Değerli Üyelerimiz,
Eczane eczacılarının Sendikası olarak 23/07/2007 tarih ve 89514 gelen evrak no ile açtığımız davada ;
25 Mayıs 2007 tarih ve 26532 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği”nin yetki yönünden ve 4.1.2 maddesi, 6.1-ç bendinin 2. ve 3. fıkrası, 12.1.1 maddesinin 2. bendi, 12.1.2 maddesinin 1. ve 2. paragrafı, 12.10 maddesinin 1. fıkrası, 14.1 c bendi ile 14.1-d bendinin 4. fıkrası ve 25.6. maddelerinin yürütmelerinin durdurularak iptali istenmişti.
Danıştay 10.Dairesi tarafından 29 Aralık 2010 tarihinde 2010/11786 sayıyla verilen karar ile; 25.5.2007 tarih ve 26532 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin 14.1. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinin İPTALİNE karar verilmiştir.
2007 Yılı Sağlık Uygulama Tebliğinin 14.1 maddesinin c bendi;
“Yukarıda (a) ve (b) bentlerinde belirtilen imalatçı/ithalatçı indirimi yapıldıktan sonra kalan tutarlar üzerinden uygulanacak eczane indirimi,
01.07.2007 tarihinden itibaren eczacı indirimi, 2006 yılı satış hâsılatı (KDV hariç);
240.000 YTL’ye kadar olan eczaneler tarafından %3,
240.000 YTL ile 480.000 YTL arasında olan eczaneler tarafından %3,5,
480.001 YTL ile 600.000 YTL arasında olan eczaneler tarafından %4,
600.001 YTL üzerinde olan eczaneler tarafından %4,5,
oranında uygulanacaktır.
Bu tarihe kadar, yürürlükteki eczacı indirimi geçerli olmaya devam edecektir.”
şeklinde olup, Söz konusu düzenleme yüzünden SGK’nın tek taraflı dayatmacı bir tutumla serbest eczaneleri cirolarına göre kademelendirilerek farklı farklı iskonto oranları uygulamak zorunda bırakması, protokol hazırlarken taraflar arasında mutabakat aramaması hakkaniyete ve hukuka aykırı bulunup iptal edilmiştir.
( Kararın gerekçesinde ifade edildiği şekli : “Bu durumda , taraflann karşılıklı mutabakatı ile yapılacak protokol ile belirlenmesi gereken eczacı indiriminin, davalı idarenin tek taraflı irade beyanı ile çıkarılan Tebliğin 14.1. maddesinin 1. fıkrasının dava konusu (c) bendi ile belirlenmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.“)
TEİS olarak , mesleğimizin ve bizlerin yaşadığı zaman zaman tahammül edilemez ,dayanılması imkansız olan durumlara karşı her platformda mücadele etmeye çalışmaktayız.
Kurulduğumuz 26 Nisan 2006 yılından itibaren siz eczane eczacıları için elimizden geleni yapmaya çalıştık.
Sendikamızın şeffaflık ilkesi gereği; Danıştay karar metni ve 2007 yılında açılmış olan dava metni aşağıda bilgilerinize sunulmuştur.
TEİS YÖNETİM KURULU
DANIŞTAY KARAR METNİ
TC.
DANIŞTAY
ONUNCU DAİRE
Esas No :
2007/7396
Karar No : 2010/11786
Davacı________________ : Tüm Eczacı İşverenler Sendikası
Vekili_________________ : Av.Yasemin Abaslı. Strazburg Cad. 27/10
Sıhhiye/ ANKARA
Davalı________________ : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı - ANKARA
Vekili_________________ : Av.Ramazan Ölmez, Ziya Gökalp Caddesi, No:10
Kızılay/ANKARA
Davanın Özeti_________ :25.5.2007 tarih ve 26532 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 4.1.2 Maddesinin; 6.1-ç bendinin ve devamında yer alan 2 ve 3. paragraflarının; 12.1.1. maddesinin ikinci paragrafının ilk iki cümlesinin, 12.1.2. maddesinin ilk paragrafı ile ikinci paragrafının birinci cümlesinin;, 12.10 maddesinin birinci paragrafının; 14.1. maddesinin c bendi ile 14.1.d bendinin", 4. paragrafının ve 25.6. maddesinin, mevzuatımızda günübirlik tedavi uygulamasının olmadığı, hastane eczaneleri ile serbest eczaneler arasında ayrım yapıldığı, eczacı indirim oranlarının tebliğ ile belirlenmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti_____ : Yasal dayanaktan yoksun bulunan davanın reddi gerektiği
savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi:Erkan Yılmaz
Düşüncesi_____________ :25.5.2007 tarih ve 26532 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 14.1. maddesinin c bendinin iptaline, dava konusu diğer madde ve kısımları yönünden da/arr reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı_______ : Yalçın Macar
Düşüncesi_____________ : Dava, 25.5.2007 günlü 26532 (mükerrer) sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan "Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği"nin kimi kurallarının iptali istemiyle açılmıştır
20.5.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Yasası’yla; 4947 sayılı Yasa ile kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu, 4958 sayılı Yasa ile kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu, i479 sayılı Yasa ile kurulan Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu (Bağ-Kur) ile 5434 ’sayılı yasa ile" kurulan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı’nın kamu tüzel kişiliği sonlandırılarak, bunların yerine, sosyal sigortacılık ilkelerine dayalı, etkin, adil, kolay erişilebilir, aktüeryal ve mali açıdan sürdürülebilir, çağdaş standartlarda sosyal güvenlik sistemini yürütmek üzere kamu tüzel kişiliğine sahip, idari ve mali açıdan özerk, 5502 sayılı Yasa’da hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tabi Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuştur. Öte yandan 5502 sayılı Yasa’nın geçici 4. maddesinde diğer mevzuatta Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ve Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne ilişkin yollamaların Sosyal Güvenlik Kurumu’na yapılmış sayılacağı belirtilmiştir.
Böylece sağlık yardımları ilgili sosyal güvenlik rejimi çerçevesinde SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı tarafından sağlananlara sunulacak tedavi hizmetlerinin kapsamının, niteliğinin, tedavi ücretlerinin karşılanması yönteminin ve bunlara ilişkin diğer işlemlerin, ilgililerin tabi oldukları sosyal güvenlik rejimini düzenleyen kurallar, yani 506 sayılı Yasa, 2925 sayılı Yasa, 1479 sayılı Yasa, 2926 sayılı Yasa ve 5434 sayılı Yasa çerçevesinde belirlenmesi ve" düzenlenmesi yetkisi ve görevi Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilmiş olup, Kurumun bu görevini 5502 sayılı Yasa’nın 41 . maddesine dayanarak yönetmelik ve tebliğ yoluyla yerine getireceği açıktır. Bu bağlamda, sağlık yardımları Sosyal Güvenlik Kurumu’nca karşılananların, sağlık kurum ve kuruluşlarında yapılan tedavilerine ait ücretler ile tedavi yardımlarının verilmesine ilişkin usul ve esasların gösterilmesi için 25.5.2007 günlü, 26532 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nde yetki yönünden hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Diğer yandan, Tebliğin iptali istenilen;
-4.1.2. maddesi ile yatış ve taburcu işlemi gerektirmemesine karşılık, niteliği itibarıyla sağlık kuruluşu tarafından belirli bir sürede ve yakın gözetim altında uygulanması gerektiği konusunda çekişme bulunmayan kimi tedavi işlemlerinin "günübirlik tedavi" olarak tanımlanıp, "yatarak tedavi" kapsamında gösterilmesinde; bu bağlamda 12 10 maddesi ile intravenöz ilaç tedavisinin de "günübirlik tedavi" çerçevesinde davalı idareye fatura edilmesine olanak tanınmasında,
-6.1. maddesinin (ç) fıkrası ile davalı idareye devredilen SSK ve Bağ-Kur iştirakçileri ile bu sosyal güvenlik kurumlardan gelir ve aylık alanlar ile bunların bakmakla yükümlü oldukları kişilerden 506 sayılı Yasa, 1479 sayılı Yasa, 2925 sayılı Yasa ve 2926 sayılı Yasa kuralları gereğince poliklinik muayene katılım payı alınmasının öngörülmesinde; ayrıca devredilen SSK ve Bağ-Kur’dan gelir ve aylık alanlar ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişiler dışında kalanlar, yani aktif sigortalılar ile davalı idarenin ilişkisinin yalnızca sosyal güvenlik primlerinin toplanmasıyla sınırlı olduğu, poliklinik muayene katılım paylarının doğrudan davalı idare eliyle takip ve tahsilinin güçlük taşıdığı, bunun kamu harcamalarında artşa neden olabileceği gözetilerek, muayene katılım payının da, "ilaç katılım payının tahsiline benzer biçimde, iştirakçinin reçete ve ilaç temini için başvurusu sırasında davalı idare ile sözleşme yapmış serbest eczane aracılığıyla tahsil edilmesi yönteminin kabul edilmesinde,
-12.1.1. maddesinin ikinci paragrafında, hastanın tam olarak bilgilenmesi, denetim ve uygulama kolaylığı sağlanması için reçetelerde teşhisin mutlaka yer amasnn öngörülerek, teşhislerde kısaltma yapılmasının yasaklanmasında,
-12.1.2. maddesiyle sağlık yardımlarından yararlananların tedavilerinin en az giderle, ancak etkin ve verimli şekilde karşılanması amacıyla, 6197 sayı Eczaneler ve Eczane Hizmetleri Hakkında Yasa’nın 14/a. ve 16/2. maddeleri ile Hususi Hastaneler Yasası’nın 15.
Maddesi kuralları da gözetilerek, yatarak tedavilerde hastanede kullanılacak ilaçların hastane tarafından sağlanması zorunluluğunun getirilerek; bu şekilde sağlanan ilaçların bedellerinin sosyal güvenlik sistemi tarafından karşılanması için ayrık ve ayrıcalıklı bir yöntemin benimsenmesinde,
-14.1. maddesinin (c) bendi ve (d) bendinin dördüncü paragrafı ile, davalı idarenin üstlendiği sağlık yardımlarından faydalananların sayısının çokluğu, bu nedenle yurdun bir çok yerindeki eczaneler ile anlaşma yapıldığı, Kurum’un ilaç bedeli ödemelerinin yüksek miktarlara ulaştığı ve bir çok eczanenin satış hasılatında önemli bir yer tuttuğu dikkate alınarak, bedeli kurum tarafından karşılanan ilaçların bedellerinde belli oranlarda indirime gidilmesi, böylece hem kamunun sağlık harcamalarında düşüş sağlanması, hem eczanelerin öngörülenden daha’ I yüksek indirimler yaparak haksız rekabete girişilmesinin engellenerek ekonomik anlamda/ korunması; diğer yandan eczanelerin satış hasılatının ölçüt olarak alınarak, satış hasılatı yüksek olanların daha çok, satış hasılatı düşük olanların ise daha az indirim yapmasına olanak tanınarak, eczaneler arasında ekonomik bir denge kurulması ve rekabetin geliştirilmesi amaçlarıyla eczacı indirimlerinin ve yatarak tedavide sağladığı ilaç için hastane tarafından yapılacak indirimlerin düzenlenmesinde,
-25.6. maddesi ile Kurum tarafından karşılanan tedavi giderlerinin faturalarının ödenmesinden önce incelenmesi yönteminin getirilmesinde,
hukuka, kamu yararına, hizmetin gereklerine ve dayanılan üst normlara aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren, 2575 sayılı Danıştay Kanununun Ek 1. maddesi uyarınca, Danıştay Onuncu ve Onbirinci Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca, dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; 25.5.2007 tarih ve 26532 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 4.1.2 maddesinin; 6.1-ç bendinin ve devamında yer alan 2 ve 3. paragraflarının; 12.1.1. maddesinin ikinci paragrafının ilk iki cümlesinen, 12.1.2. maddesinin ilk paragrafı ile ikinci paragrafının birinci cümlesinin; 12.10 maddesinin birinci paragrafının; 14.1. maddesinin c bendi ile 14.1.d bendinin 4. paragrafının ve 25.6. maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca, 29.9.2008 tarih ve 27012 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2008 Yılı Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği ile dava konusu Tebliğ hükümlerinde yer alan konular yeniden düzenlenmiş ise de, düzenleyici işlemden kaynaklanan uyuşmazlıkta yargısal denetimin davanın açıldığı tarih itibariyle yapılacağı açıktır.
5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 1. maddesinde; bu Kanun ve Kuruma görev ve yetki veren diğer Kanunların hükümlerini uygulamak üzere Sosyal Güvenlik Kurumunun kurulduğu belirtilmiştir.
işlem tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun’ 123. maddesine, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanla?’Sosyal Sigortalar
1 . 1
Kurumu Kanununun Ek 11. maddesinin 3. fıkrasına ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139. maddesine göre, sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında bulunan hak sahiplerine verilecek olan sağlık yardımlarının kamu veya özel sağlık kurumundan veya kuruluşundan sağlık hizmeti satın alınmak suretiyle karşılanacağı hükme bağlanmıştır. Bu kanunlar uyarınca sağlık yardımları Sosyal Sigortalar Kurumu, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu ve Emekli Sandığı Kurumunca karşılanan hak sahiplerinin sağlık kurum ve kuruluşlarında yapılan tedavilerine ait ücretler ile tedavi yardımlarının verilmesine ilişkin usul ve esaslar 25.5.2007 tarih ve 26532 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan dava konusu Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği ile düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 17. maddesinin 1. fıkrasında; "Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."; 56. maddesinin 1. fıkrasında, "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir"; 3. fıkrasında da, "Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler." hükmüne yer verilmiş; böylece, 56. madde ile söz konusu 17. madde hükmü tamamlanarak, Devlet; herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlamakla görevlendirilmiştir.
Anayasa’nın 65. maddesinde ise, devletin sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde-yerine getireceği öngörülmüştür. Böylece, Anayasa’nın 56. maddesiyle bireylere tanınan "hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürme hakkı"nın sağlanması" için gerçekleştirilecek düzenlemeler bakımından Devlet görevlendirilmekte, 65. madde ile de bu göreve ekonomik nedenlerle kimi sınırlamalar getirilmektedir. Ancak, 56. madde ile tanınan hak, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen "yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma haklan" ile bağlantılı olup; Devletin, ekonomik ve sosyal alandaki görevlerini yerine getirirken yapacağı düzenlemelerde yaşama hakkını ortadan kaldıran, tehlikeye düşüren ya da kısıtlayan kurallar getiremeyeceği açıktır.
Anayasa’da sosyal bir hak olarak düzenlenen sağlık hakkı, toplumun ve bireylerin sağlık yönünden güvenliğinin sağlanmasını ifade eder Bu niteliğinden ötürü sağlık hakkı, günümüzde sosyal devlet ilkesinin bir unsuru olarak kabul edilmektedir. Sosyal devlet, bütün vatandaşlarını hastalıklar dahil çeşitli risklere karşı korumak ve bu amaç için gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür. Sağlık hizmetinin yerine getirilmesinde, bu hikmetin özelliği ve insan yaşamının önemi nedeniyle, hizmetin kalitesi ön planda yer alır. Bu nedenle, salt sağlık harcamalarında tasarruf sağlamak, sağlık kurum ve kuruluşlarına yapılan ödemeler noktasında ortaya çıkan denetim noksanlığını gidermek amacıyla yapılan düzenlemelerin, sağlık hizmetinin tıp biliminin öngördüğü biçimde yerine getirilmesini engelleyecek nitelikte olmaması gerekir. Diğer yandan, hastalıkların geçmişte olduğu gibi, günümüzde de bireyleri ve toplumları tehdit eden risklerin en önemlilerinden biri olduğu dikkate alındığında, sağlık hakkının kullanılmasına engel teşkil edecek düzenlemelerin hukuka uygun olduğundan söz etmek mümkün değildir.
Bu nedenle sağlık hizmetinin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin, Anayasa’da belirlenen temel ilkelere uygun olması zorunludur. Dolayısıyla Anayasa’nın 65. maddesinde Devletin, Anayasa ile belirlenen görevlerini mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği yolundaki hükmün, en önemli sosyal haklardan biri olan ve doğrudan insan yaşamını ilgilendiren sağlık hakkına ulaşılmasına ve bu haktan en iyi biçimde yararlanılmasına engel oluşturacak biçimde yorumlanmasının, sağlık hakkının özünün zedelenmesine yol açabilecek uygulamalara neden olabileceği açıktır.
Dava konusu tebliğin dayanağı olan Kanunların uyuşmazlıkla ilgili maddelerine aşağıda yer verilmiştir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun "Sağlık yardımlarının kapsamı" başlıklı 33. maddesinde, "Hastalık halinde sigortalıya yapılacak sağlık yardımları, sigortalının:
A) Hekime muayene ettirilmesi, hekimin göstereceği lüzum üzerine teşhis için
gereken klinik ve laboratuvar muayenelerinin yaptırılması ve tedavisinin sağlanması,
B) Teşhis ve tedavi için gerekirse sağlık müessesesine yatırılması,
Hallerini kapsar.
Çocuk düşürme, bu kanunun uygulanmasında, hastalık hali sayılır.
Bu madde gereğince yapılacak sağlık yardımları, sigortalının sağlığını koruma, çalışma gücünü yeniden kazandırma ve kendi ihtiyaçlarını görme kabiliyetini artırma amacını güder."
"Sağlık yardımlarının süresi" başlıklı 34. maddesinde, "Hastalık hallerinde yapılacak sağlık yardımları sigortalının iyileşmesine kadar sürer.
Ancak, bu yardımlar sigortalının Kurumca tedavi altına alındığı tarihten başlayarak altı ayı geçemez.
Şu kadar ki. tedaviye devam edilirse malûllük halinin önlenebileceği veya önemli oranda azaltılabileceği, Kurum sağlık tesisleri sağlık kurulu raporları ile anlaşılırsa, bu süre uzatılır.
Kurum, sigortalının iyileşmesine yarayacak, yahut iş göremezliğini az çok gidermesi için gerekli görülecek protez araç ve gereçlerini, yukarıda yazılı sağlık yardımları s örfleri ili. bağlı olmaksızın sağlamak, onarmak ve tesbit edilen süre ve şartlarla yenilemele yükümlüdür." ve 123. maddesinde ise, Kurumun, bu Kanunla kendisine verilmiş sağlık yardımına ilişkin görevlerini, sağlık hizmeti sunan gerçek ve tüzel kişilerle sözleşme yapmak suretiyle yerine getirebileceği kurallarına yer verilmiştir.
1 479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun "Sağlık sigortasının kapsamı" Ek 11. maddesinde, "Sağlık hizmeti; Sağlık Bakanlığı, mahalli idareler, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüslerine ait sağlık tesisleri ile gerçek ve tüzel kişilerden satın alınmak suretiyle yürütülür. Buna ilişkin usul ve esaslar Kurumca belirlenir."
"Sağlık yardımının kapsamı" başlıklı Ek 13. maddesinde, "Sağlık sigortası yardımları, hastalık ve iş kazası hallerini kapsar. Sağlık yardımları, hastanın;
a) Hekime muayene ettirilmesi, hekimin göstereceği lüzum üzerine teşhis için
gereken klinik ve laboratuvar tetkiklerinin yaptırılması ve tedavisinin sağlanması,
b) Teşhis ve tedavi için gerekirse sağlık müessesesine yatırılması,
c) Tedavi süresince gerekli ilaç ve iyileştirme vasıtalarının sağlanması,
Hallerini kapsar."
"Sağlık yardımlarının süresi" başlıklı Ek 14. maddesinde,
a) Hastalık hallerinde yapılacak sağlık yardımları, hastanın iyileşmesine kadar sürer.
b) Hastalık sigortası yardımları, sigortalının sigortalılık vasfını kaybettiği tarihten itibaren 90 gün içinde meydana gelecek hastalık hallerinde de devam eder.
c) iş kazasından dolayı muayene ve tedavi, sigortalının kurumca tedaviye alındığı tarihte başlar ve sağlık durumunun gerektirdiği sürece devam eder." kurallarına yer verilmiştir.
5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun Geçici 139. maddesinde, Hak sahiplerinin kanunla düzenlenecek genel sağlık sigortası kapsamına alınacakları tarihe kadar, hastalanmaları halinde resmî veya özel sağlık kurum veya kuruluşlarında muayene ve tedavilerinin yapılacağı, muayene ve tedavi ilgililerin, hekime muayene ettirilmesi, hekimin göstereceği lüzum üzerine; teşhis için gereken klinik ve laboratuvar muayenelerinin yaptırılması, gerekirse sağlık müessesesine yatırılması, tedavi süresince gerekli ilaç ve iyileştirme vasıtalarının sağlanması hallerini kapsayacağı kurala bağlanmıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun, yukarıda sözü edilen 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu kapsamında bulunan sigortalıların ve hak sahiplerinin, hastalık halinde, sağlık kurum ve kuruluşlarında hekime muayene olması, hekimin göstereceği lüzum üzerine teşhis için gereken klinik ve laboratuvar tetkiklerini yaptırması, yatarak tedavi olması, tedavi süresince gerekli ilaç ve iyileştirme vasıtalarının sağlanması ve sağlık yardımının sigortalı ve hak sahibinin iyileşmesine kadar devam, etmesi
karşılığında, Kurumun sağlık hizmeti satın aldığı sağlık kurum ve kuruluşlarınca hesaplanan bedeli ödemek ve sözü edilen sağlık hizmetlerini hak sahiplerine sağlamakla yükümlü olduğu hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Tebliğin dava konusu 4.1.2. maddesinde, "Aşağıda belirtilen ve sağlık kurumlarında yatış ve taburcu işlemi yapılmadan, 24 saatlik zaman dilimi içinde yapılan tedaviler, günübirlik tedavi olarak değerlendirilir.
Günübirlik tedavi kapsamındaki işlemler;
a)Kemoterapi tedavisi,
b)Radyoterapi tedavisi (radyoterapi tedavi planlaması hariç),
c) Genel anestezi, bölgesel anestezi, intravenöz veya inhalasyon ile sedasyon
gerçekleştirilen tanısal veya cerrahi tüm işlemler,
ç) Diyaliz tedavileri,
d) İntravenöz ilaç infüzyon uygulaması." ve "intravenöz ilaç tedavisi" başlıklı dava konusu 12.10. maddesinin dava konusu ilk paragrafında, "Sağlık kurumlarında intravenöz tedaviler, hastanın yatışı yapılmadan uygulanabilir Bu uygulama için tedavide kullanılacakilaçlar ve sarf malzemelerinin tedaviyi yaparı sağlık kurumu tarafından temin edilmesi halinde günübirlik tedavi kapsamında Kuruma fatura edilir. " kurallarına yer verilmiştir.
Sağlık kurumlarında, yatış ve taburcu işlemi yapılarak uygulanan tedaviler, yatarak tedavi olarak değerlendirilir. Bunun dışında kalan ve hastaların sağlık kurum ve kuruluşlarında veya bulunduğu yerde yatırılmaksızın sağlık hizmetlerinin sağlanması, ayaktan tedavi olarak kabul edilir. Tebliğin dava konusu 4.1.2. ve 12.10. maddelerinde sayılan tedavi ve tıbbi işlemlerin, ne ayaktan ne de yatarak tedavi kapsamına tam olarak girmemesi nedeniyle, gerek hak sahiplerinin ve gerekse Kurumun yararı gözetilerek (hastaların yatış ve taburcu işlemi yapmadan tedavilerinin hastanede yapılması ve bu suretle yatak masraflarının Kurum tarafından ödenmemesi nedeniyle kamu kaynaklarının israfının önlendiği) maddede sayılan tedavi ve tıbbi işlemlerin günübirlik tedavi kapsamında yapılmasında, dayanağı yasa hükümlerine, kamu yararına ve hizmet gereklerine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Davacı tarafından, sağlık mevzuatında ayaktan ve yatarak tedavi dışında başkaca bir tedavi şekli olmadığı, bu nedenle günübirlik tedavi uygulamasının yasal dayanağının bulunmadığı iddia edilmekte ise de; Yataklı Tedavi Kurumları işletme Yönetmeliğinde, sağlık
kurumları işlevlerine göre beş ayrı gruba ayrılmış, bu gruplardan bırı olan gün hastaneleri;"Birden fazla branşta, günübirlik ayakta muayene, teşhis, tedavi ve tıbbi bakım hizmetleri verilen asgari 5 gözlem yatağı ile 24 saat sağlık hizmeti sunan bir hastane bünyesinde veya bir hastane ile koordineli olmak kaydıyla kurulan sağlık kurumlarıdır." şeklinde tanımlanmıştır. Gün hastanesi tanımından da anlaşılacağı üzere, hastanın gözlem yatağında veya hasta odasında, 24 saatlik zaman dilimi içinde yatırılarak tedavisinin yapılması mümkündür! Esasen
tedavinin şeklini ve süresini belirlemek hekimin yetkisinde olup, maddede sayılan,.tedavi ve tıbbi işlemlerin günübirlik tedavi kapsamında hekim tarafından yapılmasına ve uygulanmasına yasal bir engel bulunmamaktadır.
Nitekim, sözü edilen maddelerin iptali istemiyle açılan bir başka davanın, Danıştay Onuncu ve Onbirinci Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca, yukarıda belirtilen gerekçelerle 1.12.2009 tarih ve E:2007/5419, K:2009/10065 sayılı kararla reddine karar verilmiştir.
Tebliğin dava konusu "Yatarak tedavilerde reçetelerin düzenlenmesi" başlıklı 12.1.2. maddesinin ilk paragrafında, "Yatarak tedavilerde hastanede kullanılacak ilaçların hastane tarafından temini zorunludur. Kurumla sözleşmeli resmi sağlık kurumlarında yapılan yatarak tedavilere ait faturalarda yer alan ilaç bedelleri, ayrıca belirtilmek kaydıyla faturaların Kuruma teslim tarihinden itibaren 15 gün içinde avans olarak ödenir. Bu avans, tedavi faturalarının kesin ödemesi sırasında mahsup edilmek suretiyle kapatılır." ve ikinci paragrafının ilk cümlesinde, "Sağlık kurumlarında yapılan tedavilerde kullanılan ilaçların sağlık kurumunca temin edilme zorunluluğu, resmi sağlık kurumları için Tebliğin yürürlük tarihinden itibaren 120 gün sonra uygulamaya konulacaktır." hükmü yer almıştır.
Tebliğin 14.1. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinin dava konusu 4. alt bendinde "Hastaneler, yatarak tedavilerde kullandıkları ve kendi eczanelerinden temin ettikleri ilaçlara da yukarıda belirtilen esaslara göre imalatçı/ithalatçı indirimi ile % 3,5 oranında eczacı indirimi uygulayarak fatura edeceklerdir. Serbest eczane satışı olmayan ve Sağlık Bakanlığı tarafından "depocu fiyatlı ilaçlar" şeklinde tanımlanan ürünlere, depocu satış fiyatı üzerinden Tebliğ eki EK-2/D Listesinde gösterilen imalatçı/ithalatçı indirimi uygulanır, ayrıca eczacı indirimi "uygulanmaz." ve "Fatura inceleme ve ödeme işlemleri" başlıklı 25.6. maddesinde ise, ."Kuruma teslim edilen faturalar teslim edildiği ayın 15 inci gününden itibaren 45 gün içinde Kurumca belirlenecek usul ve esaslara göre incelenerek ödemeye hazır hale getirilir. Kurumun "muhasebe birimince" fatura ekinde teslim alınan talep yazısında belirtilen yatan hastalara kullanılmış toplam ilaç ve malzeme tutarı, fatura teslim tarihinden itibaren 15 gün içerisinde sağlık kurumunun fatura üst yazısında belirtilen banka hesap numarasına ödenir. 45 gün içerisinde incelenerek mutabakata varılmış olan faturalar için, ödenmesi gereken tutardan, daha önce ödenmiş olan ilaç ve malzeme bedelleri düşülerek geri kalan tutar sağlık kurum ve kuruluşlarının fatura üst yazısında belirtilen banka hesap numarasına ödenir. Mutabakata varılamaması durumunda Kurumla sağlık kurum ve kuruluşları ile yapılacak protokol ve sözleşmelerde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde ödeme işlemleri gerçekleştirilir.
Fatura incelemesinin 45 gün içerisinde tamamlanamaması durumunda ise Kurumca belirlenen usul ve esaslar doğrultusunda sağlık kurum ve kuruluşlarına fatura bedelinin ilaç ve tıbbi malzeme bölümü dışında kalan kısmı için avans veya kredi ödemesi yapılır." kuralına yer verilmiştir.
6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun, Eczacılar ve Eczaneler
Hakkında Yönetmelik, Özel Hastaneler Yönetmeliği ve diğer ilgili mevzuatta yer alan hastane eczanelerinin sadece yatan hastaların ilaçlarını temin edebilecekleri yönündeki kural, eczanelerin ciroları ve yatan hasta sayısı dikkate alındığında, yatarak tedavilere ait faturalarda yer alan ilaç bedellerinin 15 gün içinde ödenmesini ve hastane eczanelerinin% 3.5 oranında eczacı indirimi yapacaklarını kurala bağlayan dava konusu tebliğ hükmünde, hukuka ve.eşitlik ilkesine aykırılık görülmemektedir.
Sağlık kurumlarında yapılan tedavilerde kullanılan ilaçların sağlık kurumunca temin edilme zorunluluğunun, resmi sağlık kurumları için Tebliğin yürürlük tarihinden itibaren 120 gün (Bu süre 10.10. 2007 tarih ve 2007/78 sayılı Genelge ile 1.1.2008 tarihine kadar uzatılmıştır.) sonra başlayacağının belirtildiği, ancak bu süreden sonra hastane eczanesinde bulunmayan ilaçların serbest eczanelerden temin edilmesinin mümkün olmadığı davacı tarafından iddia edilmekte ise de; madde hükmünde, hastane eczanesinde bulunmayan ilaçların serbest eczanelerden temin edilmesini yasaklayan bir kural bulunmamaktadır. Nitekim bu hususta uygulamada oluşan tereddütlerin 31.12. 2007 tarih ve 2007/97 sayılı Genelge ile giderildiği görülmektedir.
Tebliğin, "Ayaktan tedavilerde reçetelerin düzenlenmesi" başlıklı 12.1.1. maddesinin dava konusu ikinci paragrafının ilk iki cümlesinde "Düzenlenen reçetelerde mutlaka teşhis yer alacaktır. Teşhislerde kısaltma yapılmayacaktır." kuralı yer almıştır.
Hasta Hakları Yönetmeliğinin "ilkeler" başlıklı 5. maddesinin (f) bendinde, kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı, mahremiyete saygı gösterilmesi başlıklı 21 . maddesinde mahremiyete saygı gösterilmesi ve bunu istemek hakkının, hastanın sağlık durumu ile ilgili tıbbi değerlendirmelerin gizlilik içerisinde yürütülmesini, muayenenin, teşhisin, tedavinin ve hasta ile doğrudan teması gerektiren diğer işlemlerin makul bir gizlilik ortamında gerçekleştirilmesini,…….kapsayacağı belirtilmiştir.
Yukarıda yer verilen mevzuattan anlaşılacağı üzere, hastanın tedavi sürecini makul bir gizlilik içerisinde yürütülmesini isteyebileceği tartışmasızdır. Bu husus evrensel hukuk ilkelerinde de belirtilmiştir.
Ancak, reçetelere teşhisin yazılmasının yukarıda belirtilen mevzuata aykırı olmadığı da açıktır. Başka bir ifade ile, hastanın istemi üzerine reçeteye yazılan teşhisin gizli tutulabileceği ortadadır.
Buna göre dava konusu maddelerde de hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Tebliğin "Poliklinik muayene katılım payı" başlıklı 6.1. maddesinin dava konusu (ç) bendinde, "5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu kapsamında sağlık yardımlarından yararlandırılan kişilerden poliklinik muayene katılım payı tahsil edilmez." Ve aynı bendin devamında dava konusu "Diğer kişiler için ise reçete ile ilaç temini için başvurulan Kurumla sözleşme yapmış serbest eczaneler tarafından tahsil edilir. Sağlık kurum ve kuruluşlarında muayene sonucunda reçete düzenlenmemesi veya düzenlenen reçete muhteviyatının sözleşmeli eczanelerden alınmaması hallerinde, bu muayenelere ilişkin poliklinik muayene katılım payları, sözleşmeli eczanelere ilk müracaatta toplu olarak tahsil edilir." kuralı yer almıştır.
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu kapsamında olanlardan poliklinik muayene katılım payı alınacağına ilişkin bir kural bulunmamaktadır. Katılım payının eczanelerce tahsil edilmesinde kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık görülmemektedir. Bu nedenlerle davacının Tebliğin bu kısmına yönelik olarak ileri sürdüğü iddiaların kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Tebliğin, "Uygulanacak indirim oranlan" başlıklı 14.1. maddesinin 1. fıkrasında, eczanelerden temin edilecek reçete muhteviyatı ilaçlar için eczaneler tarafından Kuruma indirim yapılacağı hususu belirtildikten sonra (a) bendinde, tüm jenerik ilaçlarda perakende satış fiyatı (KDV dahil) üzerinden %11 oranında imalatçı veya ithalatçı indirimi uygulanacağı, ayrıca indirimli bedel üzerinden eczacı indirimi yapılacağı, (b) bendinde, orijinal ilaçların iki gruba ayrılacağı, birinci grup ilaçlarda, ilgili ilaç molekülünün Türkiye’de ilk ruhsatlandığı tarihten itibaren 6 tam yılı doldurmamış ilaçlarda perakende satış fiyatı (KDV dahil) üzerinden % 4 oranında imalatçı veya ithalatçı indirimi uygulanacağı, ayrıca indirimli bedel üzerinden eczacı indirimi yapılacağı, ikinci grup ilaçlarda, birinci grubun dışındaki orijinal ilaçlarda perakende satış fiyatı (KDV dahil) üzerinden %11 oranında imalatçı veya ithalatçı indirimi uygulanacağı, ayrıca indirimli bedel üzerinden eczacı indirimi yapılacağı kuralı yer almış, dava konusu (c) bendinde ise, "Yukarıda (a) ve (b) bentlerinde belirtilen imalatçı/ithalatçı indirimi yapıldıktan sonra kalan tutarlar üzerinden uygulanacak eczane indirimi,
0 1.07.2007 tarihinden itibaren eczacı indirimi, 2006 yılı satış hâsılatı (KDV hariç);
240.000 YTL’ye kadar olan eczaneler tarafından %3,
240.000 YTL ile 480.000 YTL arasında olan eczaneler tarafından %3,5,
480.000YTL ile 600.000 YTL arasında olan eczaneler tarafından %4
600.001 YTL üzerinde olan eczaneler tarafından %4,5,
oranında uygulanacaktır.
Bu tarihe kadar, yürürlükteki eczacı indirimi geçerli olmaya devam edecektir." kuralı yer almıştır.
6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanununun 1. maddesinde: Birliğin, eczacıların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, eczacılığın genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, eczacıların birbirleri ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü, güveni hakim kılmak üzere, meslek disiplini ve ahlakını korumak amacıyla kurulduğu; Birliğin görevlerinin sayıldığı 4. maddesinin (b) fıkrasında-,üyelerinin maddi ve manevi hak ve menfaatlerini korumak ve bunları halkın ve Devletin menfaati ile en iyi şekilde telife çalışmak, (j) fıkrasında, halk sağlığı ve eczacılık mesleği ile ilgili meseleleriçin resmi makamlarla karşılıklı işbirliği yaparak, bu makamların yardımını sağlamak. Kuralına yer verildiği 39. maddesinin (j) fıkrasında ise, "Eczanelerden sağlık hizmeti satın,alacak bütün kamu ve özel kurum ve kuruluşlarla anlaşmalar yapmak, imzalanan protokole uygun tip sözleşmeleri bastırmak ve belirleyeceği bedel karşılığı eczanelere dağıtmak" Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetinin görevleri arasında sayılmıştır.
Sözü edilen Yasa hükümlerine göre, eczanelerin birer sağlık hizmeti sunucusu olduğu, davalı Kurumun eczaneer ve diğer sağlık hizmeti sunucuları ile sözleşme veya protokol yapmak suretiyle sağlık hizmeti satın aldığı ve böylece kapsamda bulunan hak sahiplerinin sağlık hizmetlerinin karşılandığı hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Eczacıların meslek örgütü olan ve yasa gereği bütün kamu ve özel kurum ve kuruluşlarla protokol yapmaya yetkili olan Türk Eczacıları Birliği ile yine Yasa gereği sağlık hizmeti sunucuları ile sözleşme veya protokol yapmak suretiyle sağlık hizmeti satın alan davalı Kurum arasında, sağlık yardımları Kurumca karşılanan kişiler için temin edilecek ilaçlarla ilgili olarak eczanelerle yapılacak sözleşmeye ilişkin usul ve esaslar ile eczacıların Kuruma yapacakları indirim de dahil olmak üzere tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin, tarafların karşılıklı mutabakatı ile yapılacak protokol ile belirlenmesi gerekmektedir.
Nitekim, belirtilen nedenlerle taraflar arasında imzalanan ve 1.7.2007 tarihinde yürürlüğe giren "Sosyal Güvenlik Kurumu Kapsamındaki Kişilerin Türk Eczacıları Birliği Üyesi Eczanelerden İlaç Teminine ilişkin Protokolün" 7.6. maddesinde, "Protokol hükümleri ancak tarafların mutabakatı ile değiştirilebilir.’’ kuralı yer almıştır.
"Bu durumda, tarafların karşılıklı mutabakatı ile yapılacak protokol ile belirlenmesi gereken eczacı indiriminin, davalı idarenin tek taraflı irade beyanı ile çıkarılan Tebliğin 14.1. maddesinin 1. fıkrasının dava konusu (c) bendi ile belirlenmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
""Açıklanan nedenle, 25.5.2007 tarih ve 26532 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin 14.1. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinin İPTALİNE, dava konusu diğer madde ve kısımları yönünden DAVANIN REDDİNE, dava kısmen iptal, kısmen ret ile sonuçlandığından aşağıda dökümü gösterilen yargılama giderindendavalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduğundan. 70.60 TL harç tutarının yarısı olan 35.30 TL’nın isteği halinde davacıya iadesine, kalan yarısının davacı üzerinde bırakılmasına, 60.00 TL posta pulu giderinin yarısı olan 30 00 TL. nin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, kalan yarısının davacı üzerinde bırakılmasına, kararın verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1.100,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya, 1 100,00 TL avukatlık ücretinin de davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içinde temyiz yoluyla Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna başvurulabileceğinin taraflara bildirilmesine, 29.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Mehmet İzge Nüket İbrahim Emin Celâlettin
ÜNLÜÇAY NAZLIOĞLU YOKLAMACIOĞLU BERBEROĞLU ÖZKAN
Üye Üye
Mustafa Temel Kemal
KOÇAKLAR BİLECEN
Üye Üye
Emel Nevzat
CENGİZ ÖZGÜR