Dr. Ecz. Dyt. Neda TANER
YENİ YILA GİRMEDEN EN YENİLER
Tekrarlayan C difficile enfeksiyonu: İlk Dışkı Mikrobiyata Ürünü Onaylandı
Tekrarlayan C difficile enfeksiyonunun bireyin yaşam kalitesini etkiler ve potansiyel olarak yaşamı tehdit edici olabilir. Tekrarlayan C difficile enfeksiyonu için tedavi seçenekleri sınırlıdır. C difficile enfeksiyonu vakalarının üçte birinin nüks yaşadığı ve nüks yaşayan kişilerin başka enfeksiyonlar için önemli ölçüde daha yüksek risk altında olduğu tahmin edilmekte. İlk nüksün ardından, hastaların üçte ikisine kadarı daha sonra nüks yaşayabilir ve C difficile enfeksiyonu tedavisinde kullanılan antibiyotikler, bağırsak florasını değiştirerek nüks döngüsüne katkıda bulunabilir.
FDA, 18 yaş ve üstü kişilerde C difficile enfeksiyonunun tekrarını önlemek için ilk dışkı mikrobiyota ürününü onayladı. Ferring Pharmaceuticals'dan Rebyota, bir hastada tekrarlayan C difficile için antibiyotik tedavisini tamamladıktan sonra kullanılmak üzere tasarlanmış. C difficile enfeksiyonunun ilk tedavisi için ise endike değil.
Dışkı mikrobiyotasının verilmesi, C difficile enfeksiyonu ataklarını önlemek için bağırsak florasının yenilenmesine yardımcı olur. Rebyota, önceden taranmış, nitelikli donörlerden toplanan insan dışkısından hazırlanan mikrobiyota bazlı canlı bir biyoterapötiktir. Rektal olarak tek bir dozda uygulanır. Rebyota'nın güvenliği ve etkinliği 1000'den fazla katılımcıyla yapılan beş klinik çalışmada değerlendirilmiştir.
Standart bir antibiyotik kürünün ardından, tek seferlik bir Rabyota tedavisi, katılımcıların dörtte üçünde başarılı olmuştur. Katılımcıların üçte ikisi advers olaylar bildirmiştir, olayların çoğu ise hafif ila orta şiddettedir, ishal ve karın ağrısı ise en yaygın bildirilen şikayetler. Rektal yoldan verildiği için, hastaların tedavi almaları konusunda "biraz tereddüt" edebileceği düşünülüyor ancak sağladığı başarı bu dezavantajın çok daha ötesinde görünüyor.
Klinisyenler saç dökülmesi olan hastaları tedavi etmek için giderek daha fazla oral minoksidil kullanmaya başladı. Peki gerçekten mantıklı bir yaklaşım mı?
Düşük doz oral minoksidil, saç dökülmesi problemlerini tedavi etmek için bir alternatif olarak son zamanlarda dermatologlar arasında ilgi görüyor.
Alopesi olarak da bilinen saç dökülmesi, dünya çapında yetişkinlerin %60 ila %70'ini etkileyen dermatologların teşhis ve tedavi ettiği en yaygın kozmetik sorunlardan biri. Ayrıca, çocuklarda saç dökülmesi tüm pediatrist ziyaretlerinin yaklaşık %3'ünü oluşturmakta.
Alopesi için pek çok tedavi seçeneği var. En önemli adım, saç dökülmesinin nedenini doğru bir şekilde teşhis etmek. Androgenetik alopesi mi, altta yatan tıbbi bir neden mi, yoksa kullandıkları bir ilaçla mı ilgili? Androgenetik alopeside, topikal veya lezyon içi steroidler, trombositten zengin plazma, Nutrafol veya Viviscal gibi nutrasötikler kullanabilir ve ardından gerektiğinde saç ekimi yapabilir.
Topikal minoksidil, onlarca yıldır çeşitli saç kaybı tipleri için etkili bir tedavi olarak kullanılmasına rağmen çoğu hasta genellikle maliyet nedeniyle tedaviye zayıf uyum sağlar, kızarıklık, kaşıntı ve iltihaplanma gibi yan etkiler ve kozmetik kaygılar uyuncu azaltan diğer yan etkiler olarak sayılabilir.
Düşük doz minoksidil'e geçiş, bazı hastaların topikal tedaviler kullanmak istememesinden kaynaklı, özellikle saçları yağlandırması en çok öne sürülen sebeplerden biri. Düşük doz minoksidil’in, topikal solüsyon kullanmada zorluk çeken normotansif hastalarda saç kaybının tedavisi için iyi tolere edilen ve etkili bir tedavi olduğu öne sürülüyor. İncelemeler, hastaların günde 0,25 ila 5 mg dozda düşük doz oral minoksidil aldığı çalışmaları içermekte. Yapılan klinik çalışmadaki yanıt oranları değişiyor, ancak çoğu % 65’in üzerinde başarı oranı göstermiş. Saç kaybının farklı türlerinin tedavisi için çalışılmış ve en çok çalışılan durum androgenetik alopesi.
Yüksek dozlar, yani 5 mg/gün alan hastaların, hipertrikoz ve alt ekstremite ödemi dahil olmak üzere daha fazla yan etki yaşadığı bildirilmiş. Kanıtlar, kadınların günde 0,25 ila 2,5 mg gibi daha düşük dozlara ihtiyaç duyduğunu, erkeklerin ise maksimum etkinlik için günde 2,5 ila 5 mg'a ihtiyaç duyduğunu göstermekte. Genellikle önce oral olarak topikal tedavi veya finasterid ile tedaviye başlansa da birinci basamak tedavi olarak kullanılabilir.
Sonuçlar, birden çok ülkede birden çok klinisyen tarafından doğrulanmış. Oral minoksidil, dünya çapında saç dökülmesini tedavi etmek için dermatologlar tarafından halihazırda yaygın olarak reçete edilmekte. İspanya'dan yakın tarihli bir yayın, dermatologların %25'inden fazlasının düzenli olarak düşük doz oral minolksidil reçete ettiğini gösterdi. Avustralya'da da benzer rakamlarla karşılaşıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki klinisyenlerin çoğu artık bu tedavi seçeneğini kullanıyor.
Potansiyel teratojenik etkileri nedeniyle emziren kadınlarda ve hamile olan veya hamile kalmayı planlayanlarda minoksidilden kaçınılmalı. Hastalara düşük dozla başlanıp hastayı her 6 ila 12 haftada bir doz titrasyonu için gözden geçirmek mühim. Yayınlanan çalışmalar güvenli olduğuna işaret etse de düşük doz minoksidil kullanırken, hastalara bunun etiket dışı olduğunu bildirmek önemli.
Yeni araştırmalar, eşcinsel erkeklerin inflamatuar barsak hastalığı riskinin çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Çalışmalara göre, eşcinsel erkeklerde heteroseksüel erkeklere göre enflamatuar barsak hastalığı gelişme olasılığı iki kat daha fazla.
Araştırmacılar, 2002 ile 2022 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'ndeki 58 sağlık kuruluşunda tedavi gören hastalardan alınan verileri değerlendirmiş. Crohn hastalığı ve ülseratif kolit teşhisi eşcinsel erkeklere daha sık konulmuş. Ek olarak, perianal apse, rektal apse ve kolon veya ince bağırsakta striktür dahil olmak üzere perianal hastalığa sahip olma olasılığı daha yüksek bulunmuş. Ayrıca, birden fazla cinsel partnere sahip olmanın yanı sıra korunmasız cinsel temasın da riskleri daha üst düzeye çektiği belirtilmiş.
Dr. Ecz. Dyt. Neda TANER
Kaynaklar