Eczaneler iflasın eşiğinde
Türk vatandaşları bir sorunlarını kolaylıkla çözebilirlerse altyapının öneminin genellikle farkında olmaz. Sözkonusu olan sağlık gibi yaşamsal bir olay olsa bile. Bu yüzden geçen hafta Eczacıların gazetelerde çarşaf çarşaf yayınladıkları isyan dolu ilanlar da eminiz ki dikkatinizi çekmedi. Haber bültenlerinde de paparazzi kısmından hemen önce kısa beyanatlarına yer verilebildi zaten. Reçeteyi alıp koştuğunuzda ilaç ve belki de açık bir eczane bulamayacağınız günlere gelmeden konuyu kısaca irdelemek isteriz. Unutmayınız anlatmaya çalışacağımız dertler büyük ilaç şirketleri değil hizmet veren aracı küçük eczanelerin sorunları.
Hükümet iş başına gelir gelmez önerilen “acil eylem planı” çizgisinde girişimlere başlamıştı anımsarsınız. En önemli hedef tüm sağlık sigorta sistemlerini birleştirmekti. Yaşanan tüm sorunlara rağmen gerçekleştirildi. Özetle bu yeni düzenleme çerçevesinde hastalar Sağlık Bakanlığına ve Sosyal Sigortalar Kurumuna ait birinci basamak sağlık tesislerinden ayaktan muayene , tetkik, tahlil ve/veya tedavi için doğrudan müracaatla; belgelenecek acil haller dışında, Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Sigortalar Kurumuna ait tüm ikinci basamak sağlık tesislerine, birinci basamak sağlık tesislerinden sevkle veya belgelenecek acil haller dışında, Sağlık Bakanlığı ve SSK’na ait üçüncü basamak sağlık tesislerine, birinci veya ikinci basamak sağlık tesislerinden sevkle hizmet alabiliyor artık.
Bilginizi tazelemek için belirtelim, birinci basamak sağlık tesislerinin tıbbi tanı ve tedavi için ilk müracaat edilecek kurum tabiplikleri, işyeri hekimlikleri, sağlık ocakları, ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri, sağlık merkezleri, halk sağlığı laboratuarları, 112 acil sağlık istasyonları, SSK sağlık istasyonları ve dispanserleri gibi ayaktan teşhis ve tedavi hizmeti veren yerleri; ikinci basamaktan SSK veya Sağlık Bakanlığı yataklı ve yataksız sağlık tesislerini (eğitim vermeyen genel ve özel dal hastaneleri ve bunlara bağlı semt poliklinikleri); üçüncü basamaktan ise birinci ve ikinci basamakta tanı ve tedavisi yapılamayanların, ileri tetkik, tahlil ve/veya tedavisi için gönderilecekleri SSK veya Sağlık Bakanlığı genel ve özel dal eğitim ve/veya araştırma hastanelerini ve bunlara bağlı semt polikliniklerinin anlıyoruz.
Yeni protokoller amaç açısından oldukça insancıl gibi görünüyordu aslında. SSK kuyruklarının hali malum. Tek partili hükümetin iki bakanlığının anlaşıp sağlık sistemini uniform bir yapıya oturtma çalışmaları kayda değer. Otokontrol kolaylaşır ve devletin devreden çıkması zamanla kolaylaşır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin dominant hale getirilmesi çağdaş sistemlerin bir gereği zaten. Özel hastanelerin devreye girmesi önceden emeklilerinin sahip olduğu haklara bile ulaşamayan kamu çalışanlarına büyük bir rahatlık getirecektir. Seçeneklerin artması rekabeti ve hizmette kaliteyi getirebilir.
Ama ya altyapı…
Hazırlıksız balıklama girilen sistem uçuruma doğru ilerliyor artık. Özellikle bürokratik prosedür konusunda kimse açık konuşmamakta. 1990ların başından beri gelen her yönetim birinci basamak sağlık hizmetlerine önem verileceğini iddia etmiş ama üçüncü basamak hizmetlerine yatırım yapmıştı. Halen personel ve lojistik kapasite yeterli bir birinci basamak hizmetini yürütmekte yetersiz. Dolayısıyla hastaların çoğu yine engeli aşarak doğrudan üçüncü basamak hizmetini talep ediyor. Böylece kendi hastalarına yetişebilmekte aciz kalan kamu sağlık kurumları eklenen SSK’lıların yükü altında eziliyor. Her iki projenin de finans dayanağı tam olarak belli değil. Ödeme sorunları yüzünden hiçbir üniversite hastanesinin kabul etmediği SSK hastalarının ücretini kamu nasıl tahsil edecek bilinmiyor.
Konu geniş olduğu için sadece güncel eczane boyutuna indirgeyelim anlaşılması kolay olsun. SSK hastalarına tüm eczaneler açıldı ve ilk üç ayda 20 milyon ek reçete fatura edildi. Devlet ilk taksiti ödüyor ama devamı bu hızla nereye varır meçhul.
İşte son bildiri: İstanbul, İzmir, Bursa, Antalya, Erzurum, Zonguldak, Trabzon, Mersin, Kastamonu, Kocaeli ve Tokat Eczacı Odaları ortak bir açıklama yaparak, Türkiye’de ilaçtan aslan payını alan ilaç firmaları ve dağıtım tekelleri bir yana bırakılıp sadece eczacıların meslek hakkından daha fazla indirim talep edildiğini bunun ise büyük bir haksızlık olduğunu vurguladılar. 18 ay boyunca tartışılarak, 14 Aralık 2004 tarihinde imzalanan ve ilaç sektörü bileşenlerinin kamuya her birinin ne kadar indirim yapacağını belirleyen, “kamu ilaç alım protokolü” üzerinden bir yıl geçtikten sonra, çöpe atılmak ve sadece eczacıyı mağdur edecek şekilde yeniden düzenlenmek istenmekte. 70 milyon insana ilaç hizmeti veren eczacılar her türlü sıkıntıyı göğüslemekte. Karşılığında, sözleşme hükümlerinde belirlenmiş olan sürede ilaç bedellerini alamamakta. Sözleşme hükümlerine göre, söz verilmiş olmasına rağmen, bazı kurumlardan 45 günde bile ödeme alamamaktalar. SSK’da ise kesilen % 10’larını 7 aydır alamıyorlar.
Yani siz devletle sözleşme yapıyorsunuz. Gelen hastaya ilacını peşin veriyorsunuz. Size şu kadar günde paranızın ödeneceği söyleniyor. Ödenmemesi bir yana ek indirim isteniyor. Sonra siz ödemeyi tahsil edemeyip bir daha ilaç vermem deyince suçlu oluyorsunuz. Çünkü konu sağlık. Siz devlete küsüp hastaya kötü davranamazsınız. Küçük ölçekli bir iş kurmuşsanız ve faturalarınızı uzun süre tahsil edemezken bir yandan da aman ilişkilerimizi bozmayalım diye zorlanarak borç vermeye devam ederseniz ne olur: batarsınız…
Günümüzde sağlık hizmeti yabancı para bazında hesaplanabildiği için genel ülke ekonomisine paralel olarak pahalanmış. Ülke hizmet ve ilacı sübvanse edemez duruma gelmiş. Bütün suçu devlete yüklemeyelim. Önemli nedenlerden biri de hizmeti alanların katkı paylarını yatırmamaları. Yani bir vatandaş son derece cüzi olan SSK primini yatırmaktan yıllarca kaçıyor. Sonra yaşlanınca örneğin bir kalp ameliyatı oluyor. Fatura devlete 7-8 milyar ama hastanın yaşamı boyunca ödediği bunun %1 inden az. Hasta seçimlerde “hastayız, devlet nerede” diye bağırıyor.
İş nereye gider…
Arjantin örneğiyle açıklayalım…
2000li yılların başında ülkedeki koruyucu sağlık hizmetleri ekonomik belirsizlik yüzünden çöküşe girmiş; ilaç firmaları, eczaneler, tıbbi cihaz firmaları alışveriş işlemlerinde ne idüğü belirsiz sorunlar yaşamaya başlamışlardı. Sistem Arjantin parasıyla çalışmayı reddeder hale gelmişti. En büyük ilaç üreticisi Capgen 27 Aralıkta 2001 de yayınladığı bir bildiriyle devlet hastanelerinde kullanılmakta olan ilaçlarının %80ini çektiğini açıklamış ve diğer tıbbi cihaz satıcıları gibi ödemelerin acilen yapılması talep etmişti.
Arjantin Eczacılar Birliği, Farmacias Sindicales, ülkenin tek sosyal güvenlik sistemi olan PAMI şemsiyesi altında hasta kabul etmeyeceğini açıklamıştı. Eczacılar Birliği devletin kendilerine olan borcunun 180 milyon dolara ulaştığını ve daha fazla sübvanse edilemeyeceğini ilan etti. Herkes ilaçlarını ücretlerini peşin ve tamamını ödeyerek alabilir hale geldi sonraları.
Arjantin'in o yıllarda bilinen 155 milyar dolarlık borcunun 6.1 milyar dolarının sağlık sektöründeki ödemeler olduğu saptanmıştı. Bunlar kısa vadede ödenemeyecek gibi görünüyordu.
Gözünüzü korkutmak için değil, sorunun boyutlarının ve aşılmasındaki zorluğun net anlaşılabilmesi için böyle bir örnek verdik.
Ekonomik krizden yeni yeni kurtulmayı bekleyen bir ülke için çok şeyler beklediğimizi düşünebilirsiniz. Dünya Sağlık Örgütünün sağlık hizmeti kalitesi sıralamasında Türkiye'yi 191 ülke arasında 87. göstermesini de doğal karşılayabilirisiniz. Koskoca İngiliz sağlık sistemi çöktü ülkemizin ki dimdik ayakta diye rahat olabilirisiniz. Biz sadece uyarı ve önerilerde bulunmak istiyoruz. İçinizi karartmak gibi bir niyetimiz hiç yok.
Tüm bu sorunların altında yatan ekonomik temel çözülmeden düzelme beklemek manasız. Amacımız alınacak tedbirlerin günlük değil uzun vadeli olması. Bu konuda hükümetin tek partiye dayanmasını bir avantaj olarak görüyoruz. Amerikan Sağlık Bakanlığının bile harcamalarını %2.7 kıstığı bir dünyada işe başlayanlara kolaylıklar dilemekten başka yapacak bir şey kalmıyor. Kriz nedeniyle vatandaş yemeğinden, suyundan, işinden, geleceğinden özveride bulundu ama sağlığını yitirdiği zaman…
Sağlıklı günler dileğiyle…