Ecz. Ayşegül Birlik

 

GÜÇLÜ BAĞIŞIKLIKTA LİPOZOMAL BESİN TAKVİYELERİ;

C VİTAMİN, D3 ve K2 VİTAMİNİ, GLUTATYON

Bağışıklık sistemimiz, doğuştan ve sonradan (edinsel) bağışıklık olarak akut cevaplardan antikor oluşturmaya kadar giden bir dizi süreç içerisinde bakteri, virüs, mantar, parazit ve yabancı maddelere karşı konağı savunur. Covid19 süreciyle beraber fazlasıyla dikkati çeken bu sisteminde yer alan bağışıklık hücreleri ve görevleri farklılıklar gösterir.

‘Doğal immün sistem’ çok kısa sürede harekete geçen ilk cevaptır. Bu sistemin hücreleri olan akyuvarlar (nötrofil, makrofaj doğal katil (NK) hücreleri) protein yapısındaki kompleman sisteminin yapıtaşları ve hücreler arası iletişim sağlayan sitokinler vücuda giriş bölgesinde birikir, yabancı mikroorganizmaya saldırır ve yutup yok ederler. Doğal katil (NK) hücreleri, hücrenin zarında delikler açarak öldürür. Böylece vücudumuza yayılması önlenir. Doğal immün sistem, her yabancı mikroorganizmaya karşı aynı mücadeleyi verir.

Eğer mikroorganizma hala çoğalmaya devam ediyorsa, ‘edinsel immün sistem’ hücreleri olan B lenfositleri ve T hücreleri savunmada görev alırlar. B hücreleri, T hücre yardımı ile mikroorganizmaya karşı antikorlar üretmeye başlar, T öldürücü hücre enfekte hücreleri yok eder. Savunma sonunda bağışıklık sistemi bu mikroorganizmayı hafızasına kayıt eder. İmmün sistem sonrasında tekrar karşılaştığında, mikroorganizmayı hatırlar ve harekete geçerek kişiyi hastalıktan korur. B hücre, her mikroba özgü ayrı antikor yapar. 

Bağışıklık güçlendirici takviye kullanımında amaç, etken maddenin bu hücrelere olan kanıtlı etkileri ve sonuçlarından yararlanarak sistemi güçlendirmektir. Besin desteği olarak eksikliğin giderilmesi, daha fazla yerine koyulması gerekebilen vitamin, mineral, antioksidan gibi kofaktör, aktivatör ve modülatör etkilerle bağışıklık hücre cevaplarını etkileyerek, genel sağlığı olumlu düzelterek vücut savunmasını güçlendirebilecek takviyelerden yararlanılabilir.

Her tür takviyede olduğu gibi bağışıklık destekleyici takviyelerde de içerikteki etken maddenin etkin dozda vücuda verilmesi, vücutta emilimi, biyoyararlanım oranları önemle göz önünde bulundurulmalıdır.

Covid19 döneminde bağışıklık güçlendirici bir takım takviyelerin kullanımında amaç; yeni Coronavirus (SARS-COV2) ile  hiper-enflamasyona götüren hücresel oksidatif hasarların önlenmesi / hasarların azaltılması için bağışıklık hücreleri üzerine etkileri ve yüksek antioksidan kapasitelerinden yararlanmaktır.

C VİTAMİNİ (ASKORBİK ASİT)

L-askorbik asit veya askorbat olarak da bilinen C vitaminini vücudumuz, birçok memeli türünün aksine üretemez. Bu yüzden bazı gıdalarda doğal olarak oluşan askorbat alımına veya takviyelere ihtiyaç duyarız.

Başta sağlıklı hücrelere saldıran zararlı toksinlerle ve serbest radikallerle savaşan bir antioksidan olması yanında E Vitamini gibi vücuttaki diğer antioksidanların rejenerasyonuna yardımcı olmasıyla da birçok bedensel fonksiyonda rol oynar, öncelikle bağışıklık arttırıcı özellikleri ile bilinir. Kuvvetli bir antioksidandır, hücreler içi serbest radikallerin varlığından kaynaklanan oksidatif stres hasarına karşı koruyucudur. (Yeni Coronavirus SARS-COV2) de organizmayı hiper-enflamasyona götüren hücresel oksidatif hasarlar yaratır.)

Askorbat, beyaz kan hücresi üretimini ve işlevini aktive etmede rol oynar. Lenfositler, fagositler ve nötrofiller gibi bağışıklık yanıtının önemli yapıları olan beyaz kan hücreleri enfeksiyonlara karşı savaşır. Bu hücreler parazitler, toksinler, bakteriler ve virüsler gibi antijenleri hedeflemekten sorumludur.

Linus Pauling Enstitüsü Mikrobesin Bilgi Merkezi’ nden bir makale, nötrofili “C vitamini tarafından uyarılan birincil hücre tipi” olarak vurgulamıştır. Bu tip beyaz kan hücresi, bağışıklık sisteminin viral enfeksiyon alanlarına gönderilen ilk müdahale ekibidir. Nötrofillerin viral solunum hastalığındaki rolünü gösteren bir 2017 çalışması da nötrofillerin viral enfeksiyonlara proaktif olarak yanıt verdiğini ortaya koyar. Bu iddialar, askorbik asidi, bağışıklık sisteminin virüslere karşı tepkisinde potansiyel bir takviye olarak kanıtlamaktadır.

C vitamini insan vücudunda depolanmaz, çoğu memelinin aksine genetiğindeki bir mutasyon sonucu insan C vitamin sentezini kendi vücudunda da yapamaz. Beslenme ile alınması gerekir ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sağlıklı yetişkinler için günlük 45 mg C vitamini alımını önermektedir. Ancak beslenme eksikliği, kronik hastalık durumu, pandemi, aktivite artışı, bağışıklığın güçlendirilmesi gibi vücudun ihtiyaçlarının arttığı dönemlerde daha yüksek miktarda takviye edilmesini uzmanlar artık gerekli görmektedir. C vitamini suda eriyen bir vitamin olarak fazlası idrarla atılır ve yüksek oranda alımıyla vücutta emilimi ters orantılıdır. Klasik takviyelerle yüksek doz C vitamini alımının çok az etkili olacağı düşünülürse lipozomal formda verilen C vitamini doğrudan hücre uyumlu yapısıyla emilimi kat be kat arttıracaktır.

D3 VİTAMİNİ+ K2 VİTAMİNİ

D vitamini bağışıklık sisteminin güçlü olması için önemlidir ve bu etkisini pro-enflamatuar sitokinlerin üretimini engelleyerek gösterir.

İnfluenza A enfeksiyonu sırasında, IFN-y, tümör nekroz faktörü (TNF) -α, interlökin (IL) -8, IL-6 seviyeleri 1,25 (OH) 2D ile tedaviye yanıt olarak akciğer epitel hücrelerinde azalır. Çok ciddi patojenik influenza suşları ile enfeksiyon (yeni Corona virüs gibi) daha az patojenik suşlara göre artmış viral replikasyon, nötrofil infiltrasyonu, sitokin ve kemokin seviyeleri ile sonuçlanır. Bu nedenle, pro-enflamatuar yanıtların kontrol edilmesi, solunum virüslerine maruz kalan konakçı için faydalıdır. D vitamini bu faydayı sağlar. D vitamininin aktif formu olan 1,25 dihidroksi vitamin D’ nin, T-Helper1 hücrelerinin çoğalmasını baskılayarak bu hücrelerden vücut için zararlı olan sitokinlerin üretimini azalttığı biliniyor.

Bir çalışmada Güney Asya’daki üç ayrı hastanede yatan 212 COVID-19 hastasının verileri sunulmuştur. Semptomların şiddetini D vitamini serum düzeyleriyle karşılaştıran ilk yayınlanmış veriler olan çalışma sonucunda D vitamini düzeyi normal olan hastaların %86’ sı hastalığı hafif, D vitamini eksikliği olanların %73’ ünün şiddetli veya kritik olarak geçirdiği kaydedilmiştir.

Vitamin D3 (D vitamininin aktif formu) ve K2 vitamini kombinasyonu kemik mineral yoğunluğunu korumada birlikte çalışır. Bu kombinasyon aynı zamanda damar sağlığını korur, kanıtlanmış sinerjik etki göstermektedir. K2 (menakinon) vücutta sistemik etkiye sahiptir. Özellikle menakinonlar, vücuttaki kalsiyum dengesi üzerindeki etkileri nedeniyle kemik ve kardiyovasküler sağlıkta merkezi bir rol oynar. Kemik mineral yoğunluğunun azalma riski olan herkes için Vitamin D3 + K2 kombinasyonu düşünülmelidir.

 K2 vitamininin kemik sağlığındaki rolü, en önemlileri osteokalsin ve matriks Gla proteini (MGP) olan gama-karboksilasyon olarak bilinen bir süreçte vitamin K2' ye bağımlı birkaç proteini aktive etme işlevinden kaynaklanmaktadır. K2 vitamini, kalsiyumu kemiklerde tutarak damarlarda birikme riskini de (arteriyel kalsifikasyon) engeller, kemik gücünü ve dolaşım sağlığını destekler.

D3 vitamini bağışıklık sistemini kontrol ettiği ve düzenlediği için önemi COVID19 süreciyle daha çok dikkat çekiyor. Başlangıçta kalsiyum metabolizmasında ve kemik oluşumunda sadece bir rol oynadığı düşünülürken, düşük D3 vitamini seviyelerinin kalp krizi, astım, diyabet, yüksek tansiyon, multipl skleroz ve yaşla beyin fonksiyonlarında azalma riskini artırabileceğini artık biliyoruz.

İlginç bir şekilde, düşük D3 vitamini seviyeleri de düşük glutatyon ile ilişkilendirilmiştir. Glutatyon seviyeleri düşük olduğunda, D3 vitamini o kadar verimli çalışamaz.

D3 vitamini eksikliği olan hayvanlarda yapılan bir çalışmada, D3 vitamini ve sistein (bir GSH öncüsü) takviyesi, glutatyon seviyelerini geri kazandırdı, D3 vitamininin biyoyararlanımını artırdı ve enflamasyonu azalttı. Sadece D vitamini almak yeterli değildir. D3 vitamininin gerektiği gibi çalıştığından emin olmak için yeterli glutatyon seviyelerine sahip olmak da önemlidir.

GLUTATYON:

Glutatyon, üç amino asitten (sistein, glisin ve glutamik asit) oluşan vücutta sentezlenen bir tripeptiddir. Genellikle “majör antioksidan” olarak adlandırılan glutatyon, diğer antioksidanların, yani C ve E vitaminlerinin, alfa-lipoik asit ve Koenzim Q10’ un kullanımını ve geri dönüşümünü artırır.

 Glutatyonun iki farklı formu vardır: 

- Aktif form olan indirgenmiş glutatyon (GSH veya L-glutatyon) 

- İnaktif olan oksitlenmiş glutatyon (GSSG)

Glutatyonun en kritik dört işlevi; yaşlanma karşıtı etki, antioksidan koruma, detoksifikasyon ve enerji üretimidir. Glutatyon ayrıca şunlardan da sorumludur; sistein taşıma / depolama, hücre sinyalizasyonu, enzim fonksiyonu, gen ifadesi, hücre farklılaşması / proliferasyonu.

Glutatyon, bağışıklık sisteminin sağlıklı kalmasına ve enfeksiyonlarla savaşımına yardımcı olur. Bağışıklık söz konusu olduğunda C vitamini tüm övgüleri alıyor gibi görünürken glutatyon, son yıllara kadar az tanınan destekleyici aktör olarak asıl başrolü hak eder.

Araştırmalar, aktif glutatyonun (GSH) vücudun enfeksiyon savaşçısı olan doğal öldürücü (NK) ve T hücreleri gibi beyaz hücreleri hazırladığını gösteriyor. GSH ile güçlendirilmiş T hücreleri, bu şekilde hem bakteriyel hem de viral enfeksiyonları kontrol etmeye çalışan IL-2, IL-12 ve interferon-gama gibi daha fazla enfeksiyonla savaşan maddeler üretebilir. Özellikle, bir çalışma, GSH’ nin NK hücresinin sitotoksik yeteneğini sadece altı aylık kullanımdan sonra ikiye katladığını göstermiştir.

Birçok kronik enfeksiyon (EBV, Hepatit, Herpes Virüsleri ve Lyme gibi) bağışıklık sistemi regülasyonunu bozup baskılayabilir. Glutatyon bu durumu tersine çevirebilir.

Kronik hastalıkları olan COVID-19 hastalarında azalmış glutatyon seviyelerinin, oksidatif stres oluşumuna katkıda bulunduğu ve böylece akciğer tutulumunu şiddetlendiren bir faktör olabileceği belirtilir. Sigara dumanı da solunum yollarındaki hücresel glutatyon havuzunu tüketerek, oksidatif hasarı ve akciğerdeki iltihabı şiddetlendirmektedir.

Nisan 2020’ de COVİD-19 ile enfekte bireylerde yapılan bir çalışmada hafif hastalığı olanlara kıyasla orta ve şiddetli COVID-19 hastalığı olan kişilerde, plazma glutatyon seviyeleri daha düşük ve ROS (serbest radikal) seviyeleri daha yüksek bulunmuştur. Çalışmadaki kanıtlar, düşük GSH seviyelerinin, şiddetli COVID-19 semptomlarına bağlı aşırı inflamatuar yanıtın ana nedenlerinden biri olabileceğini ve artan vücut glutatyon seviyesinin semptomatik hasta sayısını azaltabileceğini göstermektedir.

Beslenme glutatyon seviyelerini yükseltmenin bir yolu olsa da glutatyon desteği gereken önemli eksiklik durumlarında sistem sağlığı için takviye kullanımı önerilir. Glutatyon, temel toz formunda ağızdan alındığında maalesef sindirim sistemi parçalama süreci o kadar etkilidir ki, klasik / düz glutatyonun neredeyse tamamı asla dolaşıma girmez. Yani ağızdan alınan çoğu glutatyon takviyesinin hiçbir yararı olmaz. Oral takviye için daha iyi bir seçenek, lipozomal glutatyondur. 

Lipozomal teknolojinin avantajı, hücresel zarların birincil yapı taşları olan fosfolipidlerin eşsiz bileşiminden kaynaklıdır. Lipozomlar, küre merkezinde bulunan ve korunan glutatyon gibi aktif bir bileşenle hücre zarlarımızı oluşturan aynı doğal fosfolipitlerden yapılmış mikroskobik kürelerdir. Fosfolipid membranlar, içerisindeki aktif maddeyi hücreye teslim ettikten sonra kendileri de hücrelerin hücre zarlarının tamirinde kullanılır. Etken madde mide pH’ sı veya besin etkileşimi sorunlarından bağımsız hücreye direkt verilir. Lipozomların hem kapsülleri hem de içerdikleri aktif maddelerin tamamı vücutta kullanılır.

Lipozomal formülasyonların GSH düzeylerini ve emilimi artırdığı çalışmalarla gösterilmiştir. Lipozomal yapıda glutatyon takviyeler lipozomal olmayan klasik takviyelere göre biyoyararlanımı yaklaşık 100 kat artırmıştır.

Aynı şekilde bağışıklığın destekçileri C vitamini ve D3+K2 vitaminlerinin hücresel biyoyararlanımının klasik takviyelere göre kat be kat artması hücre zarı ile uyumlu lipozom formlarında verilmesiyle mümkündür.  ‘Lipit Gövde’ anlamına gelen “Lipozom Teknolojisi” ilk kez 1964 yılında geliştirilmiştir. Lipozomal ürünlerin patentli lipozom teknolojisi ile üretimi önemlidir. Lipozom küreciklerinin sızdırmazlığını garanti veren ürünler seçilmelidir.

 

 

Kaynaklar;

Immunonutrition for acute respiratory distress syndrome (ARDS) in adults. Cochrane Database Syst. Rev. 2019

Optimal Nutritional Status for a Well-Functioning Immune System Is an Important Factor to Protect against Viral Infections. Nutrients 2020, 

Integrative Considerations During the COVID-19 Pandemic, EXPLORE (2020)

Bozonet SM, Enhanced human neutrophil vitamin C status, chemotaxis and oxidant generation following dietary supplementation with vitamin C-rich SunGold kiwifruit. Nutrients. 2015;7(4):2574-2588

Bryson, K., Nash, A., Norval, M. (2014). Does vitamin D protect against respiratory viral infections? Epidemiology and Infection, 142(9), 1789-1801

Alipio, Mark, Vitamin D Supplementation Could Possibly Improve Clinical Outcomes of Patients Infected with Coronavirus-2019 (COVID-2019) (April 9, 2020).

Silvagno F, Vernone A, Pescarmona GP. The Role of Glutathione in Protecting against the Severe Inflammatory Response Triggered by COVID-19. Antioxidants (Basel). 2020;9(7):624

Perricone C, De Carolis C, Perricone R. Glutathione: a key player in autoimmunity. Autoimmun Rev. 2009; 8(8):697-701

Guerra C, Morris D, Sipin A, Kung S, Franklin M, Gray D, Tanzil M, Guilford F, Khasawneh FT, Venketaraman V. Glutathione and adaptive immune responses against Mycobacterium tuberculosis infection in healthy and HIV infected individuals. PLoS One. 2011; 6(12): e28378



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat