Söylediğiniz sözün bir anlamı olmalı…
Gerçeklerle örtüşmeli.
Gerçeğin içinden çıkıp, süzülüp, evrilip, gerçeğe dönmeli, katkı vermeli. İleri taşımalı.
Olmayacak şeyler söylemenin, önermenin ne bir anlamı ne de kimseye bir yararı var.
***
Geçtiğimiz haftayı yine sistemle boğuşarak geçirdik.
Reçete Provizyon Sistemi çalışmıyor…
Ancak gerçek şu ki; hastalar ilaçsız kalmadı.
Kalmıyor!
Bunu hepimiz biliyoruz, değil mi?
***
İstanbul Eczacı Odası 22 Ekim’ de bir açıklama ve çağrı yaptı.
O çağrı diyor ki;
“Sistemden onay almadan, yani reçetenin sistem girişini yapmadan ilaçları vermeyin. Vermeyin ki, insanlar gidip “ilaçlarımızı alamıyoruz” diye SGK’ ya baskı yapsınlar. Sorun ancak böyle çözülür”
İlk bakışta doğru ve ilkeli bir çağrı gibi duruyor.
Peki, olacak iş mi?
Değil… Bunu hepimiz biliyoruz.
Eminim; o açıklamayı ve çağrıyı yapanlar da kendi eczanelerinde sisteme giriş yapmadan ilaç vermek zorunda kalıyorlar.
***
Bir defa biz, insanlara sıradan bir şey sunmuyoruz. İlaç veriyoruz.
Yani yaşamın sürebilmesi ve kalitesi için olmazsa olmaz bir şeyi…
Yerinde, zamanında, kimi zamanlar hızla, “o anda”, “hemen” sunulması gereken bir şeyi veriyoruz.
Çok zaman “o anda” verilmezse insan yaşamının tehlikeye gireceği ya da hastalık süresinin çok fazla uzayacağı veya yaşam kalitesinin düşeceği bir üründen, ilaçtan söz ediyoruz.
Peynir, ayakkabı, kağıt mendil, kolonya değil ki “sonra alırsın” diyebilesin.
Ameliyatta, kemoterapide, diyalizde ilaç bekleyen hastalardan söz ediyoruz.
Kucağında alev ateş yanan çocuğu, elinde reçetesiyle, telaş içinde eczanemize giren genç bir anneden söz ediyoruz.
Yürümekte, sokağa çıkmakta zorlanan, tansiyon, şeker, kalp hastası olup eczanelerimize gelirken yorulan, bir süre oturup dinlenmek zorunda olan yaşlılarımızdan söz ediyoruz.
Yıllardır ilaçlarını aynı eczaneden alan, artık akraba gibi olduğumuz, özel dertlerini bile dinlediğimiz insanlarımızdan söz ediyoruz. Hepimizin Ayşe teyzelerinden, Mehmet amcalarından…
Depresyon tedavisi görüp, ilacını saatinde almazsa öleceğini sanan hastalardan söz ediyoruz.
Kronik hastalıkların yıprattığı, o yıpranmışlıkla türlü takıntıları olan beyinlerin yönettiği bedenlerden söz ediyoruz.
Çoğu yoksul, evini zar zor geçindiren, cebinde ilaç parası olmayan insanlardan söz ediyoruz.
***
Bu insanlara “sistem çalışmıyor, ilaç veremiyoruz ya da paranızla alın” denilebilir mi?
Üstelik, kepenk kapatma eyleminde, neredeyse her sokağa bir nöbetçi eczane bırakarak, insanlarımızın eylemde bile rahatça ilaç alabilmesini sağlayan yine bizler değil miyiz?
Meslektaşlarımız arasında var olan reçete kapma yarışından ise hiç söz etmeyelim. O konuyu geçelim. Geçelim ama bilmezlikten de gelmeyelim.
***
İlaç hizmetini kısmen kesintiye uğratarak demokratik baskı yaratmaya yönelmenin tek gerçekçi çözümü eczaneleri kapatmak ya da sözleşmeyi fesih etmektir. Gerisi olmayacak iştir.
Böyle her konuda kendi kendimizi kandırıp durmayı bırakalım artık.
***
Böyle bir açıklamanın ve çağrının yalnızca tek sonucu olur…
Yöneticiler “biz gereğini yaptık” der, kenara çekilir. Topu size bırakır, rahat eder.
Diğer yandan; bu çağrıyı yapmakla SGK ya “demokratik baskı mesajı” göndermeyi amaçlamışsanız eğer, inanın hiç umursamazlar…
Çünkü; orayı yönetenler eczacıyı ve eczane gerçeğini sizden çok daha iyi biliyorlar.
Bizi iyi tanıyorlar.
İLETİŞİM
0533 218 16 80
Fax: 0216 574 72 69