Demokrasiye Kadın Gücü...
Meclis’te kadın oranını artırmak bir amaç değil, bir araçtır. Demokrasiyi gerçekleştirmek, daha güzel bir dünya yaratabilmek için bir araç!
Türkiye’nin şu son otuz yıllık öyküsü, aynı zamanda kadınların verdikleri amansız mücadelenin öyküsü... Sakın yanlış anlaşılmasın, daha önce mücadele verilmedi falan demiyorum. Ancak 70’ler den sonra verilen günü gününe mücadele; feminist kuramların ve söylemin yaygınlaşması; kadın erkek tüm toplumun üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül darbesi sonrasında erkek egemen politikalardan, ideolojilerden farklı politikalar üretilmesi; kadınların insan hakları için, farklı feminist grupların güç birliği etmesi: bu gücün sonraki yıllar içinde örgütlenmesi, kurumlaşma çabaları, daha geniş iletişim ağları kurulması; baskı gruplarının oluşturulması; Medeni Kanun ve Ceza Kanunu değiştirmede üstlenilen aktif ve etkili rol... Bunların tümü kadınların demokrasi mücadelesiyle iç içe gelişti.
Ülkenin geleceğini karartmak isteyen güçlere karşı düzenlenen şu son Cumhuriyet Mitinglerinde de kadınların nasıl öncü rol oynadıklarını hep birlikte gördük.
BAĞIR HERKES DUYSUN!
Hiç ama hiç unutmadım. Bundan tam 20 yıl önceydi. Tarih 17 Mayıs 1987. Yer: İstanbul. Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı. O gün, kadınlar ilk kez, yaygın ve sistematik biçimdeki erkek şiddetine karşı yürüyüşe geçmişlerdi.
“Dayağa Hayır!” yürüyüşü. 12 Eylül sonrasındaki ilk yasal yürüyüştü.
Dayak yüzünden boşanmak isteyen bir kadını, hakimin, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” gerekçesiyle evine geri yollaması bardağı taşıran son damla olmuştu.
O güne dek kadınlara “Kocadır, sever de döver de” diye belletilmişti. O güne dek, dayak atan değil, dayak yiyen kabahatli ya da suçlu sayılırdı. Dayak atmak değil, dayak yemek ayıp sayılırdı... Sanılırdı ki, dayak yemek utanılacak bir şey ve o yüzden susulurdu. Hep susulurdu. Gizlenirdi, saklanırdı!
Sanılırdı ki, “belli kadınlar” dayak yer: Belli sosyo-ekonomik sınıftan, belli geçmişten, belli meslekten, belli eğitimsizlikten, belli çevreden... Sanılırdı ki dayak yemiş – dayak yememiş kadın ayırımı yapılabilir... Sanılırdı ki kadına yönelik şiddet her kadını tehdit etmez!
Bütün bunlara “Hayır” demek için kadınlar bir araya geldiler, müthiş bir dayanışma örneği verip örgütlendiler. Dayak, erkeğin hakkı değil, suçudur dediler!. Kadına yönelik şiddetin, temelde erkeklerin, kadın üzerinden güç ve iktidar sahibi olma tutkusu, çabası olduğunu ortaya koydular! Dayak, iktidar ilişkisinin kurulması ve yeniden yeniden üretilmesi için bir araçtı! Ve “Bağır herkes duysun” dediler.
20 yıl önceydi. Kadınlar öyle bir bağırdı ki, herkes duydu! (Kimilerinin duyması daha çok vakit aldı!) Hemen ardından Türkiye’deki ilk kadın sığınma evi Mor Çatı kuruldu.
Bugün, dayağa karşı kadın dayanışmasının 20. yılında, erkek şiddetine hayır demek için 13 Mayıs Anneler Günü’nde yeniden aynı yerde bir araya geldiler. Haftayı, 20 Mayıs Pazar günü Maçka Parkın’da Kadın Şenliği’yle noktalayacaklar. (Hepinizi bekleriz!) Sayısız kadın kuruluşunun imza attığı çağrılarına bir tümce daha eklediler: “Bağır Herkes Duysun / Erkek Şiddeti Son Bulsun!”
Eğer bu gün hala kadına yönelik şiddet bunca meşru ve bunca yaygınsa, buna yalnızca gelenek, görenek, eğitimsizlik deyip geçemeyiz. Bunun başlıca nedeni, demokratik düzene geçilememiş olmasıdır. Kadınların temsil edilmediği bir demokrasi, eksik bir demokrasidir.
SEÇİM YAKLAŞIRKEN
Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar bugün TBMM’de sadece yüzde 4.36 oranında temsil ediliyorsa.. siz buna demokrasi diyebilir misiniz!.. Bu oranla Türkiye, 189 dünya ülkesi arasında, Kuveyt, Lübnan, Irak, Azarbeycan, Nijerya, Ürdün, Libya gibi ülklelerin ardından ancak 167. sırada yer alıyor. AB ülkeleri arasında ise yüzde 92’lik temsil oranındaki Malta’dan sonra sonuncu sırada... Bunun Türkiye için, demokrasi için ne büyük bir utanç olduğunu vurgulayıp duruyoruz!
Bundan on yıl önce KADER’i (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği’ni) kurduğumuzda, durum daha da utanç vericiydi. Parlamentoda kadın oranı yüzde 2’lerde sürünüyordu.
Bundan 72 yıl önce parlamentomuz, kadın temsilinde dünya ikincisiydi. Çünkü Cumhuriyetin ilk yıllarında yarışa çok geç ve çok geriden katılan kadınlara olumlu ayırımcılık uygulanmıştı. Bugün buna yine ihtiyaç var!
Kısa bir süre önce, KADER çok başarılı bir kampanyayla konunun önemini vurguladı, kamuoyunun dikkatini çekti. Ancak ondan sonraki gelişmeler, AKP’nin yüzüne gözüne bulaştırdığı Cumhurbaşkanlığı seçim süreci, seçimlerin öne alınması, parti birleşmeleri vb.. kampanyanın devamını, sonraki ayaklarını gerçekleştirmelerini engelledi. Şu anda, KADER tüm siyasi partileri, aday listelerinde ilk iki adaydan birinin ve yukarıdan aşağıya her 3 adaydan en az birinin kadın olması için zorluyor.
Öte yandan çeşitli kadın kuruluşları, güç birliği yapıp bağımsız kadın aday arayışlarını da sürdürüyor... Görünen o ki, kadını vitrin olarak kullanmayan, kadına öncelik sağlayan, kadınların taleplerini yerine getiren avantaj sağlayacak.
Şunu herkesin bilmesi gerek: Kadınların temsil edilmediği siyaset, sadece kadınların değil, ülkenin de hiçbir sorununu çözmez, çözemez.
Tamam seçim yasası, yüzde onluk baraj, partilerin işleyişi, hiçbiri demokratik değil! Dokunulmazlıklar, anayasada yıllardır yapılması gerektiği halde yapılmayan değişiklikler! Utanç verici 301. madde! Bunlar halolmadan Meclis’te kadın oranını arttırmak hiçbir işe yaramaz gibi görünebilir! Yanlış! Kadınlar Meclis’e somut talepleriyle, bir şeyleri değiştirmek için geliyorlar!
Unutmayalım ki, Meclis’te kadın temsil oranını artırmak bir amaç değil, bir araçtır. Değişimi gerçekleştirmek için daha güzel, daha yaşanılası bir dünya yaratabilmek için bir araç!
faks: 0212.257 16 50
Zeynep ORAL-Cumhuriyet