Yaşamak Ne Güzel...

Bu sabah uyandım, kalktım, ilk iş, camı açtım. Dışarıdaki havayı soludum. Pırıl pırıl bir güneş... "Yaşamak ne güzel şey kardeşim" dedim, kendi kendime...

Dışarı çıktım...

Arabamın yanında iki köpek neşeli neşeli oynuyordu.. Üç- beş dakika onlarla zaman geçirdim. Başlarını okşadım... Ne çok sevindiler. Şımarıp durdular... Neredeyse arabaya binmeme izin vermiyorlardı.

Eczaneme henüz girmiştim ki; telefonum çaldı...

Bir arkadaşım; "sözleşmeni yaptın mı?" dedi, "henüz değil" dedim.

"Git rezaleti gör, kiminde pembe, kiminde yeşil, diğerinde mavi sözleşme... Ayıp yahu, yaz bunu, ayıp!.."

"Boşver, imzalayın gitsin, o da öyle olsun" deyince, çok şaşırdı.

***

Dün gece, değişik illerdeki arkadaşlarımızdan telefonlar aldım. Soru aynıydı:

" - Bir aksilik yok değil mi? İzmir' e geliyorsunuz.."

Yanıt ta hep aynı oldu:

" - Geliyoruz... Hafta sonu İzmir' de olacağız..."

Dostları görmek için iyi fırsat...

Telefonlarla, e- maillerle, forum alanımızdan tanıştığımız meslektaşlarımızla da yüz yüze sohbet olanağı yakalayacağız.

Ne mutlu...

***

TEB yönetiminin şu yeni reçete provizyon sistemini ( kan ürünleri, işyeri, diyaliz reçeteleri) ve alınacak hizmet bedeli meselesini yeniden bir gözden geçirmesi lazım.

Bu türden hesapsız, kitapsız adımlar örgütlerimizin kurumsal kimliklerine derinden zarar veriyor.

Bunu görmüyorlar mı?

Bu kadar kör olunabilir mi?

Ya şu 40 TL. lik sözleşmelere ne demeli... Şaşıp kalıyorum. Kör parmağım, kör gözüne gözüne eczacının üzerine gitmek değil de nedir bu?

"Kendinize gelin", demekten başka bir şey gelmiyor elimizden...

Ya da "ya sabır!.." diyoruz...

***

Dışarıda pırıl pırıl bir güneş...

Karanlıklara inat...

Yaşamak ne güzel...

 


ECZACININ SESİ



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat