Geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul Eczacı Odası’ nın Olağan Mali Genel Kurulu’ na katıldım.
Katılımcı sayısı çok azdı.
Öylesine suskun, pusmuş, heyecansız bir hava vardı ki…
Tam tamına “öylesine” den de beter bir kongre haliydi.
Daha salona girer girmez çok canım sıkıldı.
Bir de, o neydi öyle?..
Kongre salonunun bir köşesine çay kahve makineleri konulmuş, sunum ve konuşmalar yapılırken, katılımcılar kalkıp çay kahve alıyorlardı. İlk kez bir kongrede böylesine bir ciddiyetsizliğe tanık oldum.
Çalışma Programı ve Mali Rapor sunumları bittikten sonra çalışma raporları üzerine görüşmelere geçileceği duyuruldu.
Salona söz verildi; derin bir sessizlik hakim oldu.
Kimse söz istemedi.
Kongre başkanı bir katılımcıya dönerek, alaycı bir dille” kimse söz istemiyor, bari sen konuş ta ortalık ısınsın” dedi. Ne büyük bir saygısızlık!
O katılımcı da kalktı konuştu.
Son iki yıldır bu sözcüğü ne çok kullanmışımdır ama yerine de başka bir şey bulamıyorum: Yazık!
Bilenler bilir. İstanbul’ da kongreler katılımcı sayısı az da çok ta olsa heyecanlı, tartışmalı, coşkulu geçerdi.
Ne durumdayız…
Doğrusu o havada konuşma yapmak hiç içimden gelmedi. Oysa bir önceki akşam notlarımı almış, hazırlanmıştım. Kendimce önemli şeyler söyleyecektim.
Dedim ya; hiç içimden gelmedi. İkinci “zoraki” konuşmacının konuşması bittiğinde salondan ayrıldım.
Bu yazdıklarım eleştiri değil gerçeğin tespitidir.
İstanbul Eczacı Odası Yönetimi’ ne önümüzdeki dönemde başarılar diliyorum.
***
Yıllardır avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz; “Bu gidiş gidiş değil meslek örgütlerimizin içi boşalıyor. Bir tür esnaf ve/ veya bürokrat yapılanmasına dönüşüyor” diye…
Gözler görmedi, kulaklar duymadı.
İşte geldiğimiz nokta burası…
Bir daha söyleyeyim:
“Çok yazık!”
***
Son referandum sonuçlarının bir yenilgi ve teslimiyet havası yaydığı çok açık. Kimse bunu inkar edemez.
Son iki üç yazımdan sonra, sağolsunlar, meslektaşlarımdan “seni umutsuz ve yılgın gibi görüyoruz” şeklinde iletiler alıyorum.
Bilmiyorum…
Genel iklim bizi de mi vuruyor?
Doğrusunu isterseniz, içim ve hissedişlerim hiç öyle değil.
Bugüne kadar hiç umudumu kaybetmedim.
Hayatın kendisi mücadeledir. Hep buna inandım.
Karanlığı insanlar kendi elleriyle yaratırlar. Ama ışığı da onlar yaratır.
Koşullar ne olursa olsun her zaman yapacak bir şeyler vardır.
***
Dostoyevski görkemli romanı Suç ve Ceza’ da toplum ve insanlar adına karanlık bir tabloyu anlatır.
Romanın kahramanı Raskolnikov ise her şeye rağmen insanlar adına yapılabilecek bir şeyler olduğuna inanmaktadır.
Gücünü inançlarından ve kendine olan güveninden almaktadır. Karanlığın içinden süzülüp gelecek ışığa her şeyiyle inanmıştır. Çünkü; o her şeye rağmen “insan” olarak kalmıştır.
***
İnsanlık tarihi karanlıklar içinden sıyrılıp gelen seher vakitlerini yazar.
Memleketimiz ve mesleğimiz, yani bizim olanlar için, doğru bildiklerimizi umut ve inançla harmanlayıp, hiç sakınmadan seslendirip, yürüyüşümüzü sürdüreceğiz…
Yüzde ellisekiz olsa ne olacak, kırkiki olsa ne!
İLETİŞİM
0533 218 16 80
Fax: 0216 574 72 69