abbas “Beşiktaş’lı Sevgili’yi” kaçırmak için adresi almıştır bile. Hem sevenleri kavuşturmak sevaptır, kendi de karısını kaçırarak aldığı için mağrur bir gurur ile yapacaktır komutanının ona verdiği görevi.

O gece yazılır Abbas şiiri... Sadece yazılmakla kalmaz tarihin en güzel şiirlerinden biri olarak demir alır Edremit İskelesinden. Bu sırada masaldaki aslının tıpatıp kopyası Abbas ise ertesi sabah İstanbul’a gidip meçhul sevgiliyi bulmak için hazırlık yapmaktadır.

Hem komutanına hem de aşka duyduğu saygıdandır bu.

Peki bu aşkın Beşiktaş İskelesinde bekleyeni var mıdır acaba? Kimdir bu meçhul sevgili?

Cahit Sıtkı bu sırrını, ilkokul sıralarında Diyarbakır’da başlayan dostluklarını İstanbul’a ve Paris’e birlikte taşıdıkları Vedat Günyol’a hem de Paris’te anlatacaktır. Belki Paris aşk şehri olduğu için belki de yılların verdiği bu yükten kurtulmak için. Nasıl bir yük hem de...

Çünkü yıllarca içinde yaşadığı, söyleyemediği aşkı aynı Diyarbakır suyunu içtikleri Vedat Günyol’un kardeşi Mihrimah Hanım’dan başkası değildir. Aşkını söylememesinin sebebi taşıdığı yüke denktir. Ne de olsa, Diyarbakır’da “Arkadaşın bacısıdır O. Aşık olunmaz, olunsa da dile getirilmez.” Kimse soramaz anlasa bile...

Ki zaten buluta yükü sorulmaz.

Ancak yıllar sonra yükü hafifleyen Cahit Sıtkı’nın acısı, Türkiye’de oldukları dönemde Beşiktaş’ta kardeşiyle yaşayan Vedat Günyol’un verdiği

“Keşke söyleseydin. Mutlaka seninle evlenmesini isterdim. Ama iş işten geçti." cevabıyla artacaktır. Öylesine artacaktır ki, Cahit Sıtkı “Karasevda” şiiriyle bu hikayeyi tekrar kendi mabedine gömecektir.

 

“Bir kere sevdaya tutulmaya gör;

Ateşlere yandığının resmidir.

Aşık dediğin mecnun misali kör;

Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

Dünya bir yana, o hayal bir yana;

Bir meşaledir pervaneyim ona.

Altında bir ömür döne dolana,

Ağladığım yer penceresi midir?"

Bir soru hakkım olsaydı Cahit Sıtkı Tarancı’ya; “kaç 70’lik eder yolun tamamı, içinde balık gibi yüzmüyorsak?” diye sorardım. Kuvvetle muhtemel cevap veremezdi çünkü “Yaş otuzbeş yolun yarısı” demesine rağmen, yolunu tamamlayamamıştı.

Çünkü bu sefer ecel “Haydi Cahit vakit tamam” demişti. Viyana’da bir klinikte, hasta yatağında yalnızken korkmuş muydu bilinmez.

Ama, “Kim ölümden korkuyorsa, Cahit’ti.”

  

Kaynaklar:

Tufan Türenç - Hürriyet Gazetesi (14.03.2009)

İstanbul Şehir Üni. E-Arşiv

Nurten Bengi Aksoy - listelist.com

Şeyhmus Diken - Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi ve Uluslararası PEN Yazarlar Örgütü Diyarbakır Temsilcisi, Bianet.org



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat