İstanbul son yılların en güzel sonbaharlarından birini, hüznün en güzelini yaşıyor.
Hafif ısıran bir güneş, alabildiğine derin ama uzansan avucuna gelecekmiş gibi masmavi gökyüzü ve toprak kokusu...
Dallarda yapraklar nazlı nazlı sallanıyorlar. "Dökülmesek mi acaba?" der gibiler...
Kuşlar gidiyorlar artık...
***
Geçtiğimiz hafta sonu arkadaşlarla Riva’ daydık.
Öylesine bir öğlen sonrası vakti...
Çay içerken deniz havası soluyalım istedik.
Çaylarımızı kahvelerimizi içtik. Ama bırakıp dönesimiz gelmedi. Güneşin batmasına ramak kalmış. Tam da balık zamanı.
Şimdi bırakıp gitmek olmaz ki...
Hemen oracıkta bir anda "oybirliği" ile kalmaya karar verildi.
Güneşe doğru kurdurduk soframızı. Denizin kokusu üzerimize sinerek geçiyor.
Balıklar söylendi.
Palamutlar yağlanmış. Nefis. Tam ağızda evirip çevirip, bir süre dolandırıp, tadına vara vara yemelik...
Tabi yanında ikişer tek te rakı... Olmazsa olmaz. "Balık ağlar" derler ya! Hakikaten ağlar.
Yeşil salata...
Hem de fesleğenli. Oldum olası bayılırım şu fesleğenin kokusuna.
Ve koyu bir sohbet.
Masamızın etrafını çeviren kedileri de ihmal etmiyorduk o sırada. Sofradan paylarına düşenleri aldılar.
"Başka bir şey ister misiniz?" dedi garson. "Yok, istemeyiz..." dedik, bir ağızla.
***
Dalmışız ki, hem nasıl...
Sohbet en hararetlisinden...
Memlekete, mesleğe dair ne varsa...
Herkesin ağzından çıkan sözcüklerin acelesi vardı. Bir an önce söylenmeliydi.
Sohbetin en lezzetli yerinde Ertan’ ın (Çiftçi) sesiyle irkildik:
"Yahu bir durun! Güneşe bakın. Nasıl da güzel batıyor... Kaçırıyorsunuz!"
Keskin ve çok sert bir emir almış gibi durduk.
Bir solukluk sessizlikten sonra hepimiz yüzümüzü güneşe döndük.
Doğanın o en mağrur, emsalsiz haline...
Yaptığı gösteriyle büyülendik. Kalakaldık öyle.
Güneş denizin hemen arkasından en şımarık haliyle batıyordu. Öyle gösterişli "efe efe" de bir hali var gibiydi...
Sarıyla kızılın oynaşmasını, yavaş yavaş suyun üzerine düşüşünü, denizi örtüşünü soluksuz izledik.
Bittiğinde, akşam çöktüğünde derin bir nefes aldık.
İşte tam da o sırada...
Tam o sırada; "şu anda soluk alıp verebiliyor olmak, bu anı yaşamak ne muhteşem bir ayrıcalık" diye düşündüm.
Bir de Nazım’ ın dizeleri düştü aklıma:
"yaşamak ne güzel şey/ anasını sattığımın/ yaşamak ne güzel şey..."
***
Son yudumlarımızı güneşe ve yaşamı kaçırmayanlara içtik.
Güneşe ve yaşamı kaçırmayanlara...
İLETİŞİM
h.gencosmanoglu@eczacininsesi.com
0533 218 16 80
Fax: 0216 574 72 69