2007 YILI SAĞLIK RAPORU

Advertisement

 

 

SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI

 

                                                                                ARALIK, 2007

 

İÇİNDEKİLER:

 

 

2007 YILI SAĞLIKTA YIKIM YILI OLDU

 

 

I)Sağlık Göstergeleri

 

 

I.1) Aile Hekimliği Pilot Uygulamaları Yaygınlaştı

I.2)Kamu Hastaneleri Ticari İşletmelere Dönüştürülmeye Çalışıldı

I.3) Genel Sağlık Sigortası Kapıda

I.4) Sağlık Harcamaları Arttı. Sağlık Göstergeleri Değişmedi

I.5) Sağlık Bakanlığı, kamuda en çok alım yapan ve en çok ihale yapan ikinci kurum olmasına rağmen; Sağlıkta Yatırımlar Azaldı.

I.6)Siyasi Kadrolaşma ve Yolsuzluklar

I.7) Sağlık Emekçilerinin Durumu

 

 

 

II) Ekonomik Göstergeler

 

 

II.1)Türkiye, % 17.25’le dünyada merkez bankalarının uyguladığı gecelik faiz oranı en yüksek ülkedir.

II.2) Kamu Yatırımları Düşürülüyor

II.3) Sosyal devlet olmanın gereği olan kamuya yönelik harcamalar son derece düşüktür. Kaynaklar dış borç ödemelerine aktarılmaktadır.

II.4)Kamu Emekçilerine Bütçeden Ayrılan Pay Düşüyor!

 

 

 

III) Sosyal Göstergeler

 

 

III.1) Türkiye, kişi başına gelirde Avrupa'da sondan ikinci sırada

III.2) Eğitim ve sağlığa ulusal gelirden ayrılan pay giderek düşürülüyor.

III.3) Kayıt dışı çalıştırma giderek artarken, sosyal güvenlik sistemi SSGSS yasası ile daha da yıpratılıyor.

III.4) Kadınlar: Güvencesiz Yaşam ve Kötü Koşullar

 

Sonuç:

 

2008 “HERKESE SAĞLIK ve GÜVENLİ GELECEK” YILI OLSUN

 

I)2007 YILI SAĞLIKTA YIKIM YILI OLDU

 

2007 yılı sağlıkta yıkım ve yıkıma karşı mücadele yılı olarak yaşandı. AKP Hükümeti eliyle yürütülen Sağlıkta Dönüşüm programı çerçevesinde bir dizi uygulama hayata geçirildi. 22 Temmuz seçimleri öncesinde kamusal sağlık sisteminde asla kabul edilemeyecek ve etkileri yıkıcı siyasi popülizm örnekleri yaşandı.

 

Daha önce sağlık ocaklarına yazar kasa koyarak paralı hale getirenler, 22 Temmuz genel seçimleri öncesi sağlık ocaklarının ücretsiz olduğunu ilan ettiler. Bir sağlık sisteminin olmazsa olmazı kabul edilen sevk zincirini kaldırdılar. “Her isteyen istediği hastaneye gidecek” vaadiyle kamusal sağlık sistemini yok etme pahasına yurttaşlara şirin gözükmeye çalıştılar.

 

I.1) Aile Hekimliği Pilot Uygulamaları Yaygınlaştı:

 

2005 yılında Düzce’de başlatılan Aile Hekimliği pilot uygulaması 2007 yılında 13 ile yaygınlaştırıldı. Pilot uygulamanın sonuçları değerlendirilmeden 2008 yılında 59 ile yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.

Aile hekimliği ile aşılama, gebe bebek takipleri aksamakta, piyasa mekanizmasında yeri olmayan çevre sağlığı hizmetleri yeterince sunulamamaktadır. Bunun sonucu uzun vadede bulaşıcı hastalıkların artması olacaktır. Bilboardlara “ücretsiz sağlık hizmeti” diye tanıtımı yapılan Aile Hekimliğinde GSS ile birlikte, sağlık ocaklarının aksine; hizmet paralı olacak, prim ödemeyen hizmetten yararlanamayacaktır.

Aile hekimliği ile sağlık emekçilerinin istihdam biçimi iş güvencesiz, sözleşmeli çalışma biçimine dönüştürülmekte, ücretleri piyasaya bağımlı hale getirilmekte, iş tanımları değişmektedir. Özlük hakları gasp edilen sağlık emekçileri zoraki sözleşmeli statüye geçirilmekte, sağlık çalışmalarında ekip hizmeti anlayışı terk edilerek sağlık kurumları hekim merkezli ticarethaneye dönüştürülmektedir. 

 

Sağlık Bakanlığı, birinci basamak sağlık hizmetlerini özelleştirmek amacıyla Dünya Bankasından kredi aldı. Maaşları Dünya Bankası tarafından ödenen saha koordinatörleriyle birlikte bu programı yürütmektedir. Sendikamızın uygulamanın yarattığı sonuçlara ilişkin elde ettiği veriler toplum sağlığı açısından durumun vahametini göstermektedir.

 

Samsun Şubemizin yaptığı araştırmaya göre:

1)Aile Hekimliği süreci özellikle kırsalda hasta hakları ihlallerine dönüştürülmüş, aşılama çalışmalarında kaos ortaya çıkmış,
2) Verem savaş hizmetleri durma noktasına gelmiş,
3) Sevk zinciri yok sayılmış,

4) Halkın 112 Acil Hizmetlerinden yararlanması tamamen şansa bırakılmış,

5) Toplum Sağlığı Merkezleri oluşturulamamış, oluşturulanlarda ise tam bir kadrolaşma gözlenmiştir.

6) Sağlık çalışanlarının özlük hakları yok sayılmış, iş barışı bozulmuş, geçici görevlendirmelerdeki keyfiyet, tam bir siyasal savaşa dönüştürülmüş,
7) Sigortalı bireylerin cepten ödemeleri artmış,

8) Kırsal kesimde sağlığa ulaşma hakkı kesintiye uğramış,

      9) İlaç harcamaları 2,5 kat artmıştır.

 

Aile hekimliği sistemi ile iyice kötüleşen koruyucu sağlık hizmetleri yüzünden hastanelerde yığılmalar ve sağlık harcamalarında büyük artışlar ortaya çıkmaktadır.

 

Türkiye'de verem sıklığı 100 binde 26 iken bu rakam İstanbul'da 2005 yılı için 100 binde 57’dir. Verem hastalığının İstanbul’da artmasına rağmen Heybeliada Göğüs Hastalıkları Hastanesinin kapatılması Bakanlığın sağlık hizmetlerine nasıl yaklaştığını ortaya koymaktadır.

 

Verem Yeni Olgu Hızı %:

Yıllar

Oran

1996

33.7

1997

32.6

1998

32

1999

28.3

2000

25.6

2001

25.3

2002

23.5

2003

26.5

2004

24.6

2005

26

Gümüşlü F, Özkara Ş, Özkan S, Baykal F, Güllü Ü. Türkiye’de Verem Savaşı, 2007 Raporu. Verem Savaşı Dairesi Başkanlığı. Ankara 2007.

 

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı ile ilgili olarak Sağlık Bakanı Akdağ’ın verdiği bilgiye göre, Mayıs 2006 sonunda 94 kişi bu hastalığa yakalanmış, 7 kişi yaşamını yitirmiştir.. 2007’de ise 77 kişi hastalığa yakalanmış ve 5 kişi yaşamını yitirmiştir. Hakkâri’de Nisan ayının ilk haftasında 117 kişi tifo hastalığına yakalanırken Malatya ve Muğla’da ishal salgınları görülmüştür.

 

I.2)Kamu Hastaneleri Ticari İşletmelere Dönüştürülmeye Çalışıldı:

 

2007 yılı boyunca kamu hastanelerinin parça parça özelleştirilmesi amacıyla dışarıdan hizmet alımları yaygınlaştırıldı. Hastanelerin radyoloji, görüntüleme merkezleri, laboratuar, yoğun bakım gibi hizmet birimleri özel sektöre ihale edilmeye çalışıldı. Sendikamızın açtığı davalarla ihalelerin çoğunluğu engellendi. Ancak Sağlık Bakanlığı hastaneleri ticari işletmeye dönüştürmekten vazgeçmedi. Bugünlerde TBMM komisyonlarında görüşülen “Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı” bu amaçla hazırlandı.  

 

Bu taslakla;

Sağlık emekçilerinin iş güvencelerinin, özlük ve sosyal haklarının ortadan kaldırılması,

Hastanelerin kendi kendine yeten işletmeler olması,

Daha az personelle daha çok iş yaptırılması,

Genel bütçeden hastanelere ödenek verilmemesi,

Herkesin ihtiyacı kadar değil, ancak parası kadar sağlık hizmeti alması,

Hastanelerin zaman içinde kârlılık ve verimlilik ilkesi uyarınca özel sektöre devredilmesi hedeflenmektedir.

 

 

TÜSİAD’ın yayın organı Görüş Dergisi’nin Ekim 2004 tarihli sayısında “Kamu Hastanelerinde Özerkleştirme ve Özelleştirme” başlıklı yazıda “Türkiye’deki sağlık sektörü reform çalışmaları incelendiğinde kamu hastane sektöründe desantralizasyon (özerkleştirme) reformlarının iki aşamada ele alındığı söylenebilir. Öncelikle kamu hastanelerinin devlet bütçesi ünitesi olmaktan çıkarılarak birer sağlık işletmesine dönüştürülmesi, daha sonraki aşamada ise hastanelerin mülkiyeti ile birlikte özel sektöre aktarılması yani özelleştirilmesi amaçlanmaktadır” denilmektedir.

 

Kamu Hastane Birlikleri adı altında hastaneler önce özerkleştirilerek birer sağlık işletmesine dönüştürülecek, sonrasında ise özel sektöre peşkeş çekilecektir. Ancak dünyada bu tarz uygulamalar sonucunda; Eşitlik ilkesi büyük ölçüde zarar görmüş, sağlık emekçilerinin çalışma koşulları kötüleşmiş, katkı payları ve cepten ödemeler artmış, özerk hastaneler özerk olmayanlara göre daha pahalı hizmet vermeye başlamış, yoksullar hizmetlerden dışlanmış ve verimlilikte ise kayda değer bir artış yaşanmamıştır.

 

 

I.3) Genel Sağlık Sigortası Kapıda:

 

AKP Hükümetinin yıllardır çıkarmak istediği Genel Sağlık Sigortası önümüzdeki günlerin en yakıcı gündemi olma özelliği taşıyor. Sendikal mücadelemiz ve en son Anayasa Mahkemesinin birçok maddesini iptal etmesiyle yürürlük kazanmayan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı, yeni düzenlenmiş ve eskisine göre daha ağırlaştırılmış içeriği ile TBMM gündemindedir.

 

“Sosyal Güvenlik Reformu” adıyla getirilmek istenen bu sistem daha önce bazı ülkelerde yine IMF ve Dünya Bankası eliyle uygulanmıştır. Bu ülkelerin hepsinde (Şili, Arjantin, Macaristan, Polonya vb.) emekli aylıkları yoksulluk sınırının da altına düşmüş, sigorta primlerini borsada değerlendiren özel sigorta şirketlerinin iflası ile sosyal güvenlik sistemi de iflas etmiştir.

 

2008 yılında yürürlüğe girmesi planlanan Genel Sağlık Sigortası ile katkı payları 5 katına kadar arttırılabilecek, teminat sınırları iktidarın insafına bırakılacak,  sağlık hizmetine en çok ihtiyaç duyan yoksullar parasızlık nedeniyle sağlık hizmetinden dışlanacaklardır. Tümüyle piyasa endekslenecek olan sağlık hizmetlerinde her şeyi belirleme yetkisi çok uluslu şirketlere devredilecektir.

 

Yasa ile sağlık bir hak olmaktan çıkarılacaktır. Aynı zamanda yasa, sigortalılara yeni haklar getirmemekte aksine var olan hakları gasp etmeyi amaçlamaktadır. Yasaya göre yatarak tedavi görmek zorunda kalan bir sigortalının iş göremezlik ödeneğinde eskiye göre %16’lık bir kayıp söz konusudur. Emzirme ödeneği sadece bir defa ile sınırlandırılmış, genel sağlık sigortasına devlet katkısı en alt düzeyde tutulmuştur.

 

Sağlık kurumlarının ayrı ayrı sınıflandırıldığı bu yasaya göre ücretsiz verilen sağlık hizmetlerinin kapsamı daraltılabilecek, katkı payı beş katına kadar arttırılabilecektir. Katkı payının hem ayakta hem de yatarak tedavide ödenmesi zorunlu olacak, prim borcu olanlar asla sağlık hizmeti alamayacaklardır. Tasarı ile birlikte, sağlık hizmetlerinden yararlanmak için vergi, genel sağlık sigortası primi ve katkı payı ödemek yeterli olmamakta bunların yanında bir de “ilave ücret” ödemek gerekmektedir.

 

Şimdi özel hastanelerde tedavi olabilen vatandaşlarımız, ileride yüksek oranlardaki katkı paylarının hepsini ceplerinden ödemek zorunda bırakılacaklardır. Bu yöntem ile Sağlık Bakanlığı bütçesinden oldukça yüklü miktarlar, özel hastanelerin şişirilmiş faturalarını ödemek için kullanılmaktadır. Kaynaklar yatırımlarda değerlendirilebilecekken özel sektöre aktarılmaktadır.

 

 

I.4) Sağlık Harcamaları Arttı. Sağlık Göstergeleri Değişmedi:

 

Türkiye’nin toplam sağlık harcaması 1992 yılında   6 milyar dolar iken, 2000 yılında 13 milyar dolara, 2006 yılında da 30 milyar dolara yükselmiştir.  Kişi başına ortalama sağlık harcaması ise 1992 yılında 103 dolar iken,  2000 yılında 194 dolar, 2006 yılında ise 381 dolar olmuştur. 2000- 2007 döneminde özellikle de 2004'ten itibaren son derece hızlı artmıştır; ancak harcamaların bu oranda artması kamu sağlık hizmetlerinde gerçek bir iyileşme anlamına gelmemektedir. Dünyada en fazla sağlık harcaması yapan ülke ABD  olmasına ve kişi başına sağlık harcaması Küba’nın 24 katı olmasına rağmen ABD’de ortalama yaşam süresi Küba’ya göre daha kısadır.

Ülkemizde bebek ölümü OECD ortalamasının 4 katından daha fazladır. OECD ülkeleri içerisinde bebek ölüm hızı en yüksek ülke Türkiye'dir.  Bu veriler Dünya Bankası yönetimindeki Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde artan harcamaların temel sağlık göstergeleri üzerinde olumlu bir etkisinin olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Benzer biçimde doğumda yaşam beklentisi, tüm nüfus için OECD ortalaması 78,6 yıl iken bu rakam Türkiye için 71,4 yıldır. Bu rakam baz alındığında Türkiye OECD ülkeleri içinde sonuncu sıradadır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun verdiği bilgiye göre, Türkiye'deki sağlık harcamalarının % 42'sini ilaç giderleri oluşturmaktadır. Oysa diğer ülkelerde bu oran, sağlık harcamalarının % 20'si civarındadır.

 

Türkiye'de 2006 yılında ilaç tüketiminin ulusal gelire oranı % 1.75’dir. Bu oran ilaç tüketimde açık ara dünya lideri olan ABD'den (% 1.5) bile yüksektir. Türkiye ilaç pazarı dünyanın 13 büyük pazarı konumundadır, yakın gelecekte ilk 10 pazar arasına girmesi beklenmektedir. Türkiye’nin de arasında olduğu gelişmekte olan 7 ülkede 2020 yılında dünya ilaç satışlarının beşte birinin gerçekleşeceği öngörülmektedir.[1] Türkiye'de ulus ötesi şirketler ulusal pazarın % 70 'inden fazlasını denetimleri altına almıştır. İlaç ticaret açığı 2006 yılında 3 milyar dolara yaklaşmış, ilaç ihracatının ithalatı karşılama oranı % 10’a gerilemiştir.[2]

 

 

 

 

 

 

İlaç Tüketiminin Ulusal Gelire Oranı

 

Ülkeler (2006 Yılı)

 

Ulusal Gelir (Cari Fiyatlarla Milyar $)

 

İlaç Tüketimi (Üretici Fiyatlarıyla-Milyar $)

 

İlaç Tüketiminin Ulusal Gelire Oranı (%)

 

ABD

 

13.200

 

198,00

 

1,50

 

Fransa

 

  2.230

 

  25,60

 

1,15

 

Almanya

 

  2.900

 

  27,70

 

0,95

 

İtalya

 

  1.845

 

  15,00

 

0,80

 

İngiltere

 

  2 345

 

  15,70

 

0,65

 

Meksika

 

              840

   8,00

 

0,95

 

Türkiye

 

              400

   7,00

 

1,75

 

Kaynak: World Bank Data&Statistics 2007/IMS Retail Drug Monitor, December 2006

 

Koruyucu sağlık hizmetleri yeterli düzeyde verilmediğinden ve kaynaklar buralara aktarılmadığından ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinde yığılma yaşanmaktadır. Özel hastanelere yılda 13 milyon kişi başvurmaktadır. Tedavi eksenli bir sağlık politikalarının uygulanması nedeniyle 2006 yılında Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde 4 milyonun üzerinde ameliyat yapılmıştır.

 

Yıllara Göre Ameliyat Sayıları:


İyi düzenlenmiş koruyucu sağlık hizmetleri ile sağlıkta harcamaları önemli ölçüde azaltmak mümkündür. Ancak bu uygulama sağlık piyasasında faaliyet yürüten özel sağlık şirketlerinin kârlarını azaltacağından tercih edilmemektedir. Sadece kalp damar hastalıklarının yıllık ekonomik yükünün,  Avrupa Birliği ülkelerinde 169 milyar avro, ABD’ de ise 194 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde,  en az maliyetli yolun koruyucu sağlık hizmetlerini geliştirmek olduğu anlaşılır.

 

I.5) Sağlık Bakanlığı, kamuda en çok alım ve ihale yapan ikinci kurum olmasına rağmen; sağlıkta yatırımlar azaldı.

 

Kamu İhale Kurumunun rakamlarına göre 2006 yılında toplam 39 milyar YTL’lik kamu alımında 4 milyar YTL ile Sağlık Bakanlığı başı çekmiştir. Bakanlık, 30 bin 332 ihale ile en çok ihale yapan ikinci bakanlık olmasına rağmen Sağlık Bakanlığı tarafından 2006 yılında sadece 8 hastane hizmete açılmıştır. Bu tablo, çok net bir biçimde kaynakların yatırıma ayrılmadığını kamudan özel sektöre büyük bir kaynak transferinin olduğunu ortaya koymaktadır.

 

 

2008 Bütçesinden Ayrılan Pay:

SHÇEK Genel Müdürlüğü

853 milyon 152 bin YTL

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü

3 milyon 770 bin YTL

Özürlüler İdaresi Başkanlığı

4 milyon 255 bin YTL

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü

4 milyon 720 bin YTL

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü

3 milyon 592 bin YTL

 

Sağlık Bakanlığının 2008 bütçesinde öngörülen miktar 10,8 Milyar YTL (bütçenin % 4,85’i) oldu. 2008 bütçesinde en problemli alanlardan biri olarak gösterilen Sosyal Güvenlik kalemine ise 37 milyar YTL (GSMH’nin %5’i) aktarılmıştır.

 

I.6)Siyasi Kadrolaşma ve Yolsuzluklar

Yasalara göre hükümetin özelleştirmelerden elde ettiği 30 milyar doları borç ödemede kullanması gerekirken AKP iktidarında kamu borçları 47 milyar dolar yükselmiştir. Bunun yanında sağlık hizmetlerinin, kamudan özel sektöre ve uluslar arası sermayeye kaynak aktarma üzerine kurulu olan finansman yapısı, pek çok yolsuzluğun yapılmasına da imkân vermektedir. Maliye Bakanlığının raporuna göre, verilmeyen sağlık hizmetleri faturalandırılarak devlet yüklü miktarda zarara uğratılmıştır. 2006 yılı harcamalarına yönelik incelemenin sonucunda tam 171 yolsuzluk tespit edilmiştir. Basına yansımış olan aşağıdaki örneklerde de bu yolsuzluklar görülmektedir.

 - Sağlık Bakanlığı eski müsteşarı Necdet Ünüvar’ a keyfi atamalar yapması nedeniyle verilen 8 ay 22 günlük hapis cezası önce paraya çevrilmiş, ardından ertelenmiştir. O şimdi milletvekili!

- Sağlık Bakanı Recep Akdağ , ilginç bir atama kararına imza atarak, AKP Artvin Milletvekili Orhan Yıldız'ın ebe olan eşi Güler Yıldız'ı daire başkanı yapmıştır. Güler Yıldız, Sağlık Bakanlığı bünyesinde Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü'nde ebe kadrosunda görev yapıyorken Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü'ne Sağlık Meslek Standartları Dairesi Başkanı olarak atanmıştır.

- Bodrum Devlet Hastanesine ait, 10 milyon YTL'ye yapılan yenileme ve tadilat ihalesinde yolsuzluk yapıldığı kanıtlanmıştır.  Bodrum Devlet hastanesinde geçen yıl gündeme gelen ihale için 10 Trilyon lira(10 milyon YTL)  çok yüksek bir rakam olmasına rağmen (O para ile "Yeni ve Modern Bir Devlet Hastanesi" sıfırdan yapılabilir.) Sağlık Bakanlığı’nın, ihaleden önce nasıl onay verdiği anlaşılır değildir.

- Roche dahil ilaç yolsuzluklarını soruşturan İstanbul Cumhuriyet savcısı Nazmi Okumuş hükümete isyan etti:Milyar dolarları bulan ilaç alımı yolsuzluğunu soruşturan Savcı Nazmi Okumuş isyan etti: Bakanlıklar kendi davalarını takip etmiyor. Olay sanki örtbas edilmek isteniyor, şüpheliler adeta ödüllendiriliyor.”

- Ordu'da 13 yıl imamlık yapan, Açık Öğretim Fakültesi'ni bitirdikten sonra Sağlık Bakanlığı kadrosuna geçip Devlet hastanesi'nde memur olan 42 yaşındaki Hayri Bayrak, İl Sağlık Müdür Yardımcılığı'na atandı.

I.7) Sağlık Emekçilerinin Durumu:

i)Sağlık Çalışanlarının Çalışma Süreleri Uzatıldı

1978 yılında başlatılan ve kamu sağlık kurumlarında tam gün uygulamasını ortadan kaldıran 12 Eylül darbesi, 1982 Anayasası ile sağlık çalışanlarının tüm ekonomik ve sosyal haklarını geri almış ama tam güne özgü 45 saat çalışmayı koruyarak adeta sağlık çalışanlarından intikam almaya çalışmıştır. Ancak değişen tüm hükümetler bunu uygulamamış sağlık çalışanları 2005 yılına kadar haftalık 40 saat çalışmaya devam etmişlerdir. Performans uygulaması ile bazı hastanelerde başlatılan 45 saat uygulaması, 2007 yılında çıkarılan “torba yasa” ve genelgelerle tüm hastanelere yaygınlaştırılmıştır.

Radyoloji çalışanlarının haftalık 25 saatlik çalışma süreleri 45 saate çıkarıldı. Kansere davetiye çıkaran Sağlık Bakanını bu konuda ancak sendikamızın açtığı dava durdurabildi.

ii)Güvencesiz Çalışma Yaygınlaştı

Devlet Planlama Teşkilatı’nın 2007 yılı programında “işgücü piyasasında esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılmasının özel önemi” olduğundan bahsedilerek, işgücü piyasasında esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasının önündeki mevcut yasal engellerin kaldırılması ve bu çalışma biçimlerinin teşvik edilmesi istenmektedir.  Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası ile hükümet, hem sağlık hakkına saldırmakta hem de çalışma koşullarını insanlık dışı müdahalelerle düzenlemeye kalkışmaktadır.

2007 yılında genel seçimlerin de etkisiyle personel alımı yapan Sağlık Bakanlığı tercihini kadrolu istihdamdan yana değil sözleşmeli istihdamdan yana kullanmıştır. 2007 yılında 30 bin civarında 4/b’li ve 5500 vekil ebe alımıyla güvencesiz çalışma yaygınlaşmıştır. (Toplam 60 binin üzerinde).Taşeron çalışanların sayısını ise Sağlık Bakanlığı bile bilmemektedir.

Sağlık alanında temel ücretler düşük tutulmakta, döner sermayeden verilen paylarla idare edilmeye çalışılmaktadır. Ancak döner sermayeden alınan paylar emeklilik maaşına hiçbir biçimde yansımamaktadır. Emekli aylığının hesaplandığı taban ücret düşük olduğundan, sağlık emekçileri emeklilik dönemlerinde de sefalete mahkûm edilmek istenmektedir. 

Ayrıca performansa dayalı döner sermaye uygulaması ile gereksiz ve şişirilmiş işlem sayısı artmış, böylelikle sağlık hizmeti sunan kamu kurumlarının çökertilmesi hızlanmış ve hastanın cebinden çıkan paraya yönelim artmıştır.

iii)Personel Açığı Giderilmedi

Kamusal sağlık hizmeti anlayışından uzaklaşan Sağlık Bakanlığı, personel açığını gideremiyor. Önce mecburi hizmeti kaldırıp daha sonra tekrar getiren Sağlık Bakanı çelişkili ve ağırlıkta sağlık hizmetlerini özel sektöre devretmeyi amaçlayan uygulamalarıyla sağlık çalışanlarının güvenini çoktan kaybetmiş durumda. Özel sektörün Bakanı gibi çalışan Sayın Akdağ’ın 2007 yılının son 6 ayında devlet hastanelerinden özele geçen 2 bin 360 uzman hekimin durumunu nasıl açıklayacağı merak konusudur.

Sağlık Bakanlığı’nın yaşadığı personel eksikliği, güvencesiz çalıştırmanın aracı haline getirilmiştir. Eleman temininde güçlük çekilen yerlerde başlatılan taşerondan hizmet alımının yaygınlaştırılması ve iş güvencesine dönük saldırılarla birlikte sağlık sektöründe parçalı bir istihdam yapısı oluşturulmuştur. Bundan kaynaklı olarak ücretlerde yoğun bir adaletsizlik yaşanmaktadır; aynı işi yapan sağlık emekçilerine çok farklı miktarlarda ücret ödenebilmektedir. Özlük haklarındaki farklılıklar, iş barışını bozmayı ve örgütlülüğü kırmayı hedeflemektedir.

 

 

 

iv) Sendikamıza Yönelik Baskı ve Sürgünler Arttı

Sağlıkta özelleştirme politikalarına, güvencesiz, uzun süreli çalışmaya, angaryaya, ücret adaletsizliğine karşı mücadele eden sendikamız AKP Hükümetinin, Sağlık Bakanlığının hedefi haline geldi. Yalnızca Kırklareli şube yöneticilerimiz bir yıl içinde iki kez sürgün edildiler.                                                     

II) Ekonomik Göstergeler:

 

2007 yılı GSMH’si 646 milyar 893 milyon YTL idi. 2008 için ise GSMH büyüklüğü 716 milyar 596 milyon YTL olarak öngörülmektedir. Büyüklüğü 222,3 milyar YTL olarak belirlenen bütçede Sağlık Bakanlığı’na ayrılan pay 10,8 milyar YTL oldu (GSMH’nin %4,85’i). Sosyal Güvenlik kalemine ise 37 milyar YTL (GSMH’nin %5’i) ayrılması planlanıyor.

 

 

II.1)Türkiye, % 17.25’le dünyada merkez bankalarının uyguladığı gecelik faiz oranı en yüksek ülkedir.

 

 

Ülkeler

Gecelik faiz oranı

Türkiye

17.25

Brezilya

11.25

Güney Afrika

10.00

Mısır

8.75

Yeni Zelanda

8.25

Hindistan

7.75

Çin

7.02

Hong Kong

6.75

Avustralya

6.50

İngiltere

5.75

 

 

II.2) Kamu Yatırımları Düşürülüyor:

 

1983 yılında bütçe harcamalarının yüzde 18,1’i yatırım harcamalarına ayrılıyordu. Bütçeden 924 milyon dolar faiz ödemesi yapılan 1983 yılında yatırım için ayrılan kaynak ise 2,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.

Bu yıl bütçeden yapılacak yatırımlarda ;

-sağlık sektörünün payının yüzde 8,9'dan yüzde 8,1'e, 
-eğitimin payının % 23,4‘ten % 22,8'e,
-tarımın payının % 12,6'dan % 11,2'ye,
-enerjinin payının % 12,1'den % 11,7'ye indirilmesi planlanmaktadır.

(GSMH' ye oranlar-%)

2002

2006

2007

2008

Bütçedeki yatırımlar

3,07

1,99

1,78

1,62

Yerel yönetim yatırımları

1,33

2,07

2,14

1,87

Yatırımlar genel toplam

5,77

4,85

4,75

4,26

 

 

II.3) Sosyal devlet olmanın gereği olan kamuya yönelik harcamalar son derece düşüktür. Kaynaklar dış borç ödemelerine aktarılmaktadır:

 

Devlet 2008 yılında, önümüzdeki 5 yılın en yüksek dış borç ödemesini yapacak. Hazine'nin, 2008 yılı Bütçe Gerekçesinde yer alan verilere göre, Merkezi Yönetim Dış Borç ödemeleri kapsamında önümüzdeki yıl 8 milyar 336 milyon doları anapara, 4 milyar 225 milyon doları da faiz olmak üzere, toplam 12 milyar 561 milyon YTL dış borç ödemesinde bulunulacak. Buna karşılık kamu emekçilerine ayrılan pay giderek düşürülmektedir.

 

 

 

Türkiye son 25 yılda bütçeden 433 milyar dolarlık faiz ödemesinde bulundu. 1983- 2007 yılları arasında halkın ödediği her 100 dolarlık verginin 51 doları faiz ödemelerine gitti. Bu dönemde Türkiye’nin toplam bütçe harcamaları 1 trilyon 316 milyar dolara ulaşırken, bunun 373,9 milyar doları iç borca, 59,4 milyar doları da dış borca ait olmak üzere toplam 433,3 milyar doları sadece faiz ödemelerine gitti. Aynı dönemde devletin bütçeden yaptığı yatırımların tutarı 100 milyar dolarda kalırken, personele de 335,8 milyar dolar ayrıldı.

 

 

II.4)Kamu Emekçilerine Bütçeden Ayrılan Pay Düşüyor:

 

2008 yılında milyonlarca kamu emekçisine bir yıl boyunca ödenecek ücretlerin toplamı için 48 milyar YTL ödenek konulurken, faiz ödemelerine 56 milyar YTL ayrıldı.

 

2008 Ocak ayında en düşük memur maaşı 887 YTL olması kararlaştırılmıştır. Oysa bu ülkede yoksulluk sınırı 4 kişilik bir aile için 2050 YTL’dir.

 

 

III) Sosyal Göstergeler:

 

III.1) Türkiye, kişi başına gelirde Avrupa'da sondan ikinci sırada:

 

Türkiye, 33 Avrupa ülkesi arasında satın alma gücü paritesine (SGP) göre kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasılada (GSYİH), 2006 yılı geçici tahminlerine göre 32. sırada yer aldı. Türkiye'de kişi başına hacim endeksi 29 olurken, kişi başına GSYH endeksi düşük olan diğer ülkeler, Bulgaristan (37), Romanya (38) ve Hırvatistan (50) şeklinde sıralandı. 

 

 

III.2) Eğitim ve sağlığa ulusal gelirden ayrılan pay giderek düşürülüyor:

 

III.3) Kayıt dışı çalıştırma giderek artarken, sosyal güvenlik sistemi SSGSS yasası ile daha da yıpratılıyor:

 

Resmi verilere göre, 23,7 milyona ulaşan istihdamdaki toplam nüfusun 11,6 milyonu yani her iki çalışandan birinin herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kaydı bulunmuyor. Ücretli olarak çalışan toplam 11 milyon 602 bin kişiden % 21,5’inin (2 milyon 491 bin kişi) kayıt dışı çalıştığı bildirildi. Toplam sayıları bir milyon 988 bin olan yevmiyelilerin % 89,5’i (bir milyon 779 bin kişi) kayıt dışı olarak çalışıyor. İşveren olarak faaliyet gösteren bir milyon 266 bin kişiden % 27,9’unun (353 bin kişi) ve kendi hesabına çalışan 5 milyon 155 kişinin de % 65,7’sinin (3 milyon 385 bin kişi) sosyal güvenlik kaydı bulunmuyor. Kayıt dışı çalışanların 6 milyon 2 bini tarım sektöründe bulunmaktadır. Ülkemizde toplam yeşil kartlı sayısı da 13 milyon 990 bin 619 kişidir.

 

III.4) Kadınlar: Güvencesiz Yaşam ve Kötü Koşullar

i) Türkiye'de aktif olarak çalışan 8 milyon kadının sosyal güvencesi YOK!

Türkiye'de aktif olarak çalışan toplam kadın sayısı 12 milyon 112 bindir. Bu kadınların yüzde 65'ten fazlasının sosyal güvencesi bulunmamaktadır. Sigortasız olarak çalıştırılan kadınların başında, yüzde 48 ile okuma-yazma bilmeyen, okur-yazar ve ilköğretim okulu mezunu kadınların gelirken, bu grubu yüzde 38 ile orta ve lise dengi okul mezunu kadınlar izlemektedir. OECD raporuna göre Türkiye, 28 OECD ülkesi içinde kadın işsizliği en hızlı yükselen ikinci ülkedir.  

 

ii)Doğuda hamile kadınların yüzde 40'ı doğum öncesi bakım almıyor!

“Kadın Sağlığı" projesi, doğulu hamile kadınların yüzde 40'ının doğum öncesi bakım almadığını gösterdi. Bu çalışmaya göre hamile kadınların yüzde 17'si sağlık personeli olmadan doğum yapmaktadır.

 

iii) Dünyada her yıl 500 bini aşkın kadın gebelik ve doğumla ilgili nedenler sonucu yaşamını yitiriyor!

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) Dünya Çocuklarının Durumu 2007 raporunda, yapılan tahminlere göre, dünyada her yıl 500 bini aşkın kadının gebelik ve doğumla ilgili nedenler sonucu yaşamını yitirdiği, çok sayıda kadının da yaşamları boyunca sürecek sorunla karşılaştığı bildirildi. Oysa gelişmiş ülkelerde bu nedenler yüzünden ölen kadın oranı % 0,025’tir. Oysa temel sağlık hizmetlerine erişim olanaklarının bulunması, ölümlerin çoğunu engelleyebilirdi.

 

 

SONUÇ:

 

·Sağlık ve sosyal güvenlik hizmeti devletin lütfu değil, tüm toplum fertlerinin doğuştan kazanılmış en temel insan hakkıdır. Yurttaşlarımız bunun için yeterince vergi ödemektedir.

 

·Kamu sağlık kurumları özelleştirilmiş, sağlık hizmetleri piyasanın acımasız işleyişine bırakılmış bir ülke istemiyoruz.

·TBMM gündemindeki SS ve GSS Yasasıyla çocuklarımıza sosyal güvenlik hakkı kullanılamaz hale getirilmiş, geleceği olmayan bir ülke bırakmak istemiyoruz.

 

·IMF ve DB tarafından ülkemize dayatılan sağlıkta özelleştirme programı, sağlıkta yıkıma yol açan “dönüşüm” programı durdurulmalıdır.

 

·Aile Hekimliği uygulamasına son verilmeli, kamu hastanelerinin ticari işletmelere dönüştürülmesinden vazgeçilmeli, bu amaçla hazırlanan Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Yasa Tasarısı geri çekilmelidir.

 

·140 YTL üzerinde geliri olan her yurttaşı prim yükümlüsü kılan, ödediğimiz vergiler yetmezmiş gibi toplumu ikinci kez vergilendiren, sağlık hizmetlerinin her aşamasını paralı hale getirmeyi hedefleyen Genel Sağlık Sigortasından vazgeçilmelidir.

 

2008 “HERKESE SAĞLIK ve GÜVENLİ GELECEK” YILI OLSUN

 

 

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

 



[1] PricewaterhouseCoopers (PwC), Pharma 2020: the vision-which path will you take?
http://www.pwc.com/extweb/industry.nsf/docid/4817112722b1ce7085256d7c005be35b

[2] Dış Ticaret Müsteşarlığı, İthalatımızda İlk 20 Fasıl, 2007. http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/IstatistikDb/eko11.xls ve İEİS verileri 2007

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat