BASINA VE KAMUOYUNA 09/01/2008
Son günlerde kamu hastanelerinde yatan hastaların yaşadığı mağduriyetler ne yazık ki kamuoyunca tam olarak fark edilemediği gibi, yetkililer tarafından da olayın ciddiyetine uygun girişimlerinde bulunulmadığı görülmektedir.
Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği ve Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği ile devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinde yatarak tedavi gören sosyal güvenlik kurumu hastalarının ilaç ve tıbbi malzemelerinin karşılanmasında bir düzenleme yapılmış, dönemsel ertelemeler sonrasında bu düzenlemenin 01 Ocak 2008 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği belirtilmişti.
Sağlık hizmetinin niteliği bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılar. Bu nedenle sağlık hizmetini sunan ekibin bütünlüğünün korunması, hizmet verirken yarışma ve rekabet duygularını körükleyen "performans" ücretlendirmesi gibi uygulamalar yerine, dayanışma ve uyumu sağlayan bir çalışma ortamının yaratılması önemlidir.
Aynı biçimde sağlık hizmetinde birinci basamaktan (sağlık ocakları) başlanarak sevk zinciri uygulanması ve hastaların ihtiyaçlarının tıp biliminin gereklerine uygun olarak yönlendirilmeleri gerekmektedir. Bu yaklaşımla hastanelerde yatarak tedavi görme ihtiyacı olan hastaların ilaç ve tıbbi malzemelerinin yattıkları kurumca (hastanelerce) karşılanması en doğal ve doğru yöntemdir.
Ülkemizde de yıllarca tüm tahrip ve çökertme girişimlerine rağmen SSK hastaneleri bu hizmetin verilebileceğini göstermişti. Eczaneleri, eczacı ve ekipman olarak geliştirilmiş, yatan hastalara kamusal bir hizmeti bütünsel olarak vermeyi planlayan hastanelerin bu hizmeti organize etmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Ancak ne yazık ki şu anda bu sorunla karşı karşıya bırakılan devlet ve üniversite hastanelerinin kamusal niteliği özü itibariyle ortadan kaldırılmış durumdadır. Tüm gereksinimlerini taşeronlar aracığıyla dışarıdan hizmet satın alma yöntemiyle gidermeye çalışan bu hastanelerin neredeyse tüm işleyişi döner sermaye gelirlerine bağlanmış, hastanelerin mali yapısı esas olarak Sosyal Güvenlik Kurumu ve yeşil kart ödemelerine bağımlı kılınmıştır. Pek çok hastanede yeterli eczacı bulunmamakta ve yeterli etkinlikte çalışmamaktadır.
Bu gün uygulanmaya çalışılan tebliğe göre neredeyse tüm ilaçları bulundurma gibi yükümlülüğü fiilen karşılaması imkansız olan hastane eczanelerinin bu gün ve gelecekte aksaklıklara yol açması kaçınılmazdır.
Hastanelerin birçoğunun kendi açıklamalarıyla milyonlarca YTL alacaklarını alamadıkları ya da ilaç ve tıbbi malzeme depolarına yönelik önceki ödemelerindeki aksaklıklar ve borçlar yüzünden ihale açamadıklarını ifade etmeleri sorunun en önemli boyutunu oluşturmaktadır.
Özellikle üniversite hastaneleri bu süreçte tam bir tıkanma ve kısır döngü ile karşı karşıyadır. Bakanlıkça "hastanemizde ilaç yoktur" kaşesi basılması sonrasında faturalandırılmış harcamaların daha sonra hastalara geri ödeneceği içerikli tebliğin pratik hiçbir karşılığı ne yazık ki görülmemektedir.
Tebliğler üzerinde teknik olarak sorunu çözdüğünü ve herkese çare önerdiğini varsayan Kurum’un, sağlık hizmet sunumunun özel niteliğini bilmediği ya da hesaba katmadığı görülmektedir.
Sağlık hizmeti diğer hiçbir hizmet ile karşılaştırılmayacak bazı özellikler taşır. Ertelenemez ve vazgeçilmezdir. Aciliyet taşır. Sağlık hizmetine ulaşmaya çalışan hasta ile ona bu hizmeti sunacak olan hekim, sağlık personeli ve hastane idaresi arasında eşitsiz bir ilişki bulunur. Tüm bu nedenlerle tahrip edilmiş sağlık altyapısında bu acil sorunların tebliğler yoluyla çözülemediği ve her durumda hasta mağduriyetlerinin devam ettiği bilinmelidir.
Hasta ve yakınlarını maddi ve manevi yönden çaresiz bırakan tıkanıklık durumlarında hastalarla hekimlerin karşı karşıya geliyor olması ise bir başka endişe kaynağımızı oluşturmaktadır. Hekimlerin sorumlusu olmadıkları ve çözemeyecekleri süreçlerin doğrudan muhatabı olarak görülmesi önlenmelidir.
Halen onlarca hastanede başta beyin cerrahisi ve ortopedi olmak üzere ameliyatlar durma noktasında olduğu görülmektedir. Yatan hastaların "bekleme hali" ve yakınlarının ilaç ve tıbbi malzeme temininde yaşadıkları sıkıntıların manevi tahribatı önemsenmelidir.
Sosyal güvencesi olduğu halde ve bir kamu kurumunda tedavi olma çabasındaki hastaların ilaç ve tıbbi malzemelerini ayrıca ceplerinden karşılamaları nasıl bir sağlık sisteminin bizlere öngörüldüğünü göstermeye yeterlidir. Kar- zarar eksenli ve piyasa merkezli sağlık sisteminin, ister Bakanlık ister hastane yöneticilerinden kaynaklı her finansal tıkanıklığı hasta mağduriyeti ile sonuçlanacaktır.
Yapısal olarak devlet ve üniversite hastanelerimiz kamusal bir işleyiş ve finans yapısına yeniden kavuşturulmadıkları sürece, her ihale döneminde ve SGK'nın geri ödemelerinde yaşanacak tüm aksamalarda hastaların maddi ve manevi olarak zarar göreceği sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
Bu gün yaşanmakta olan tıkanıklık örneğinde görüldüğü gibi hastalar bu kaosla uğraşmak yerine en değerli varlıkları olan sağlıklarını korumak amacıyla özel sağlık kurumlarına yönelmekte, kendi başlarının çaresine bakmaktadır. Parası olanlar yıllarca prim ödedikleri ve ödeyecekleri sosyal güvenlik kurumundan vazgeçip harcamalarını cepten karşılamaya çalışmakta, bu ölçekte parası olmayan kaderiyle baş başa kalmaktadır.
Buradan bu sorunun muhatabı olan tüm kurumlara; Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve hastane başhekimlerine seslenmek ve bu seslenme üzerinden kamuoyunun sağlık hizmetinin içeriği ve sunumu konusunda daha duyarlı olmasını sağlamak istiyoruz. Öncelikle kurumlar arasında organizasyon eksikliği gibi gerekçelerin hiçbir biçimde kabul edilemeyeceği bilinmelidir. Halen tedavi bekleyen hastaların mağduriyetleri ivedilikle giderilmelidir.
Hükümetin mevcut sorumluluğundan kaçamayacağını bilmesini istiyoruz. Hükümeti, sağlık ortamında karmaşa ve kargaşaya yol açan uygulamalardan bir an önce vazgeçerek sorunun çözümü için tüm taraflarla samimi bir iş birliğine davet ediyoruz.
Güncel tıkanıklığın giderilmesinin yanı sıra yapısal olarak bu sorunlara hiçbir zaman yol açmayacak bir sağlık sistemi tesis edilmesi zorunluluktur. Türk Tabipleri Birliği ve bağlı tabip odaları olarak bu konuda ülkemizde hizmet sunmakta olan tüm hekimlerle birlikte her türlü katkı ve desteği vereceğimizin bilinmesini isteriz.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ - İSTANBUL TABİP ODASI