Horon Senin Neyine ...
Daha çok konuşulacak şu Danıştay kararının analizine devam edelim.
Maalesef biz öğlen yediğimizi akşama unutan bir toplum olduğumuz için bir olay olduğunda tartışmaya sıfır noktasından başlıyor ve santim yol alamıyoruz. Ne ardımıza bakıyoruz ne de önümüze.
Bir de o hemen kamplaşma tutkusu ve önyargılar var ya... Onlar hepten başa bela.
Biraz geriye dönelim...
Yürürlükte olan sözleşme, bundan bir yıl önce, köşeye sıkıştırılan TEB Merkez Heyeti' ne, "ya imzalarsınız, ya da ekrana e- sözleşmeyi koyarım" dayatmasıyla bir geceyarısı imzalatılan sözleşmedir.
Hatta e -sözleşme ekrana konup, yarım saat sonra geri çekilmişti. Sonrasında TEB Yöneticileri ayak üstü sohbetlerde "imza atmaya mecbur kaldık" itirafını da bir çok kişiye açıkça yapmışlardır.
Sözleşme imzalanıp, hoşnutsuzluk yükselince, o dönemde de İstanbul Eczacı Odası Başkanı olan Semih Güngör, kendi üyesinin de altında imzası olmasına rağmen, sözleşme için şöyle demiştir:
"- Bu sözleşme bir utanç belgesidir, ihanet belgesidir, en kısa zamanda yırtıp atacağız"
Daha bir ay önce TEB Genel Kurulu' nda yine Semih Güngör, " SGK sözleşmesini fesh etmeliyiz" demiştir.
Yetmemiştir...
SGK, sözleşmeyi fesh ettikten sonra da:
"...bugünden itibaren yapılması gereken sağlık otoritesinin dümen suyuna girmek, kavgadan kaçmak değil eczacıyı coşturacak, gücünü harekete geçirecek eylem kararlarını biran önce almak ve bugün mücadele bayrağını açmaktır.Türk Eczacıları Birliği tarafından atılması gereken adım SGK tarafından atılmıştır..." demiştir.
***
Hukuk, SGK' nın dilediği gibi bu sözleşmeyi fesh edemeyeceğini göstermiştir.
Tamam.
Ama hukuk bizim de bu sözleşmeyi dilediğimiz gibi fesh edemeyeceğimizi göstermemiş midir?
SGK' nın istediği, bizim istemeye istemeye imzaladığımız bu sözleşmeyi...
Yani Sn. Güngör' ün ifadesiyle bir "utanç belgesine, ihanet sözleşmesine" mahkumuz. Yetmiyor... Bir de üzerine seviniyoruz. Devam ediyor, diye.
Zaten SGK' da süresi olduğu halde hiç düşünmeden "Danıştay' ın kararını aldım, başımın üzerine koydum" demiştir.
***
Bu kararın en çok rahatlattıklarının başında TEB Yönetimi geliyor. Herhalde derin bir nefes almışlardır.
TEB Yönetimi' nin ta başından beri "savaşsam mı, anlaşsam mı" ikilemi arasında gidip gidip geldiğini görmemek için kör olmak gerekiyor.
İşi direnme noktasına getiren eczacının amansız baskısıdır. Bunu görebiliyoruz. TEB' in de kaçacak yeri kalmamıştı. Artık, bir teslimiyet anlaşmasının altına imza atamazdılar. Bu haklarını geçen sefer kullanmışlardı.
Artık ya o yana, ya bu yana zamanıydı.
Başbakan ve SGK Başkanının söyledikleri de artık geri dönülemez noktayı işaret ediyordu.
***
Biraz da alttan alta yayılan/ yaydırılan söylentilere gelelim...
- TEB nasılsa kötü bir sözleşmeyi imzalayacaktı!
- AKP' li eczacılar anlaşacaktı!
- Eczacı çözülecekti!
Bunların hepsi sistemli bir biçimde pompalanan dedikodular.Aynı amaca hizmet eden, farklı çevreler tarafından... Bilerek, isteyerek...
Buna politikada "mazeret ısmarlama" denir.
***
Kafi miktarın çok üzerinde meslek politikacımız var ama bir meslek politikamız yok. Çizgimiz yok...
Bir hak arama süreci ancak bu kadar kötü yönetilebilirdi. Bu kadar ele ayağa dolaştırılabilirdi. Ben yine de meslektaşlarıma güveniyordum. Bu defa izin vermeyeceklerdi. Bu defa farklı olacaktı.
Görebiliyordum...
Hissedebiliyordum...
Şimdi eczacının dışında herkes rahatladı... TEB' de...
Ne diyor, İstanbul Eczacı Odası:
" - Sağlık Bakanlığı' yla görüşelim.."
Sanki görüşülmemiş gibi.
***
Bizim oralarda oynayamadığı halde horona girene çok kızarlar.
Şöyle derler:
"Horon senin neyine! Otur yerine uşağum, otur yerine!"
İLETİŞİM
h.gencosmanoglu@eczacininsesi.com
0533 218 16 80
Fax: 0216 574 72 69