26 Ekim Hasta Hakları Günü

HASTA VE HASTA YAKINI HAKLARI DERNEĞİ'nin basın açıklaması


SAGLIKTA DÖNÜŞÜM HASTA HAKLARINI ENGELLİYOR.

1997 yılında ''hemen şimdi herkes'' için sloganıyla yola çıktık. "26 Ekim Hasta Hakları Günü"nün dokuzuncusunda bir kez daha toplumumuzun dikkatini bu önemli konuya çekmek arzusundayız.

Son yıllarda yetkililerce hasta hakları kavramı daha çok konuşulmakta ve yetkililerce de önemseniyormuş gibi görünmektedir. Sağlık hizmetleri “temel bir insan hakkı” olarak kabul edilmekte, sağlık hakkından kimsenin mahrum bırakılmaması gerektiği, sosyal hukuk devletinin görevinin, bu hakkın bütün vatandaşlar için tam anlamıyla hayata geçirilmesi için gerekli tüm tedbirleri almak olduğu vurgulanmakta ama uygulamada önemli eksiklikler görülmektedir.

Geçmişte sağlık sistemimizdeki çeşitli yetersizlikler nedeniyle hasta hakları ihlalleri yaşanırken, bugün yavaş yavaş hayata geçirilen “Sağlıkta Dönüşüm Programı “ hasta haklarının önündeki en önemli engellerden birini oluşturmaktadır.

Sağlık hizmetleri hızla özelleştirilmekte, hastaneler işletmeye dönüştürülmekte. Bunun sonucunda sağlık hak olmaktan çıkartılarak “ticari bir ürün” haline, hastalar ise sağlık hizmeti satın alan “müşteri” haline dönüştürülmektedir. Hasta hakları tüketici haklarına indirgenmekte, çok önemli bir hasta hakkı olan “hekim seçme hakkı” rekabeti arttırmayı hedeflemektedir.

Oysaki Hasta hakları Tüketici Haklarından çok farklıdır.

Hastaya “müşteri” demek, hekimi” tüccar”, hastaneleride” ticarethane” yapmaz mı?
Bu ticari ilişkinin içerisinde hasta haklarından bahsedebilirmiyiz? Bu zihniyetin sonucu olarak halkımız, hastayı para kazanma aracı olarak gören hastane ve hekimlerle karşı karşıya bırakılmaktadır. Kısacası artık paramız kadar sağlığımız olacaktır. Yapılan en son hane halkı Bütçe araştırmasında halkın % 37’sinin sağlık sigortası bulunmamaktadır.

Sağlık hizmetlerinde birinci basamak olarak adlandırılan, vatandaş hasta olmadan önlem alınması olan koruyucu hekimlik tasfiye edilmekte. Bulaşıcı hastalıklar artmakta, anne bebek ölümlerinin önüne gecilememektedır. Türkiye, tüm AB ve diğer aday ülkeler arasında bebek ölüm oranının en yüksek olduğu ülkedir.

Sağlık harcamalarını azaltmanın yolu, ilaçta ve sağlık hizmetlerinde kısıtlama yapmaktan ya da yasaklamalara gidilmesinden daha çok koruyucu sağlık hizmetine önem verilmesi ve hastalıkların engellenmesi ile sağlık harcamalarındaki artışın önüne geçilmesidir.

Devlet ve üniversite hastaneleri ihmal edilmekte, hastalara sunduğu hizmet karşılığı aldığı paralarla idare eder hale getirilmekte, koruyucu sağlık hizmeti ve sağlık ocakları yerine bir hemşire ve hekimin olduğu tedaviye yönelik aile hekimliği getirilmektedir.

Her vatandaşın her hastaneden hizmet alabilmesi, sağlık ocaklarının hizmet karşılığında ücret almaması, gibi olumlu gelişmeler yeterli değildir. Aile hekimliğinin yaygınlaşması sevk zincirini beraberinde getireceğinden herkes istediği hastaneye gidemeyecek, hekim seçme hakkından yararlanamayacaktır.
Sağlık hizmetlerinde birinci basamak olarak adlandırılan ve vatandaş hasta olmadan önlem alınması anlamına gelen koruyucu hekimlik anlayışı sağlık ocaklarının kaldırılması ile tasfiye edilmektedir.

Sağlığa, genel bütçeden yeterli kaynak ayrılmamaktadır. Sağlık hizmeti için gerekli olan para halktan alınacak primlerle ve katkı paylarıyla sağlanacaktır.. Sosyal güvencesi olmayan, geliri 200 YTL az olan vatandaşın primini devletin ödemesi öngörülmektedir. Yani devletin belirlediği yoksul kategorisine girmeyen ve primini ödeyemeyen insanlar sağlık hizmetlerinden yararlanamayacaktır. Primini ödese bile, katkı payını ödeyemediği zaman hizmetten gene yararlanamayacaktır.

Oysa sağlık hizmeti devletin vatandaşa karşı asli görevi olmalı, sağlık hizmeti satın alınan müşteri-satıcı ilişkisinden kurtarılmalıdır. Prime dayalı bir sağlık hizmeti bugün Bağ-kur uygulamasında olduğu gibi primini ödeyemeyen vatandaşa sağlık hizmeti vermeyecektir. Vatandaş yarın hastalanırsam ne yaparım diye kaygılanacaktır.

Hastane, tedavi, ilaç gibi gereklilikler söz konusu olduğundan, düşük gelirli vatandaşların, ceplerinden para harcayacak durumda olmamaları sonucu hizmet almaktar vaz geçmelerine neden olabilir. Bu durum zaten yoksul olan vatandaşın, sağlıktan da yoksun yaşamasına neden olacak, yaşam kalitesini düşürecektir. Bu durum niteliğinde olmadığını gösterir niteliktedir. “Genel Sağlık Sigortası”nın adı gibi “genel” nitelikte olmadığını gösterir niteliktedir.

Hangi model benimsenirse benimsensin, sağlık hizmetinin ulaşılabilir, eşit, adil bir şekilde ülkenin en ücra köşesinde yaşayan vatandaşa ulaştırılması gerekmektedir.

“Hasta Hakları Günü” vesilesi ile sağlığımız üzerinden uygulanan yanlış politikalara, vurgu yapmak gereği duyuyoruz. Tüm vatandaşlarımıza Hasta Hakları Günü’nü ve haklarını, bu haklarına sahip çıkmalarını hatırlatmayı kendimize görev biliyoruz.

Saygılarımızla,


Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat