TEHLİKENİN BÜYÜKLÜĞÜ...
Son bir yılda Türkiye’de sağlık harcaması yüzde 148 artmıştır. IMF 3. ve 4. gözden geçirme raporunda sağlık harcamasındaki bu artışa dikkat çekiliyor ve en az bir buçuk milyar dolarlık tasarruf yapılması öneriliyor. IMF’nin önerisi Osmanlı’nın son yıllarındaki Duyun-u Umumiye direktifi niteliğindedir. Borç batağında, yatırım yapamayan, istihdam yaratamayan, cari açığı sürekli büyüyen bir ülkenin sağlık hizmetini özelleştirmeyi tercih etmesi yanlıştır. Ayrıca devletin otomasyona dayalı güçlü bir kontrol sistemi ve yeterli sayıda nitelikli uzman denetçi kadrosu da yoktur. Sağlıkta standartlar ve maliyet endeksleri oluşturulmamıştır. Bütün bunlar göz önüne alınınca bu sonuç sürpriz olmamıştır.
“Hızlı tren kazası” bu süreci tanımlamak için uygun bir deyim olabilir.
Sağlıkta ve ilaçta piyasa çözümlerinin çok işe yaramadığı, uygulanmış olduğu ülkelerde alınan sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Ekonomisi çok güçlü zengin ülkelerde dahi, örneğin ABD’de nüfusun yüzde 20’si sağlık hizmetine hiç ulaşamamaktadır. Kişi başına 5000 dolara yakın sağlık harcaması yaptığı halde insanları mutlu eden bir sağlık sisteminden söz edilemez. Hizmet alanlar da gelirlerinin önemli bir kısmını özel sağlık sigortasına harcamak zorundalar. Türkiye’de de yanlış bir model tercih edilmiştir. İlaç ve eczacılık alanı da bundan nasibini almaktadır. Eczacılar ilaç hizmetini büyük bir özveriyle ve ayakta kalma mücadele vererek üretiyorlar. Sağlık ve ilaç harcamasında ortaya çıkan büyük artışın sorumluları arasında eczacılar yoktur. Tam aksine bu dönüşümün mağdurudurlar. İlaçta eczacının meslek hakkı azaltılmıştır, üstelik birçok pahalı ilaçta zarar sözkonusudur. Geri ödeme kurumları çeşitli bahanelerle kesintiler yapmakta ve asla vaktinde ödeme yapılmamaktadır. Örneğin yeşil kartlıların ilaç ödemeleri Ocak 2006’dan bu yana ve yine SSK’lıların ilaç ödemelerinin yüzde 10’u 10 aydır yapılmamıştır. Patlayan ilaç harcamasından ilaç endüstrisi ve dağıtım tekelleri siyasi iktidarla beraber sorumludur. Bu süreçte kârlarını katlamışlardır.
2004 Şubatı’nda çıkarılan ilaç fiyat kararnamesi artık herkesin teslim ettiği gibi eczacıların kârını azaltmıştır. AB fiyatları referans kabul edilerek avro cinsinden fiyat verilmiştir. Sözde şeffaf ve Avrupa’nın en ucuzu olacağı iddia edilen fiyat sisteminin aslında hiç de öyle olmadığı ortaya çıkmıştır. En son Sağlık Bakanlığı müfettişleri 200’ün üzerinde ilacın AB’deki referanslarından pahalı olduğunu tespit etmiştir. Yani firmalar doğru beyanda bulunmamışlardır. Aslında bütün girdileri Türkiye’den temin edilen ve Türkiye’de üretilen bir ilacın fiyatı niçin AB’dekilere eşitlensin? Kutu olarak yüzde 60 paya sahip jenerik ilaçların tamamı Türkiye’de üretiliyor. Orijinal ilaçların da büyük bir kısmı Türkiye’de üretiliyor. O zaman “maliyet hesabını yapamıyoruz” diyerek fiyatların AB’ye endekslenmesi nasıl kabul edilebilir?
Son günlerde yaşanan enflasyon artışı ve dövizdeki yükselişin yeni bir ilaç zammını gündeme getirmesi beklenmektedir. Diğer taraftan birçok ilaçta ani ucuzlamalar gerçekleşmekte. Oysa doğru olan kurum iskontoları oranında tek bir ucuzlama yapmaktır. Böylece eczacının üzerinden kamuya verilen ve sağlıklı yürümeyen firma iskontoları ortadan kalkmış olacaktır. Eczacı da hesabını daha kolay yapabilecek ve rahatlayacaktır.
***
Bugünlerde tartışılmakta olan 6197 sayılı eczacılık ve eczanelerle ilgili yasa değişikliği giderek tehlikeli bir hal almakta. Sağlık Bakanlığı’nın en üst düzey bürokratları eczacı ortaklığı diye bir kavramdan söz ediyorlar. Yine kendi ifadeleriyle bu yasanın meclisten nasıl çıkacağını kestiremediklerini söylüyorlar. Boyner grubunun İstanbul Eczacı Odasını ziyaret ederek mağazalarında eczane reyonu açma isteklerini dile getirip bizden görüş istemeleri ve yine Milliyet gazetesinde Yaman Törüner’in birilerinin sözcüsü olarak dünyada zincir eczane sahibi firmaların Türkiye’de de zincir eczane açmalarını önermesi mesleğimiz açısından tehlikeli bir yola girildiğinin işaretleridir. Törüner bu yazısında “… sağlık mevzuatının oluşturulduğu bir devlet biriminde çalışan İ.K.’dan aldığım iletide …” ifadesiyle yazısının kaynağını belirtmiştir. İ.K. kimdir? Yabancı firmalara danışmanlık yapan tanıdığımız bir profesör olmasın?
Gerçekten tehlike büyüktür. Yapılması gereken şey ise, Türk Eczacıları Birliği’nin olağanüstü bir seçimsiz kongre toplayarak bu konuda 23 bin eczacının karşı duruşunu ve kararlılığını ifade eden bir kongre kararı almasıdır. Türkiye’de eczacılığın sonu demek olan zincir eczane sistemini hayata geçirecek yasal değişikliğe karşı eczacıların hangi eylemliliğe girişeceğinin kongrede belirlenmesi ve ilan edilmesi zorunludur.
Saygılarımla…
Ecz. Zafer KAPLAN