Ecz. İrfan DEMİRCİ

Gaziantep Eczacı Odası Başkanı

 

 

TEKİL ÇÖZÜMLERE SIKIŞMAK

 

Biz eczacılar yakın geçmişe kadar eczacılık fakültelerimizin kaç tane ve hangi üniversiteye bağlı olduğunu, hangi şehirde bulunduğunu bir çırpıda söylerdik. Hatta çoğumuz fakültelerin dekanlarının isimlerini bile bilirdik.  Şimdi eczacılık fakültesi sayısı o kadar çok arttı ki, bu bilgileri eskisi gibi bir çırpıda söylemek mümkün olmuyor. Güncel sayılarını akılda tutabilmekse hiç kolay değil, sayıları 49 muydu yoksa 50 mi olmuştu diye tahmin yürütmeye çalışıyoruz.

Yakın geçmiş derken öyle 30-40 yıl öncesi değil, sadece 17-18 yıl öncesine kadar 7 tane eczacılık fakültemiz vardı. Sonrasında ne olduysa birdenbire eczacılık fakülteleri açılmaya başladı. Sayıları öylesine hızlı arttı ki; son on yıllık süreçte bazı küçük illerimizde yeni açılan eczane sayısı, yeni açılan eczacılık fakültesi sayısının altında kalmış olabilir.

Hal böyle olunca da, eczacı olmayan veya taşımalı öğretim görevlisini, laboratuvarsız, asistansız eczacılık fakültesini bu süreçte görmeye ve duymaya başladık.

Ülkemizde şu anda bile, 2023’deki hedef eczacı sayısının binlerce fazlasına sahip durumdayız. Yanı sıra eczacılık fakültelerinde öğrenim gören on dört bin öğrenci meslektaş adayımız var. Artık mesleğimizde bugünlere değin hiç olmayan istihdam ve işsizlik sorunu ile karşı karşıyayız ve önümüzdeki yıllarda bu sorunu ve sonuçlarını çok daha şiddetli hissedeceğiz.

Mesleğimizin işsizlik ve istihdam adına yaşadığı sorun; plansızlık, programsızlık ve popülizmden kaynaklanıyor diye düşündüğümüzde arkasına şu soruyu da sormamız gerekir: Bu yaşananlar yalnızca bizim mesleğimizde mi oluyor?  Tabii ki hayır! Bu olanları yalnızca biz eczacılar yaşamıyoruz, ülkemizde akademik mesleklerin tamamına yakını bu sorunu en derin biçimde yaşamakta.

Bugün ülkemizde 700.000 civarı eğitim fakültesi mezunu öğretmen işsiz ve atama bekliyor. Eğitim fakültesi bugünden itibaren 20 yıl boyunca öğrenci almasa dahi öğretmen sayımız bize fazlasıyla yetecek durumda.

Türkiye’deki hekim sayısı 149.997 iken tıp fakültelerinde öğrenim gören öğrenci sayısı 89.356. 113 Tıp fakültesi var, 96’sı aktif olarak eğitim-öğretim veriyor.

Diş hekimi sayımız 29.417. Diş hekimliği fakültelerinin öğrenci sayısı ise neredeyse hekim sayısına eşit 24.896. 92 tane diş hekimliği fakültesi var, bunların da 63’ü aktif olarak öğrenci almış durumda.

Eczacı sayısı: Türk Eczacıları Birliğine kayıtlı 29417.  Öğrenim gören eczacı sayısı ise 13.943. 51 tane eczacılık fakültesi var ve bunlardan 35 tanesi aktif olarak öğrenci alımı yapıyor.

Durmaksızın yeni üniversite ve fakülteler açılırken, üniversitelerimiz yayın kalitesi ve nitelik sıralamalarında, dünyadaki ciddi derecelendirme kurumlarının sıralamalarında diplerde sürünüyor.

Öğrenci seçme sınavında büyük başarılara imza atarak ilk yüzlere giren çocuklarımızın yerleştiği üniversiteler bile, bu kalite kategori sıralamalarında ilk yüzlerde yok, dereceleri ancak 400’lerden sonra başlıyor.

Dünyada ilk 1000‘de sadece 10 üniversitemiz var. Bunlar da öndeki yarıda yok gibi, ilk 500’de sadece 2 üniversitemiz var, diğer 3’ü 600’de, 2 tanesi ilk 800 ve 3’ü de 900 ile 1000 arası sıralamada yer alıyor.

18 inci büyük ekonomiye sahip olmakla övünüyoruz ama bilimsel yayın sıralamasında dünyada ilk otuzdan sonra geliyoruz.

Üniversite mezunu işsiz sayısı Eylül 2019’da 1.250.000, toplam işsizler içindeki oranları ise %27.4.

Tablo rakamlarla ortadayken, ne ilginçtir ki; bu ülkede odasına bağlı bir ilçede açılan fakülte için ‘‘Plansız, programsız Eczacılık Fakültesi açılması doğru değildir’’ diyen bir eczacı odası başkanı için “TAKOZLAR ODA BAŞKANI” diye manşet atıldı.

Bunu anlamaksa hiç mümkün değil!

Anlaşılmayan başka bir şey daha: Tükettiğimiz ilaçların %58’i ithal edilirken ve ancak 1,1 milyar dolarlık ilaç ihraç ederken ve bu rakamla dünyada %0.16’lık bir alanımız varken 51 eczacılık fakültesine sahibiz ve bunların iki tanesi son 3-4 ay içinde açıldı.

Oysa 2 eczacılık fakültesi olan İrlanda 35 milyar dolarlık ilaç ihraç ediyor.

80 milyar dolardan fazla ilaç ihraç eden dünya devi Almanya ise 22 eczacılık fakültesine sahip.

Bilim ve teknoloji bir ülkeyi kültür ve uygarlık alanında ileriye taşırken yanında insanını da daha iyi yaşam koşullarına ve refaha eriştirir. Bu yüzden bu ikiliye hem sahip olmak hem de onların nitelikli ve üretime katkıda olması bizlerin uygar dünyadaki yeri için çok çok önemli.

Durmaksızın açılan eczacılık fakülteleri bizde bilim yuvaları olmaktan önce görünen o ki, çoğunlukla yalnızca öğrenci yetiştiren okullar gibi duruyor.

Ülkemizde GSMH’dan araştırma ve AR-GE’ye ayrılan pay yüzde 1 in altında.Bu rakam, bırakın ileri batı ülkelerini, İran ve Güney Kore’nin ayırdığı payın bile çok altında .

Bu gün 51 eczacılık fakültesinin arasında 10’dan fazla vakıf üniversitesine bağlı eczacılık fakültesi var. Ülkemizdeki vakıf üniversitelerinin öğrencilerin kendilerini tercih etmesi için reklama verdikleri para, Ar-Ge ye harcadıkları paranın 5 katı. Yani buralar çamaşır deterjanı markaları gibi reklama AR-GE’dençok para harcıyorlar.

Kamunun plansız ve programsızlığı, siyasetin popülist yaklaşımlı politikaları dışında öğrenciyi müşteri görmekten kaynaklı kâr güdüsü sonucu işsiz, üniversite diplomalı gençlerimiz bu bilim kurumlarından mezun ediliyor.

Üst örgüt yöneticilerimizin “eczane ve eczacılarımızın karşılaştığı sorunları en üst perdeden dile getirdik” diye sevinçle anlattıkları, sosyal medyadan sayısız fotoğraf paylaştıkları Dolmabahçe’deki   görüşmeden 15 gün sonra, İzmir’de 3 yıllık bir üniversitede yeni eczacılık fakültesi açılması kimseyi şaşırtmasın.

Daha acısı bu açılış son da olmayacak, devamı gelecek. Çünkü bu yaşadığımız sorun yalnızca bizim değil, ülkemizin yaşadığı temel sorunlar arasında yer alıyor.

2007 yılından bu yana hemen hemen yılda 3 tane eczacılık fakültesi açıldı. Çoğunda da TEB bu son olsun açıklamalarını yaptı, mesleğimiz değersizleştiriliyor dedi.

Türk Eczacıları Birliği kendi mesleğimiz açısından bu söyleminde son derece doğru ve haklıdır. Çünkü mesleğimiz gerek olmadığı halde açılan eczacılık fakülteleri yoluyla hem istihdam sarmalına sokuluyor hem de değersizleştiriliyor.

2019’un sonlarına doğru alınan ve daha önce tıp, diş hekimliği ve hukuk fakültelerine öğrenci alımında uygulanan baraj puan uygulamasının eczacılık alanı için de getirilmesi çok önemlidir.

Yine yeni yılın ilk günlerinde YÖK’ün vakıf üniversitelerine getirdiği “bir önceki yılın kontenjanının yüzde beşinden fazla kontenjan artışı yapılamaz” uygulaması da olumlu bir adımdır.

Peki bunlar yeterli midir? Bu gelişmeler olumludur, ancak istihdam ve işsizlik sorunumuz için küçücük palyatif adımlardır ve yeterli değildir.

Bu ülkenin aklın, bilimin etkinliği ve yol göstericiliğinden uzaklaşılması sonucu eğitimin ve üniversite hayatının bu temel üzerinden gerçekleşmemesi, plansızlığı sorunu var.

Bu yüzden öncelikli olarak düzelmesi gereken; bu ülkenin akademik yaşam biçiminin bilimsel esaslara, liyakate, özgür düşünce ve özerkliğe dayandırılmasıdır. Bunun yanı sıra nitelikli işgücü planlaması yapılması gerekliliği zorunludur. 

Bir ülkenin her şehrinde üniversite olması iyi ya da kötü değildir. Bir ülkede insanların üniversite mezunu olması iyi ya da kötü değildir. Bir ülkede iyi olan; iyi eğitim veren üniversiteler olması, üniversite mezunlarının iş bulması, kamunun bu insanlara refah sağlayabilecek şekilde kaynaklarını ayırmış olmasıdır.

Eczacılık mesleği için yeni alanlar açılması ve nitelikli eczacılık hizmeti için devlet desteği gerekliliği vardır.

Her şeyden önce şunu öğrenmemiz gerekiyor; bu ülkede değersizleştirilen, işsiz mezunlar yaratılan, istihdam sorunu olan tek meslek sahibi bizler değiliz. Bu yüzden yalnızca kendi penceremizden bakamayız.

Yanı başımızdaki hekim ve diş hekimlerinin durumu da gözler önündeyken, yalnızca kendi sorunumuzu ve yaklaşımlarımızı dile getirerek kendimizi kurtaramayız; bu yüzden yaşadıklarımızı yaşayan ve yaşayacak olan diğer meslek gruplarıyla birlikte sivil toplumun gücünü ortaya koyarak haykırmak gerekir.

Bunun için de öncelikle örgütlü gücümüzü yeniden ayağa kaldırma zorunluluğumuz var. Vizyonumuzu sadece kendi alanımıza sıkıştırarak elde edeceğimiz her tekil çözüm, bir sonraki gün çözüm olmaktan çıkabilir. O yüzden birliğe olduğu kadar diğer meslek grupları ve sivil toplum örgütleriyle de dayanışmaya ihtiyacımız var.

Bu amaca ulaşmak her sorunumuzun çözümünde olduğu gibi kolay ve kısa süreçlerde olmayacaktır. Güçlü bir ses çıkarma, birliktelik oluşturma konusunda hem deneyimimiz hem de mücadele azmimiz var.

Peki ne söylemeliyiz?

Eğitim ve işgücü belirli bir planlamaya ihtiyaç duyar. Devlet, toplumun eğitimli işgücü ihtiyacını tam olarak karşılamakla sorumludur. Çok ciddi bir biçimde meslekler planlanması yapılmalıdır. Bu konu, özellikle sağlık işgücü söz konusu olduğunda piyasanın insafına terk edilemez.

Her alanda eğitimin niteliği, verilen hizmetin niteliğini de belirler. Ve bu konu, eğitimi alanların değil, eğitim planlayanların sorumluluğunda olmalıdır. Yine özellikle sağlık alanında eğitim alan kişilerin niteliğinin korunması ve geliştirilmesi, size sağlığını, yaşama hakkını ve güvenliğini emanet eden topluma karşı bir sorumluluğunuzdur.

Örgütsel ne yapmalıyız?

Eczacılık fakültelerinin yalnızca eczaneler için öğrenci yetiştiren kurumlar olmamasını dile getirmenin yanı sıra ‘’ilaç- eczacılık alanında eczacı neler üretebilir, daha geniş bakışla sağlık hizmetine nasıl katkılar sunabilir?” sorularına esaslı cevaplar üretebilmeliyiz.

Yakın gelecekte birçok meslek ya yok olacak ya da teknolojik gelişim içinde evrim geçirip başkalaşacak. Ortaya yeni meslekler çıkacak. Gelecekte ilaç ve eczacılık var olmayı sürdürecek ama eczacı neresinde olacak? Bu sorularda eğitim ve istihdam planlaması kadar önemli, çünkü yarın artık çok hızlı geliyor.

Bu bakış açısının getirdiği somut önerilerin hepsine açığız. Yeter ki arkasında hak temelli bir bakış açısı olsun…



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat