Ecz. Hakan Gençosmanoğlu’ nun 25 Haziran 2011 tarihinde yapılan İSTANBUL ECZA KOOP. Genel Kurulu konuşmasını aşağıda yayınlıyoruz:

Sayın Başkan, Genel Kurul yönetimi,

İstanbul Ecza Koop. un değerli yöneticileri, sayın hükümet komiserleri,

Sayın örgüt temsilcilerimiz,

Sayın meslektaşlarım,

Değerli arkadaşlarım....

Mevlâna; "aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir" der...

Birbirimizi anlayabilmek, aynı duyguları paylaşabilmek, çözümde ortaklaşabilmek, beraberce yürüyebilmek dileklerimle kongremize başarılar diliyorum....

Doğrusu; burada, kongremizin bu atmosferinde, 5- 6 saatliğine de olsa huzur buldum.

Neden? Diyeceksiniz... Eczanelerdeki yangın havasına inat, eczacılarda antidepresan ilaç kullanımı tavan yapmışken, bu sakin, bu sükunet dolu, bu durgun hava beni de bir parça rahatlattı.

Özellikle yöneticilerimizin bu rahat tavrı beni de rahatlattı. Bizim bildiklerimizin tersine bildikleri bir şeyler vardır herhalde.

***

12 Haziran seçimlerinden sonra bizim için her şeyin daha zor olacağı görülüyor. Bu oy oranı ile siyasi iktidarın yoluna daha bir özgüvenle devam edeceği, hatta pervasızlığını ileri bir noktaya taşıyacağı çok açıktır.

Görünen o ki; siyasi iktidarın, sağlık otoritesinin ve küresel ilaç sermayesinin talepleri elbirliğiyle birer birer yaşama geçirilmeye çalışılacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Bakın başladılar...

Gelen haberlere göre eczacının kısmen de olsa yararlanabildiği kimi ticari iskontoların ve ürün fazlalarının eczacıdan alınıp kamuya aktarılması çalışmaları başlatıldı.

Bu konuda sanayicilerin devlete bir sözü ve imzaladıkları bir protokol vardı. Bu biliniyor. Şimdi verilen sözlerin ve o protokolün gereğini yapmaya hazırlanıyorlar.

***

Toplumun tüm örgütlü kesimleri gibi, eczacı örgütleri üzerinde de baskı ve müdahalenin artacağını görebiliyoruz. Girdiğimiz süreç artık bir final sürecidir. Önümüzdeki dönem içinde yapılacakların geri dönüşü olmayacaktır.

Biz etkin bir biçimde direnemezsek, alternatif uygulamaları toplumun ve ilgililerin önüne koyamazsak, ilacı ve eczaneleri bildikleri gibi yeniden dizayn etmeyi sürdüreceklerdir.

Hepimiz biliyoruz ki; bu yeniden biçimlenmede küçük ve orta ölçekli eczanelere yer olmayacak. Hatta kimi büyük ölçekli eczanelerin bile yaşama şansları olmayacaktır.

Eczaneler, faaliyet gösteren ekonomik açıdan benzeşen diğer işletmelerin karşılaştığı yok olma süreciyle artık iyice karşı karşıya geleceklerdir.

Geri dönüşü olmayan bir yola girdik. Bu yolu ya biz çizeceğiz ya da başkalarının yolunda savrulup gideceğiz.

***

Burada, OTC’ den ilacın eczane dışına taşınmasından, zincir eczanelerden, SGK uygulamalarından vs.vs. söz edecek değilim. Bunların hepsi biliniyor, yazılıyor, çiziliyor.

Yanıtlanması gereken soru bizim ne yapacağımızdır?

Biz ne yapacağız?

Ne yapmalıyız?

Bunu konuşmalı bunu anlatmalıyız...

Altını çok net bir biçimde çizmek istiyorum:

Bizim içimizde olup, bize yapılanlara seyirci kalanlar, yaptıkları ve/ veya yapmadıklarıyla eczacının karşısındaki güçlere destek olanlar, yapılanlara meşruiyet yolunu döşeyenler, yani bir başka deyişle; bizim "yetmez ama evetçilerimiz" akıllarını başlarına toplamalıdırlar.

Ya akıllarını başlarına toplamalılar ya da çok daha yakıcı, sert, örgütlerimizin kurumsal kimliğini alabildiğine yıpratacak tartışmalar yaşanmadan çok daha fazla zarar vermeden yoldan çekilmelidirler.

Üyelerinden güç alan örgütler, üyelerinin ait olma duyguları ve sahiplenmeleri sonucu yaşar, ayakta kalabilir ve güçlenirler.

Son dönemlerde eczacı örgütleri- üye ilişkisinin hızla aşındığını, üyelerinin örgütlerine güvenlerinin kalmadığını, eczacıların kendilerini bir başına hissettikleri bir sır değil. Bunu hepimiz biliyoruz.

Diz çökenler yalnızca kendileri diz çökmüyor! Eczacılara da diz çöktürtüyor! Bu duruma seyirci kalmamız düşünülemez.

Ortak akılla davranarak, eczacının doğru bir eksende liderliğinin yapılması yönünde elimizden gelen ne varsa ardımıza koymamak, diz çöktürenlerden de hesap sormak boynumuzun borcudur.

Bu yolda geri durmayacağımızın bilinmesini isteriz.

Bugün; eczacı tarafında, eczacıdan yana, güçlü, düşünülmüş, tasarlanmış, programlanmış, akılla örülmüş, bütüncül bir iradenin ortaya konulamadığı bir gerçektir.

Bu iradeyi oluşturma yönünde çalışmalarımızı yoğunlaştırmak, öncelikli ve olmazsa olmaz bir görevimizdir.

***

Geçtiğimiz 1 yıl içinde EDAK ile BEK hem kutu bazında hem de TL bazında pazar paylarını arttırırken İSTANBUL ECZA KOOP. hem kutu bazında hem de TL bazında yaklaşık olarak kendi pazarının % 10 unu yitirmiştir. Bu oran önemli bir orandır.

Şüpheli alacaklar önemli miktardadır ve bu alacakların kendi içindeki dağılımları da önemlidir. Yaklaşık 10 milyon TL yi aşmış olan bu alacakların 3 milyon TL si 4 ortağa, 5 milyon TL. si 22 ortağa aittir. Bu da üzerinde durulması gereken ciddi bir yönetim zaafiyetidir.

Kooperatif üyeliğinden ayrılmak isteyen anlamlı sayıda üye olduğunu biliyoruz. Bu da üzerinde önemle durulması gereken olumsuz ve oldukça düşündürücü bir durumdur.

Genel tablo yönetim açısından bir başarısızlık durumudur.

***

İstanbul Ecza Koop. Yönetimi’ ne önerilerimi sıralamak isterim...

Ecza Koop. yalnızca depo şartlarıyla eczacıya ilaç satan bir kurum değildir. Ecza Koop. eczacının ekonomik olduğu kadar sosyal bir örgütüdür de. Örgütlü gücüdür. İkisini bir arada bütüncül olarak düşünmelisiniz. Birbirinden ayıramazsınız.

Eczacı aleyhine olan uygulamalarda ortaya çıkmalı açık tavır koymalısınız. Alternatif projeler üretebilmelisiniz.

Özellikle kriz dönemlerinde; ya ortadan kayboluyorsunuz ya da dayatılanlara ortak oluyor ve o dayatılanları uyguluyorsunuz.

Oysa eczacının tarafında en çok ortaya çıkmanız gereken dönemler bu dönemlerdir.

Örneğin; rafımızdaki ilaç adeta gasp edilirken en önde siz buna karşı çıkmalısınız.

Ve biz bu karşı çıkışınızı duymalıyız, görmeliyiz.

Biliyorum; ilaç sanayicilerinin ağır baskısı altındasınız. Ama baskılara göğüs gerip, öne çıkamıyorsanız varlığınızın bir anlamı kalmaz.

Unutmayın ki; esaret olmazsa özgürlük mücadelesine de gerek olmazdı.

Bu tavrınızla kurumsal olarak kooperatif olgu ve anlayışını yıpratıyorsunuz.

Bize göğsümüzü gere gere "bizim İstanbul Ecza- Koop. umuz var" dedirtebilmelisiniz. Bizim bunu söyleyebilmemiz için sizi alanda, yanımızda görmemiz gerekiyor.

Tam da yeri gelmişken sormak istiyorum...

Eczane ekonomilerinde ve sektörde bu kadar çalkalanma yaşanırken, belki de en çok sesi çıkması gereken TEKB’ in, neden hiç sesi çıkmaz? TEKB nerededir? Neden eczacının önüne düşmez? Bu soruları buradan TEKB yönetimine soruyorum.

Yönetiminizin saydam, demokratik ve katılımcı olması gerekiyor.

Siz de çok iyi biliyorsunuz...

Yaptığınız bölge temsilcileri seçimlerinin demokrasi anlayışıyla, katılımcılıkla uzaktan yakından ilgisi yok. O seçimlerin yapılış biçimlerini onaylamadığımızı bilmenizi isterim. Bu çalışmaları bir an önce gerçek bir demokratik zemine oturtmanız gerekiyor.

Size yapılan eleştirileri doğru bir biçimde okumalı, “bunlar art niyetli eleştiriler, kooperatife zarar veriyor” türünden artık bayatlamış, anlamını tümüyle yitirmiş “taktiksel” manevralarla geçiştirmeye bir son verin.

Asıl bu tavır kooperatiflere zarar veriyor...

Bu anlayış temelinde alabildiğine baskı uygulanmasaydı, insanlar özgürce konuşabiliyor olsaydı, yıllar geçmesine rağmen, hâlâ kanayan yaramız olan AYEK bugün yaşıyor olabilirdi. Yalnızca AYEK değil, batan tüm Ecza- Koop. lar yaşıyor olabilirdi.

Yıllardır herkesin bildiği ama üzeri örtülen bir gerçeği cesaretle dile getirmenin zamanı gelmedi mi?

Batan bir çok eczacı kooperatifi yönetici hataları yüzünden batmıştır.

Bu gerçekle yüzleşmeliyiz. Yüzleşmeliyiz ki; önümüz açık olsun. Sürekli aynı hatalar yapılmasın.

Eleştirileri doğru okuyan yöneticiler, eleştirilerden dersler çıkartarak başında bulundukları kurumları güçlendirip geliştirirler.

Üyeler arasında eşitliği koruyup, kollayıp, gözetmelisiniz. Üyeler arasında her konuda eşitlik Ecza- Koop. gibi kuruluşların temelidir.

Her şeyiyle hizmet kalitesini yükseltmek zorundasınız.

5000 TL. nin altında alım yapanlara uyguladığınız 100 TL aylık masraflara katılım bedeli uygulamasını bir daha gözden geçirmenizi öneriyorum.

Bu konuya ilişkin çok sayıda tepki var. Bunun yanında yaptığınız uygulama birilerine kötü örnek oluyor.

Bu konu oldukça fazla konuşuluyor. Dediğim gibi bu uygulamanızı bir daha gözden geçirip uygulamadan kaldırmalısınız.

Görev ve sorumluluğunuz yarım olan kapıları insanların yüzüne kapatmak değil, o kapıları ardına kadar açmaktır.

Unutmayın; kaybettiğiniz her üye kaleden kopartılan bir taştır.

***

Bu kongrede yapılacak olan ibra oylamasında, derin çekinceler taşımakla birlikte olumlu oy kullanacağım.

Bu oy İstanbul Ecza Koop. un çalışmalarına değil eczacı hareketinedir.

Vereceğim oy, Ecza Koop. olgusuna, her şeye rağmen, her ne olursa olsun onun olmazsa olmazlığına verilecektir.

Her ne olursa olsun sürdürülebilir olmasınadır.

İstanbul Ecza Koop. Yönetimi’ nin bu durumu, bu oyun içerdiği anlamı ve ne demek istediğimi olduğu gibi anlayabilmesini, kavrayabilmesini ve gereğini yapabilmesini diliyorum.

***

Değerli Meslektaşlarım,

Sevgili Dostlarım,

Her durumda yapılabilecek bir şeyler mutlaka vardır.

Çözüm, kaf dağının ötesinde değil bizdedir. İçimizdedir.

Birikim ve deneyim dolu geçmişimizden güç alarak coşkuyla, akılla çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Bütün meslektaşlarımı, dışarıdan, içeriden, bizi diz çöktürmeye , eczacıyı boyun eğdirmeye çalışanlara inat, bu teslimiyet bu yılgınlık havasını dağıtarak, ayağa kalkmaya, bugünlerine, geleceklerine, mesleklerine, ekmeklerine, onurlarına sahip çıkmaya çağırıyorum.

Bu sahip çıkışın olmazsa olmazı meslek örgütlerimize sahip çıkmaktır.

Mesleğimize, meslek örgütlerimize sahip çıkalım!

***

Hepinize aydınlık, mutlu, sağlıklı günler diliyorum...

Yalnızca İstanbul Ecza Koop. a değil bütün ecza koop. lara, tüm eczacı örgütlerimize nice genel kurullar diliyorum...

Sevgi ve saygılarımı iletiyorum.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat