Hekimler Eylemde Peki ya Toplum?

Türkiye'nin her yanında çalışan hekimler yarın Ankara'da "Beyaz Eylem" için buluşacak. Şu an durumdan hoşnut olanlar -hizmet alan ya da verenler- çok yakında bunun değiştiğini görecekler. O yüzden hemen ve hep birlikte harekete geçmek gerekli.

BİA (İstanbul) - Yarınki eylemin sloganlarından birisi de "Sağlık Ocaklarımıza Sahip Çıkalım!".

Hekimlerin meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği (TTB), "Toplum sağlığının temel taşları, 50 yıllık birikimimiz sağlık ocaklarımızın kapatılmasına izin vermeyeceğiz" diyor.

Çünkü doktorlar sağlık alanında bir "yıkım"ın yaşandığını düşünüyorlar.

59. hükümetin her gün yeni düzenlemeler gerçekleştirdiği sağlık alanı ve sağlık hizmetlerindeki yıkımın "artık katlanılamaz bir boyuta eriştiği" nitelemesini yapıyorlar ve varolan modeli aslında bu sorunların tümünü ortadan kaldıracak model olarak yeniden öneriyor ve toplumu bu kurumlara sahip çıkmaya çağırıyorlar.

* * *

Peki her gün sağlık hizmeti sunan kurumlara başvuran bir milyona yakın insan bu duruma ne diyor?

Artık "bir emekli vatandaş" olarak dışarıdan baktığımda durumu daha somut ve rahat görebiliyorum:

Herhangi bir "sağlık güvencesi olan", muayene, tetkik ve yazılan ilaçlar için gerekli katkı payını verebilen, kentlerde yaşayan ortalama vatandaş ve bir sosyal güvenlik kurumundan emekli olanlar, dahası bir yolunu bulup "yeşil kart"a sahip olanlar için ortada pek sorun varmış gibi görünmüyor.

Onlar bugün, sıra ve randevu alarak olsa da, herhangi bir "sevk" işlemi gerekmeksizin özel yada kamuya ait kurumlarda verilen sağlık hizmetlerine ulaşabiliyorlar.

Ayrıca tıbbi olarak gerekli olsun olmasın karşılıklı "kazanç kapısı" olduğu için maliyeti şimdilik sosyal güvenlik kurumlarına fatura edilen en "lüks" tetkikleri çok fazla sıkıntıya girmeden yaptırabiliyorlar.

Muayene ve tetkik işlemleri sonucunda sahip oldukları sağlık karnelerine yazılan ilaçları en yakınlarındaki eczanelerden sağlayabiliyorlar.

Gerekirse, "özel hastaneler" de dahil, çok da sıra beklemeden, "mutlak gerekli olup olmadığı tartışılır olsa da" çeşitli cerrahi girişimleri kolaylıkla yaptırabiliyorlar.

* * *

TTB başlattığı "Beyaz Eylemler"in gerekçesini ortaya koyarken; sağlık çalışanlarının "özlük ve ekonomik haklarının geriletildiği" söylüyor.

Peki bu konuda durum nedir?

Eğri oturup doğru konuşalım; sağlık kurumlarında çalışan sağlık çalışanlarına baktığımızda gördüğümüz durum da yukarıda söz ettiğim gruptaki "vatandaş"ın halinden çok farklı değil.

Onların önemli bir bölümü de, en azından "şimdilik" yaşanan durumdan hoşnut. Çünkü adına "performans" denilen bir sistemle, yaptıkları tıbbi işlem ve baktıkları hasta sayısına dayalı olarak çalıştıkları kurumların sağlık güvenlik kurumlarıyla hastaların ödedikleri katkı paylarından oluşan "döner sermaye gelirlerini" bazı çatışmalara sebep olan adaletsizliklere yol açsa da bölüşmekte, devletin onlara verdiği sabit ücretin dışında başka mesleklerde görülmeyen bir "yasal ek gelir"e sahip olmaktalar.

Bazıları bunun da ötesinde "endüstrileşmiş ve ticari tıp sektörüyle", etik dışı olduğu söylenen bir "alış- veriş" içine girerek, kazançlarını, en azından kimi koşul ve olanaklarını daha iyi kılacak şekilde "çaba gösteriyorlar". En azından birden çok yerde günün neredeyse 15-16 saatinde "para kazanmak için" hizmet vermeye çalışıyorlar.

* * *

Tabii ki beri yanda işvereni sigorta primini ödemeyi aksattığı için, uzun süre iş bulamadığı için, kayıt dışı istihdam edildiği için, tarlası, dükkanı, özel işi, sosyal güvenlik primini ödeyecek kadar kazandırmadığı için, bir torpil bulup 'Yeşil Kart' çıkartamadığı için, düzenli geliri ve birikimi olmadığı için, kendisine dayatılan koşullara ve zorlamalara 'eyvallah' demediği için, yan yollara saparak kazanmayı etik ve mesleki kurallara uygun görmediği için, iktidardan yana olmadığı için, bu yanlışlara her zaman her yerde mücadele etmeyi yeğlediği için varolan durumdan hoşnut olmayan, mağdur olan ve sıkıntı yaşayan vatandaşlar, sağlıkçılar, hekimler de var.

İşte onlar TTB ve benzeri "doğruları söyleyen ve itiraz eden" örgütlerin çevresinde toplanıp "sağlıklı yaşam ve sosyal güvenlik talepleri göz ardı edildiği için" hükümeti sağlığın ticarileştirilmesine yol açan uygulamalarından vazgeçirmeye çalışıyorlar.

O nedenle bir uyarı amacıyla 11 Mart'ta Ankara sokaklarında; 14 Mart Çarşamba günü de bunları topluma anlatmak üzere "g(ö)rev"de olacaklar.

* * *

Peki böylesi bir ortamda, bu ülkede ve mevcut koşullarda "yaygın ve ana akım medya" bunlarla ilgili ne yapıyor?

İki temel uygulamaya tanık oluyor ve izliyoruz:

Birincisi tekil ve kişisel örnekleri sergileyerek yaşananları "bireysel yanlışlara ve eksikliklere bağlayan", bu noktada da daha önceden kimin yanında tavır almaya karar vermişse ona göre şekillendirilmiş yayınlarla sağlık alanında yaşanan "trajedi"leri ya da "komedi"leri sergiliyorlar.

İkinci grup ise yaşanan süreçten hiç de "mutsuz olmayan", belki de en çok kazançlı olan özel sağlık kuruluşlarının sahipleri, ilaç ve tıp teknolojisi şirketleri ve onların tarafını açıkça tuttuğunu ifade eden iktidarın sesi ve söylemini yansıtıyor ve bu arada "nemalanmayı" sürdürüyorlar.

Oysa yukarıda "hoşnut olunan" durumları sayarken önemli bir kayıt koyarak "şimdilik" demiştik.

Çünkü bu durum gerçekten de şimdilik, yani şu anda geçerli.

Başka ülkelerdeki benzer uygulamaları bilen, örneklerden haberi olan ve biraz ileriyi görenlerin söylediklerinin gerçekleştiğini görmek için fazla beklemeyeceğiz:

Örneğin 1 Temmuz 2007'de uygulanmasına karar verilen Genel Sağlık Sigortası (GSS) işlemeye başlarsa, sağlık ocakları tümüyle kapanır ve "aile hekimliği uygulaması" ülkenin her yerinde geçerli olursa ve kamuya ait sağlık kurumları tıpkı Sümerbank gibi, Etibank gibi, hepimize ait olan barajlar, elektrik nakil hatları, yollar, köprüler gibi özel sektöre satılırsa yani "özelleşirse" yukarıda saydığımız "hoşnutlukların çoğu", hem vatandaş, hem de sağlık çalışanları için geçerli olmayacak.

Ülkede sağlık alanı gerçekten yangın yerine dönecek! Bundan ise başta şu anda şimdi hoşnut olanlar gelmek üzere herkes etkilenecek.

O nedenle bu yanlış ve haksız gidişe "dur" denilmesi gerekiyor ve bunun da hep birlikte yapılması gerekiyor.

Onun için, medya eğer kamusal bir sorumluluk taşıyorsa ve "kamunun bilgilenme ve haber alma hakkının gereğini yerine getirmek" için varsa TTB ve diğer örgütlerin sağlığa ve sağlık hizmetine ilişkin söylediklerini iyi anlamaları ve bunları halka, topluma anlatmaları gerekmektedir.

Bunun olup olmayacağını anlamak için bugünkü ve yarınki medyaya bir göz atmak sanırım yeterli olacaktır.(MS/EÜ)



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat