Sosyal Sigorta Sistemi Üzerine 2: Gerekli Mi?

Ülkemizde sosyal sigorta sisteminin küresel sermaye ve yerli ortaklarıyla hedef haline getirilmesinden sonra, sıra dönüştürmeye gelmiş ve çark dönmeye başlamıştır. Bunun ekonomi politik arka planını “Sosyal Sigorta Sistemi Üzerine 1: Niye Hedefte” başlıklı bir önceki yazıda izaha çalışmıştım.

Ülkemizde 1990’ların ortasından başlayarak 2000’li yıllarda sağlık ve sigortalılık(emeklilik) bütçe yükü artmaya ve kamu finansman açığının nedeni olarak görülmeye başlayınca, “bu iş devletin işi değil özel sektörün işi, bu kadar prim alınır mı, verilen sağlık hizmeti ortada, ayrıca emekli maaşları da düşük vb.” şeklindeki teranenin volümü yükselmiştir. Bu koroda, sermaye kesiminin sesinin yarattığı etki giderek belirginleşmiş, 2000’lerin başından itibaren sosyal sigorta kurumlarında toplanan fonların emirlerine tevdii hızlanmıştır.

Bunun bilinçli bir hareket olduğunu, kamu sosyal sigorta programlarının bizatihi kendinden ve çalışanlardan kaynaklanmadığını asla unutmamak, efendiden çok bağıran köle durumuna düşmemek gerekir.

1999 yılında emeklilik yaşını artıran kanunla, bireysel emeklilik sistemi kanununun aynı zamanda çıkarılmış olması tesadüf değildir.

Türkçesi şudur: kamu emeklilik programlarını zorlaştırıyoruz, aylık bağlama oranlarını düşürüyoruz, maaş ve ödemeleri azaltıyoruz, yani sosyal güvence arayışını neoliberal iktisat anlayışının bir sonucu olarak “bireysel bir mesele” haline getiriyoruz. Önünüze de seçenek olarak bir tür kişisel para biriktirme aracı olan bireysel emeklilik sistemini çıkarıyoruz. Devlet katkısı sağlayarak, bu sistemi kamu sosyal sigorta programlarının alternatifi olarak teşvik ediyoruz.

Sonraki süreçte teşvik(!) yöntemlerine, çalışanların zorunlu olarak bireysel emeklilik yaptırması eklenmiş, ayrıca devlet katkıları daha cazip hale getirilmiştir.

Bu arada giderek kamu sosyal sigorta programlarının verdiği sigortalılık, emeklilik, sağlık hizmeti zayıflatıldığı için bireysel emeklilik sisteminin halk nezdinde daha yüce, daha avantajlı olduğu efsanesi yayılmaya başlamıştır.

Peki gerçek böyle midir?..

İlk başta belirtmek gerekir ki, sosyal sigorta yardımları, emeklilik hakkı, sağlık yardımları, analık sigortası gibi sosyal güvenlik uygulamaları bugünden yarına edinilmiş haklar olmayıp, uzun yıllara dayanan sosyal mücadeleler tarihinin sağladığı insanlığın ortak kazanımlarıdır. Sanayi devriminden bu yana edinilen hakları, işveren/sermaye kesimi kendisi için yük gördüğünden hep tırpanlamak, azaltmak, engellemek eğilimindedir. Bu bitmek bilmez bir mücadele alanıdır.

Türkiye’deki bireysel emeklilik sistemi, yani özel sigorta, temel amacı kâr olan şirketlerin belli yollarla para biriktirme programlarıdır. Burada emeklilik yaş koşulu yok mudur, elbette vardır. Prim ödeme süresi yok mudur, elbette vardır.

Türkiye’de sistemde 10 sene kalmadan ve 56 yaşını doldurmadan, BES programlarında biriken parayı almanız veya çok düşük olan ve kimsenin tercih etmediği emekli aylığı bağlatmanız mümkün değildir. Öte yandan bu sistem kamu sosyal sigorta programları gibi “hak sahipliği” hukukunu içermemektedir. Yani her birey kendisi için biriktirmektedir. Ayrıca birikim sırasında sağlık yardımından, hastalık ve iş kazası hallerinde aylıkla birlikte iş göremezlik gelirlerinden ya da analık yardımlarından ve benzerlerinden yararlanmak mümkün değildir. Sağlık sigortası istiyorsanız yine her birey için yüksek miktarda ayrıca özel sağlık sigortası primi ödemeniz gerekmektedir. Sosyal sigorta sistemindeki gibi çalışan bir kişiden hareketle çocukların, eşin, duruma göre anne babanın yararlanması mümkün değildir. Sağlıktan yararlanacaksanız risk analizi sonrası kronik bir rahatsızlığınız varsa prim yükseltilebileceği gibi özel sağlık sigortasına hiç alınmamanız da mümkündür.

2000’li yıllarla hızlanan ve sosyal alana finansal saldırı sonucu yapılan düzenlemeler sosyal sigorta programlarının sorunlarını büyütürken, seçim dönemleri hariç siyasal iktidarların bu alana ilgisi kenarından kıyısından ve palyatif önlemler yoluyla olmuştur. Bunların yerine dış transferle asıl amacı sadece kâr olan özel emeklilik ve özel sağlık sigortaları sahaya sürülmüştür.

Devleti sosyal sigorta finansman yükünden kurtarma görüntüsü altında, sosyal devlet anlayışının ürünü ve ikincil bölüşüm ilişkilerinin en güçlü enstrümanı olan sosyal sigorta sistemine rahmet okutma girişimi yürümeye devam etmektedir. Gelir eşitsizliğini göğüslemeye çalışan bir toplumda, tam anlamıyla yoksulun derdi büyümüştür.

Evet sağlık sistemi sorunluydu ama şimdi de sorunlu, evet emeklilik uygulamalarında aksaklıklar vardı şimdi de bir şey değişmedi. Sorunları çözüyorum diyenler, yeni sorunlar ve daha derin problemlere yol açtı.

Bu yazılanları, neoliberallerin “ya bu sosyal sigorta sistemi ne veriyor ki, bu kadar primi bankaya yatırsam, BES yapsam, özel sağlık sigortası olsa şöyle iyi olur, böyle olur” şeklinde düşünmeye zorladığı ve kafasında soru işaretleri oluşan sokaktaki vatandaşa yazılmış bir mektubun prelüdü olarak algılamanız gerekir. Gerek söylem gerekse eylem boyutunda yapılan propagandaya evet der ve uyarsanız, yani sosyal sigorta sistemi olmazsa ne olur derseniz; en hafifinden söyleyelim toplumsal dayanışmanın kurumsallaşmasında en büyük gedik açılmış olur. Bu ise sadece yoksulları değil herkesi ilgilendiren ve ucu herkese dokunacak bir konudur.

Kamu sosyal sigorta sistemine yapılan saldırıyı bu sitenin okuyucuları için özelleştirirsek; ilaç eczacılık dünyasının karmaşasını, Sağlık Bakanlığını, devletin ödeme kurumu haline gelmiş SGK ile ilişkilerini odak alarak neyin iyi gittiğine, neyin düzeldiğine, neyin yürümediğine bakmalarını istemek hakkımız olur. Bu alanda yapılanlar yeterince ipucu vermektedir. Kamu ilaç temin sistemi, tam olarak özelleştirilmese bile, güçlükler ve kapsam dışı bırakmalar, cepten harcamaya dönük hareketler, mali ve çalışma ilişkileri zorluklarından başlayarak giderek kontrolden çıkmıştır.

Farkındalık için bir varsayımda bulunalım… Diyelim ki sosyal sigorta sistemi kalktı, sağlık ve sigortalılık sistemi özel sigortalara kaldı. Bu durumda eczacılar ilaçlarını nasıl bir kurumsal yapı içinde hastaya sağlayacak, hangi ilaçlar, hangi ödeme koşullarında, kimlere, ne kadar verilecek, bir kurumsal ödeme sistemi oluşturulacak mı, oluşturulursa daha güçlü olanın, salt kâr için hareket eden özel sigortaların lehine işlemeyecek mi şeklindeki soruları ön egzersiz olarak kendimize sormamızın sayısız faydası vardır.

Bu egzersiz sırasında, “devlet sosyal sigorta sisteminden çıksın” kervanına katılmayı yeniden düşünmenizi; bunu yaparken de “sosyal güvenlik sisteminin durumunun iyi olmadığı, geçmişte de aksaklıklarının bulunduğu, ancak çözüm diye sunulan ideolojik çerçevenin ve uygulamaların sorunu daha derinleştirdiği” şerhini ihmal etmemenizi dilerim.

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat