Dr. Ecz. Dyt. Neda TANER
Metformin Monoterapisi: Her zaman değil!
Yeni bulgular, tip 2 diyabetli kişilerde, özellikle tanı anında HbA1c düzeyi yüksek olan hastaların büyük bir kısmında metformin ile terapinin yeterli olmadığını gösteriyor.
Metformin’le tedaviye başlayan 22.000'den fazla hastanın elektronik sağlık kaydı verilerinin analizi, %40'tan fazlasının metformin başarısızlığı yaşadığını ortaya koydu. Başarısızlık ‘18 ay içinde HbA1c'yi %7'nin altına düşürememe veya ek glukoz düşürücü ilaçların kullanımı’ olarak tanımlandı.
Sonuçlar metforminin her durumda birinci basamak tedavi olarak kullanılmasını sorguluyor ve tedaviyi optimize etmek için daha bireyselleştirilmiş bir yaklaşımın gerekli olabileceğini öne sürüyor. Ayrıca çalışmaların risk biyobelirteçleri keşfetmek için bir yaklaşım geliştirilebilmesi açısından da dikkate değer.
Başarısızlık oranları, beyaz ırka nazaran diğer ırklarda daha yüksek görünmekte.
Fakat ortalama HbA1c düzeylerinin ırk grupları arasında farklılık gösterdiğine dikkat etmekte fayda var, Ortalama HbA1c genel olarak %7,7; Afro-Amerikan grubu için %8,1; Asyalılar için %7,9 ve Hispanikler için %8,2 iken, Hispanik olmayan Beyazlar için %7,6.
İncelenen 150 klinik faktör arasında, yüksek HbA1c, metformin başarısızlığının en güçlü belirleyicisiydi ve riskte %7,5 ile %8,0 arasında hızlı bir artış görülüyor. Metformin başarısızlığı ile pozitif korelasyon gösteren diğer değişkenler arasında "komplikasyonlu diyabet", yaş, daha yüksek potasyum, yüksek trigliserit, yüksek kalp hızı ve yüksek hemoglobin yer alıyor. Metformin başarısızlığı ile ters korelasyon gösteren faktörler ise düşük sodyum, düşük albümin ve düşük HDL kolesterol seviyeleri.
Proton Pompa İnhibitörleri: Masum mu?
Araştırmacılar, mevcut kanıtların proton pompası inhibitörlerinin (PPİ) mide kanserine neden olmadığını öne sürdüğünü söylüyor. Çalışma, yaygın olarak kullanılan ilaçlara atfedilen en ciddi yan etkilerden biri hakkındaki tartışmanın çözülmesine yardımcı olabilir.
Bulgular, özellikle uzun süreli PPİ kullanımı endikasyonu olan ve ciddi sağlık sonuçlarını önlemek için kalıcı ve etkili gastrik asit baskılanmasına ihtiyaç duyan tüm hastalar için güven verici görünüyor.
Araştırmacılar, PPİ’lerin enterokromafin benzeri hücreler, mide atrofisi, bağırsak mikrobiyotası ve mide mukozal immünolojisindeki değişikliklerle ilişkili olduğunu farkettikten sonra kansere neden olma potansiyelinden endişe duymaya başladılar.
Gözlemsel çalışmalar ve meta-analizler, PPİ'lerin ile mide kanseri riskinin artması arasında bir bağlantı olduğunu göstermiş. Ancak, PPİ'lerin reçete edildiği altta yatan durum mide kanseri ile zaten ilişkili. Bir başka potansiyel kafa karıştırıcı faktör, henüz teşhis edilmemiş kanserin PPİ'lerle tedavi edilen semptomlara da neden olabilmesi. Ayrıca, hasta davranışının da kanser gelişiminde rol oynayabileceğine dikkat çekmek gerek.
PPİ alan peptik ülserli bir hastayı hayal edelim, aynı zamanda çok sigara içiyor olabilir. Peptik ülseri olmayan ve PPİ almayan bir hastaya göre çok daha fazla alkol alabilir, farklı bir beslenme düzenine sahip olabilir, yüksek düzeyde strese maruz kalma olasılığı daha yüksek olabilir.
PPİ'lerin midenin pH'ını önemli ölçüde artırdığı ve midede tümörleşmelere yol açabileck bir sürecin gelişebileceği biliniyor. Ancak bu tümörler iyi huylu gibi görünüyor. Bazı araştırmacılar H2RA blokerlerinin aslında PPİ'lerden daha büyük bir kanser riski oluşturabileceğini ve birçok klinisyenin PPİ'leri desteklediğini belirtiyor. PPİ kullanımıyla ilgili kemik yoğunluğundaki azalma gibi diğer endişelerin ise sorgulama altında.
Sedef hastalığı kronik ve enflamatuar çok faktörlü bir hastalık, ancak bazı nedenlerden dolayı Sedef hastalığı olan hastalar, alevlenmelerin çok daha yaygın olduğu kış aylarında daha fazla sıkıntı yaşıyor.
Kuru hava, cildin, özellikle üst katmanların nemini kaybetmesine neden olabilir ve bu da kuru, pul pul dökülen cilt ile sonuçlanır. Çalışmalar ayrıca kış mevsimlerinde daha az güneş ışığının da sedef hastalığı alevlenmelerini tetikleyebileceğini göstermekte.
Sedef hastalığı, derinin enflamatuar bir durumudur ve enflamatuar kaskad, stres, diyet ve enfeksiyonlar dahil olmak üzere birçok farklı faktör tarafından tetiklenebilir. Kışın genellikle daha yüksek stres, şeker alımındaki artış ve yoğun grip mevsiminin eşlik etmesi, sedef hastalığının alevlenmesine katkıda bulunabilir. Araştırmacılar, güneş ışığının bazı enflamatuar medyatörleri azalttığını ve böylece sedef hastalığında gördüğünüz enflamatuar kaskadı düzenleyebildiğini belirtiyor. Ayrıca insanlar kışın, cildi kurutan bir faktör olarak daha uzun ve daha sıcak duş alma eğiliminde bu da alevlenmelerin bir diğer nedeni.
Sedef hastalığı tetikleyicileri kişiden kişiye değişir ve en yaygın tetikleyicilerden bazıları stresi içerir. Gevşeme teknikleri, stres yönetiminin bu durum üzerindeki etkisini en aza indirmeye muazzam bir şekilde yardımcı olduğu belirtiliyor.
Giderek daha iyi biyolojik tedaviler geliştiriliyor ve artık umutlu olmak için çok daha doğru bir zaman. Sedef hastalarının işaret fişeklerini izlemek için bir günlük tutabileceği belirtilmekte. Tetikleyicilerin farkındalığı, hastanın ve sağlayıcının hastaya özel bir yaşam tarzı stratejisi geliştirmesine önemli ölçüde yardımcı olabilir. Bu genellikle farmasötik bir ilaca ek olarak kullanılır. Örneğin, alevlenmeler sadece kış aylarında mı oluyor? Alevlenmeye yakın zamanda geçirdiğiniz bir hastalık veya diyetteki bir değişiklik tarafından mı tetikleniyor?
Hastaların özellikle ciltleri ıslandıktan sonra daha yoğun bir nemlendirici kullanmalarını önerilmekte. Ayrıca cildi örtmek ve doğrudan soğuk, kuru havaya maruz bırakmamak da önemli. Evlerimizdeki ve iş yerlerimizdeki bu ısıtılmış hava genellikle daha kuru ve cildinizdeki nem seviyelerini azaltır. Cilt sağlığınızı desteklemek için rutininize bir nemlendirici ekleyin ve kış aylarında su tüketiminizi artırın. Çalışmalar, doğal antioksidanın, etkilenen cilt lekelerinin kızarıklık, pullanma, kalınlık ve toplam yüzey alanı dahil olmak üzere sedef hastalığının ağrılı ve görünür semptomlarını önemli ölçüde iyileştirdiğini buldu. Dermatologların, özellikle soğuk iklimlerde yaşayanlar için hastalarının içinde bulunduğu ortamı değerlendirmeleri ise en önemli nokta.
Dr. Ecz. Dyt. Neda TANER
Kaynaklar