Ecz. Mehmet İrfan DEMİRCİ
8. Bölge Gaziantep Eczacı Odası Başkanı
4 BİN YILDAN BUGÜNE 183 YILDAN YARINLARA
Değerli meslektaşlarım;
Ülkemizde eczacılığın çağdaş anlamdaki akademik geçmişi iki yüzyılı doldurmaya doğru ilerliyor. Ancak bu süre uzun gibi görünse de Avrupa’nın bir hayli gerisinde. Alman imparatoru 2. Friedrich 13.yy’ın ilk yarısında yayınladığı emirle eczacılık ve tıp mesleğini belirgin şekilde ayırarak eczacılığın bağımsız ve akademik bir meslek olarak tanımlanmasını sağlamıştır. Yine aynı yüzyılın 2. yarısında Paris Belediye Başkanı Etienne Boileau yayınladığı Livre des Metiers (Meslekler Kitabı) ile eczacılığı bağımsız bir meslek olarak göstermiştir.
Her ne kadar eczacılığın akademik eğitimi bu topraklarda Avrupa’ya göre daha geç olarak; 1839’da başlamış olsa da üzerinde yaşadığımız topraklar ilaç ve eczacılık tarihi açısından çok önemli bir coğrafya. Dünya üzerinde ilaç- eczacılık Anadolu’da doğup gelişti demek hiç de yanlış bir niteleme olmaz.
Ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın bir makalesinde yazdıklarından; Sümerlerce yazılmış M.Ö 2300 yıllarına tarihlenebilen iki tabletin bulunduğunu, bu tablette 15 kadar ilaç reçetesi yazılı olduğunu ve bu tabletteki kimyasal bilgilere, metotlara ait karmaşık ve geniş bilgilerle daha o tarihlerde Sümerlerde eczacılığın ilerlemiş olduğunu öğreniyoruz .
Aynı makalede, eski bir Sümer şehri olan Lagaş’taki kazılardan çıkan mermer bir vazo üzerine, iki cin tarafından korumaya alınan bir ağaca sarılı iki yılan kabartması olduğu belirtilmiş olup, tıbbın ve eczacılığın simgesi olan çift başlı yılan imgesine bu dönemde rastlandığını görüyoruz.
M.Ö. 2000’li yıllarda, orta Anadolu’da hüküm süren Hitit Uygarlığı’na ait tabletlerde de çeşitli drog ve minerallerin kullanım biçimlerinin belirtildiği reçetelere rastlanmaktadır. Bu antik reçeteler ilaçların hazırlanış ve kullanılış bilgilerinin devamında, yaklaşık 4000 yıldır sağlık hizmeti sunan her eczacının temennisi olan “Böylece hasta iyi olacaktır.” cümlesi ile tamamlanmaktadır.
Hekimlik ve eczacılık tarihinde en önemli iki isim Hipokrat ve Galenostur. Hipokratın başlattığı klinik gözlem yöntemini geliştiren MS 129-200 yıllarında yaşayan Cladius Galenos’tur. Tıbbın ve eczacılığın babası nitelemesine sahip Galenos batı Anadolu’da Bergama’da yaşamıştır. Öyle ki çok yakın zamanlara kadar eczacılık fakültelerinde Farmasötik Teknoloji dersleri Galenik terimi ile anılmıştır.
Yine antik Roma döneminde, M.Ö. 1. yy’da Çukurova bölgesinde yaşamış Dioskorides’in ünlü eseri, Materia Medica isimli yapıt, eczacılık ve bitki bilimi konusunda kendinden sonraki nesillere kaynak olmuştur.
Ancak, eczacılık bilimi ve mesleğinin temellerinin atıldığı, ilk reçetenin yazıldığı, ilk drogların tanımlandığı, hatta ilk aşının üretildiği bu coğrafya maalesef günümüzde, tarihte üstlenmiş olduğu öncü rolünün çok uzağındadır. İlaç endüstrisi alanında AR-GE çalışmalarına ayrılan pay gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında çok düşük kalmaktadır. Bilimsel eğitim anlamında da her gün plansız-programsız açılan eczacılık fakülteleri ile birlikte altyapısız, yeterli bilimsel temele ulaşamayan bir noktaya varılmıştır. Sadece mesleğin gelişimi noktasında değil, icrası konusunda da türlü sıkıntılar, zorluklar her geçen gün yenilenerek ve büyüyerek, bu kadim topraklarda Galenus’un, Diskorides’in mirasını omuzlamakta olan biz eczacıların karşısında durmaktadır.
Yakın dönem mesleki geçmişimize baktığımızda ise ilk eczacı örgütlenmesinin 1909 yılında Ethem Pertev Bey ve Hacı Hamdi Bey tarafından kurulan Devlet-i Osmaniyye Eczacılar Cemiyeti ile başladığını görüyoruz. Cumhuriyet döneminde ise Türk Eczacıları Birliği ile ülkemizin en köklü meslek kuruluşlarından birine sahibiz. 66 yıllık geçmişe sahip örgütü olan akademik bir meslek grubu olmak, günümüzde önemli bir durumdur. Eczacılık eğitiminin başladığı 1839 yılı 14 Mayıs gününün eczacılık günü olarak kutlanması ise yarım yüz yılı aştı, bu yıl 54. Kez kutluyoruz.
Son döneme baktığımızda belirli günlere sahip olarak kutlama yapan meslek, oluşum, kurum sayısı her geçen yıl artıyor. Nedeni ise çok basit, kendini anlatabilmek, toplum katmanlarında yer bulabilmek, sorunlara çözümler yakalayabilmek bunların yanı sıra meslek bileşenleri ile bir araya gelebilmek.
Bizler de 14 Mayıs’ı toplum ve kamunun bizi anlaması ve meslektaşlarımızla, sektör bileşenleriyle bir araya gelebilmek adına önemli görüyoruz.
İlacın ve eczacılığın bu topraklardaki tarihini, örgütsel geçmişimizi; bunları bilmek, saygı ve kültür anlamında gelecek kuşaklara taşımak önemli ve hepimizde olması gereken bir özellik.
Ne yazık ki bunların yanı sıra bugün içinde bulunan haliyle mesleğimizi yarınlara taşımak konusunda ciddi endişeler var.
İlacın üretiminden hastaya sunumu aşamasına kadar her basamakta meydana gelen gelişmeler,
İlaç alanındaki tekelleşmenin artması,
Teknolojinin ve iletişimin hızlı ilerlemesiyle, dünya üzerindeki yaşam biçimini ve alışkanlıkları değiştirmesi,
Artan yaşam süresinin sosyal güvenlik kurumları üzerinde yarattığı finansal baskılar,
Plansız -programsız açılan eczacılık fakülteleri;
Eczacılık mesleğini yapabilmeyi hem zorlaştırıyor hem de gelecek için mesleği yapabilme adına bizi kaygılı olmaya sevk ediyor.
Çünkü sözü edilen gelişmelerin mesleğimizde yaratacağı olası etkiler, bizim tarafımızdan kontrol edilebilecek durumlar değildir. Dolayısıyla değişime karşı çıkmak yerine bizim üzerimizde oluşabilecek kırılganlıkları yumuşatmak, etkilerini göğüslemek yaşanan değişime uyumlu hale gelebilmek gerekli.
Bunları yapabilmek yani yarınları karşılayabilmek için güçlü ve dayanışma içinde olmayı başarabilmeliyiz.
Bugünlere kadar ayakta kalmayı başardığımız ülkemizdeki özgür ve bağımsız eczane modelini yarınlara taşımayı, bugüne kadar olduğu gibi yine örgütümüzün yanında durarak yapacağız.
Ayakta kalma ve var olma kaygıları yaşayan mesleğin geleceğe taşınmasında lokomotif olan meslek birliğimizin de; klasik merkezi kurumsal yöneticilik anlayışından uzaklaşarak gelecek için müdahil olan bir yapıya evirilmesi gerekiyor.