— yürütmeyi durdurma taleplidir-
DANIŞTAY ( ) DAİRESİ SAYIN BAŞKANLIĞI’NA
Sunulmak üzere
İSTANBUL NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI’NA
DAVACI : ERTAN ÇİFTÇİ
CEVİZLİBAĞ ECZANESİ
Merkezefendi mah., Gümüşsuyu-Davutpaşa cad., No: 80
34015 Zeytinburnu – İSTANBUL
DAVALILAR : 1- SOSYAL GÜVENLİK KURUMU
Ziyabey cad., No: 6
Balgat – ANKARA
2- TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ
Willy Brandt sok., No: 9
Çankaya – ANKARA
KONU : Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türk Eczacıları Birliği arasında 02.07.2007 tarihinde imzalanarak, imza tarihinden önce 01.07.2007 tarihinden itibaren yürürlüğe giren protokolün tüm eczacıları bağlayan ve hukuka aykırı olan; I ) 1.Taraflar, Konu, Dayanak ve Tanımlar başlıklı bölümün 1.2.2. maddesinin, II ) 3.Uygulanacak Usul ve Esaslar başlıklı bölümünün 3.2.2., 3.2.3., 3.2.11., 3.2.12., 3.2.17., 3.3.4., 3.4., 3.8. ve 3.10. maddelerinin, III ) 4.Ödeme Şartları ve Zamanı başlıklı bölümün 4.3.1., 4.3.2., 4.3.3. ve 4.3.5. maddelerinin, IV ) 5.Cezai Şart Tahsili başlıklı bölümün 5.1. ve 5.2. maddelerinin, V) 6.Cezai Şart ve Sözleşmenin Feshi başlıklı bölümün 6.2., 6.3.1., 6.3.2., 6.3.3., 6.3.10., 6.3.13., 6.3.24., 6.7. maddelerinin ve ayrıca 6.3.25. maddedeki “Kurum müfettişleri veya Kurum yetkilileri tarafından yapılacak inceleme ve denetimlerde” ibaresinin, 6.17. maddedeki “… eczane nezdinde yapılacak olan da dahil olmak üzere, Kurum Başkanlık Müfettişleri veya kurum yetkilileri marifeti ile her zaman incelettirebilir”, ibaresinin, 6.18. maddesindeki “Kurum yetkilileri tarafından eczane içinde yapılacak inceleme ve denetimler…” ibaresinin, 6.3.15., 6.3.26. ve 6.3.30. maddelerindeki “tespit işlemi kurumca yapılabileceği gibi” ibarelerinin, VI ) 7.Protokole İlişkin Usul ve Esaslar başlıklı bölümün 7.8.6. maddesinin iptali ve yürütmesinin durdurulması talebimdir.
AÇIKLAMALAR : Anayasamızın 135. maddesi gereği kurulmuş ve kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olan ve 6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanunu ile kurularak tüzel kişilik kazanmış İstanbul Eczacı Odası’nın 4632 sicil no’lu üyesi olarak Merkezefendi mah., Gümüşsuyu-Davutpaşa cad., No:80 Zeytinburnu / İstanbul adresinde bulunan CEVİZLİBAĞ ECZANESİ’nin sahibi ve mesul müdürüyüm ve çok zor şartlarda faaliyetimi sürdürmekteyim.
6643 sayılı kanunun 39/j maddesinde Türk Eczacılar Birliği’ne verilen kamu kurumları ile protokol imzalama yetkisi gereği, davama konu protokol ve Tip Sözleşme Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türk Eczacılar Birliği arasında 02.07.2007 tarihinde imzalanarak, geçmişe dönük olarak 01.07.2007 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Oysaki protokole bağlı hazırlanan Tip Sözleşmeler eczacılar tarafından 10.07.2007 ile 31.07.2007 tarihleri arasında imzalanmıştır. (İlgili protokolü Ek. 1’de sunmaktayım).
S.S.K.’na bağlı sigortalıların ve Yeşil Kart sahibi kişilerin de serbest eczanelerden ilaç almaya başlamasından sonra kamu kurumları ilacın %90 oranında ilacın alıcısı durumuna gelmiştir. Bu ilaç alımlarının koşulları her sene kamu kurumlarının ve Maliye Bakanlığı’nın, eczacıları temsil eden taraf olarak Türk Eczacıları Birliği ile imzaladığı protokollerle belirlenmektedir. Bu yıl dava konusu protokol, yeni oluşturulan ve S.S.K., Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kurumlarının kendisine devredilmesi nedeni ile Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türk Eczacıları Birliği arasında imzalanmıştır. Dolayısı ile iş bu dava konusu protokol hükümleri tüm eczacıları bağlayan bir nitelik arz etmekte ve tüm eczacılar gibi benim de protokol gereği düzenlenen Tip Sözleşmeyi imzalamama durumum bulunmamaktadır.
İmzalanan protokol maddelerinin eczacılara yönelik ağır hükümler ve hukuka aykırılıklar içerdiği, onların temel hak ve hürriyetlerine, kişi güvenliğine, hukuk devleti ilkelerine aykırı hükümler barındırdığı görülmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumlarının nerede ise ilacın tek alıcısı haline gelmesi, tekel oluşturması ve bu hâkim durum nedeni ile protokol maddeleri ihdas edilirken diğer taraf olan eczacıların hak, hukuk ve menfaatlerinin adeta hiçe sayılması kabul edilebilir bir durum değildir.
T.C. dâhilinde olan vatandaşların sağlık hizmeti alması, sosyal güvenlik kurum ve kuruluşlarının sağlık harcamalarını arttırmakta, bu kurum ve kuruluşların verdikleri cari açıklar maliye ve hazine tarafından karşılanmaktadır. Ancak, sosyal güvenlik kurum ve kuruluşlarına maliye ve hazineden aktarılan bu meblağlar devletin verdiği cari açıklara sebep olarak gösterilmekte, devlete kredi veren IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarınca bu harcamalardan tasarruf edilmesi istenmektedir. T.C. Hükümeti ile sosyal güvenlik kurum ve kuruluşları da kendilerince tasarruf önlemleri oluşturmakta, ancak bu önlemler hem hastaların sağlık hizmetlerine ulaşmasını zorlaştırmakta, hem de yaşamlarını idame ettirebilmek için bu tür sözleşmeyi imzalamak zorunda kalan eczacılara altından kalkamayacakları, ruh ve beden sağlıklarının bozulacağı, tek taraflı olarak (en büyük ilaç alıcısı olmaları sebebi ile) sosyal güvenlik kurum ve kuruluşlarının insafına bırakıldığı sözleşme maddeleri dikte ettirilmektedir.
Takdir edilmelidir ki, eczanelerle sosyal güvenlik kurum ve kuruluşları arasında imzalanan sözleşme, ticari bir sözleşmedir. Her iki tarafın da haklarını koruyacak bir biçimde düzenlenmesi gerekir.
16 sayfadan oluştuğu bildirilen protokol’ün yarısı eczacılara verilecek ceza maddelerini içeren hükümlerden oluşmaktadır. Öyle ki, aşağıda açıklayacağım sebeplerde de görüleceği gibi kurum provizyon sisteminin, kurum çalışanlarının, rapor ve reçete düzenleyen hekimlerin, karne sahibi mükelleflerin hatalarından ve hatta daha da ileri giderek eczacı ve eczane çalışanlarının dışında sahte olarak düzenlenen reçete, kupür ve raporlardan bile eczacıyı sorumlu tutmakta ve cezalandırma yoluna gitmektedir.
Kaldı ki, bu protokolün düzenlenmesine dayanak olan ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 25.05.2007 tarih ve 26532 sayılı resmi gazetede yayınlanarak 15.06.2007 tarihi itibarı ile yürürlüğe giren Tebliğ hükümleri; Sosyal Güvenlik Kuruluna devredilen T.C. Emekli Sandığı, T.C. Bağ-Kur ve S.S.K. mensuplarının nasıl ve hangi koşullarda sağlık hizmeti alabileceğini belirlemesinin yanı sıra, yayınlandığı ve yürürlüğe girdiği tarihlerde henüz imzalanmamış olan, Türk Eczacıları Birliği ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında yapılacak görüşmeler sonucu şartları belirlenecek olan (örneğin, eczacıların ne kadar ıskonto yapacağı, fatura bedeli ödemelerin kaç günde ödeneceği gibi) eczanelerden ilaç alım sözleşmesi olan bu protokolü etkileyen, vesayet altına alan yaptırımlar içermektedir ve ilgi tebliğ hükümleri aynen bu protokolde yer almıştır.
Dolayısı ile bu protokol, davalıların tek yanlı irade açıklamasının ürünüdür.
I ) PROTOKOLÜN, “1-TARAFLAR, KONU, DAYANAK VE TANIMLAR” BÖLÜMÜNÜN 1.2.2. MADDESİ VE HUKUKA AYKIRILIK SEBEPLERİ:
16.05.2006 tarihli 5502 sayılı kanun ile kurulmuş Sosyal Güvenlik Kurumu’na görev ve yetki veren, tüm Sosyal Güvenlik Kurumu üyelerinin emeklilik işlemleri, prim miktarları, emeklilik aylıkları ve sağlık hizmetlerinden faydalanma koşulları ve uygulamaları gibi konularda tek tip uygulamayı sağlayacak olan ve tek çatı uygulaması diye bilinen 5510 sayılı sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanunu, Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptali sonucunda yürürlüğü 09.05.2007 tarihli 5655 sayılı kanun ile 01.01.2008 tarihine ertelenmiştir. Böylece Sosyal Güvenlik Kurumu 5510 sayılı yasa ile kendisine verilecek olan tek tip sağlık hizmeti sunma görev ve yetkilerinden mahrum kalmıştır.
Bu nedenle Sosyal Güvenlik Kurumu dava konusu protokolü yetkisiz olarak imzalamıştır.
II ) PROTOKOLÜN, “3-UYGULANACAK USUL VE ESASLAR” BÖLÜMÜNÜN 3.2.2., 3.2.3., 3.2.11., 3.2.12., 3.2.17., 3.3.4., 3.4., 3.8. VE 3.10. MADDELERİNİN HUKUKA AYKIRILIK SEBEPLERİ:
Protokolün 3.2. maddesinde “reçete muhteviyatı ilaç bedellerinin eczaneye ödenebilmesi için; reçetelerin aşağıdaki özelliklerde olması ve aşağıda belirtilen belgelerin reçete ekinde bulunması şarttır” ibaresi bulunmaktadır.
Protokolün bu bölümünde yer alan iptalini ve yürütmesinin durdurulmasını talep ettiğim maddeleri tek tek irdelersek;
3.2.2. ve 3.2.17. maddeler: Bu maddelerde reçete üzerinde mutlaka “teşhis”in yer alması gerektiği bildirilmektedir. İş bu sözleşmenin tarafı olmayan doktorlara ait sorumluluk da eczacılara yüklenmektedir.
Yasalara göre reçete yazmak doktorların sorumluluğunda olup, hastaya uyguladığı muayene sonucu elde ettiği verileri değerlendirerek teşhisi doğrultusunda gerekli gördüğü ilaçları reçeteye yazar. Eczacının sorumluluğu reçeteye yazılan ilaçların birbiriyle geçimsizliğinin olup olmadığını, yazılan dozların maksimal dozları aşıp aşmadığı kontrol etmek, ilaçların ne şekilde kullanılacağını hastaya anlayacağı şekilde izah etmektir.
Hasta Hakları Yönetmeliğinin, "İlkeler" başlıklı 5. maddesinin (f) bendinde hastanın yaşamına ilişkin olarak gizliliğe hürmet edilmesi ana ilkeler arasında sayılmıştır. Aynı Yönetmeliğin 21. maddesinde mahremiyete saygı gösterilmesi hususunda çok açık ve ayrıntılı düzenleme yapılmıştır. Hasta hakları içinde önemli bir yer tutan mahremiyet ve hasta sırrının korunması ilkeleri reçetelere teşhisin açıkça yazılması ile önemli ölçüde ihlal edilmektedir.
Kimi zaman öyle hastalıklar ortaya çıkar ki bunların işveren, âmir, eczanedeki kalfa, reçeteyi kaydeden memur, vs. tarafından bilinmesi hastayı sosyal olarak rahatsız eden kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilebilecek bir durumdur; Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ile psikiyatrik rahatsızlıklar bu ihlalin tipik örnekleridir. Bazen de hastalığını (örneğin Kanser) hastanın bile bilmemesi gerekebilir. Birçok ülkede sadece sağlık kuruluşunda ve hastanın sadece ve sadece kendisinde kalacak belgelerde hastanın hastalığı ile ilgili ayırt edici bilgilere yer verilmekte, bunun dışında geri ödeme ya da ilaçla ilgili birimlere gönderilecek nüshalarda bu bilgilere yer verilmemektedir.
Salgın hastalıklar ve kimi önemli hastalıkların ihbarı zaten kanun gereğince zorunludur ve anılan hastalıkların tespiti halinde belli bir prosedür içinde ilgili sağlık otoritesine bildirilir.
Ayrıca T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından bu iş için geliştirilmiş ve çağdaş ülkelerde uygulanan ICD-10 kodlama sistemi mevcuttur. Teşhis yerine reçetelerde bu kodlama sistemi uygulanabilir.
3.2.3. madde: “Reçetelerin arka yüzünde; ilacı/ilaçları alan kişinin adı, soyadı ve ‘..... kalem …… kutu ilacı aldım’ ibaresi, hastanın veya birinci derecede yakınının telefon numarası ve/veya adresi, imzası, ilacın/ilaçların reçete sahibi veya birinci derece yakını dışındaki kişilerce alınması halinde ise ayrıca T.C. kimlik numarası, T.C. kimlik numarası olmaması halinde ibraz edilen kimlik belge numarası yer alacak” ibaresini içermektedir.
BU HÜKÜM ECZANELERDEN SAĞLIK HİZMETİ VERİLMESİNİ İMKANSIZ HALE GETİRMEKTEDİR.
Bu hususu bir örnekle açıklamaya çalışayım; Acil olarak ilaç ihtiyacı ile hastanın birinci dereceden yakını haricinde bir kişi, örneğin komşusu veya arkadaşı eczaneye başvurmuştur. Acil bir durum olduğu ve yasal olarak da zorunlu olmadığı için yanına kimlik almamıştır. Bu durumda bu kişiye T.C. kimlik no’su veya kimlik belge no’su belgelenemediğinden ve reçetenin arkasına yazılması mümkün olmadığından ilaç verilemeyecektir. Özellikle nöbetlerde bu duruma çok sık rastlanılmaktadır.
Protokolle getirilen bu zorunluluk, iş yoğunluğunun olduğu saatlerde ve acil durumlarda hastalar açısından angaryaya dönüşmekte, eczacı olarak bizler de protokol hükmü gereği bu bilgileri almak zorunda kaldığımızdan mesleğimizin deontolojisine uygun bir biçimde hastalara kolay ve kaliteli bir hizmet sunamamaktayız.
Her ne kadar kurum, sağlık karnesi üzerinden suiistimali önlemek amacı ile bu hükmü getirmekteyse de, sağlık karnesi verdiği mensuplarının her türlü kimlik bilgilerine haizdir. Sağlık karnesinin usulüne uygun ve gerektiği gibi kullanılması, verilenin (sağlık karnesi sahibinin) ve varsa vasilerinin sorumluluğu altında olan bir husustur. Bu konudaki cezai ve mali sorumluluk da karne sahibine ve varsa vasilerine aittir. Kaybolma ve çalınma durumlarında bir telefonla kuruma bildirildiğinde, kurum provizyon sistemi karnedeki reçeteye yazılan ilaçların eczanelerden karşılanmasını engelleyecektir.
Bu nedenlerle reçete muhteviyatı ilacı/ilaçları alan kişinin kendi beyanı adı, soyadı ve ve ilacı alan kişi rıza gösterirse imzasının alınması yeterli görülmeli, bu madde hükmü iptal edilmelidir.
3.2.11. madde: Bu madde “endikasyon uyumuna bakılacak durumlar”ı ifade etmektedir.
Bu ifade ile sözleşmenin tarafı olmayan hekimlere ait sorumluluk da eczacılara yükletilmektedir. Reçete yazmak hekimin sorumluluğunda olup, reçetede yazdığı teşhis ile bu teşhise uygun ilaçların yine aynı reçeteye yazılması yasal olarak hekimin ilgi alanı ve yetkisindedir. Bazı durumlarda hastanın hastalığını bilmesi istenmeyebilir (örneğin; kanser). Bu durumda hekimler reçetenin teşhis bölümüne hastalığın adını açıkça yazmaktan imtina ederler.
Kaldı ki ilaçlara endikasyon ilacın jenerik ismine değil, ilacı imal eden veya ithal eden firmanın talebi üzerine o firmanın ilacının ticari ismi belirtilerek T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından verilmektedir. Bu nedenle aynı etken maddeyi, aynı miktarda ihtiva eden, aynı farmasotik forma (tablet, kapsül, ampul v.b.) sahip ve kurumun provizyon sisteminde eşdeğer görünen ilaçların prospektüslerinde endikasyon farklılıkları oluşmaktadır.
Protokolün sözleşme süresi içersinde ilaç firmalarının Sağlık Bakanlığı’na endikasyon ile ilgili yaptığı başvurular ve bu başvuruların kabulü nedeni ile protokolün bu maddesinde belirtilen listelerdeki ilaçlar devamlı değişmekte ve eczacılar tarafından takibi imkânsız hale gelmektedir.
3.2.12. madde: “SUT’un (12.3) numaralı maddesinin beşinci paragrafı doğrultusunda temin edilen ilaçlar için, reçete bilgilerinin (reçetenin tarihi, protokol no, ilaç adı, dozu ve kullanım miktarı) yer aldığı raporun ön ve arka yüz fotokopisi, reçetenin bilgisayar çıktısına eklenecektir. Bu rapor, bu protokolün uygulanmasında reçete hükmünde olup reçete ve reçete karşılanmasıyla ilgili tüm hükümlere tabidir” ibaresini içermektedir.
Bu hüküm gereği SUT’un 12.3/5 maddesinde* belirtilen hastalıkları bulunan hastalar, kendilerine düzenlenen Sağlık Raporunda isimleri ve kullanım dozları yazılı ilaçlar için bir kez doktora giderek Sağlık Raporunda yazılı ilaçlar ve kullanım dozları doğrultusunda reçete düzenletecekler, bu reçete bilgileri de eczacı tarafından raporun arkasına yazılacak hem eczacı tarafından, hem de hasta tarafından imzalanacaktır. Bu işlemden itibaren hasta Sağlık Raporunda yazılı ilaçlarını reçete ettirmek için bir daha doktora gitmeyecek, ilaçları bittikçe eczaneye gelerek üçer aylık sürelerde ilaçlarını temin edecektir. Bu verilen ilaçlar her defa eczacı tarafından Sağlık Raporun arkasına yazılacak, eczacı ve hasta tarafından imzalanacaktır. Bu Sağlık Raporunun ön ve arka fotokopisi, kurum provizyon sisteminden alınan çıktı ve ilaçların kupürleri ile barkod etiketleri kuruma fatura edilecektir.
Bu madde hükmü ile doktorların hastayı gözlemleme ve reçete yazma hakları ellerinden alınmaktadır.
Nitekim geçmiş dönemlerde de Sağlık Raporu olan hastaların ilaçlarının, doktor ve eczacı hizmeti yok sayılarak kurum tarafından kargo firmaları ile hastaya ulaştırılması gündeme gelmiş, eczacıların ve doktorların gösterdiği tepki ile vazgeçilmişti.
Bu madde hükmünün uygulanması ile bu sene hasta üzerinde doktor kontrolünü devre dışı bırakan sistem, gelecekte hasta ve ilaç üzerinde eczacı kontrolünü de devre dışı bırakmanın temellerini atmaktadır.
İlacı olmazsa olmaz bir ürün olarak değil de demir, çimento gibi bir malzeme olarak gören zihniyetin engellenmesi amacı ile bu maddenin iptali gerekmektedir.
*Resmî Gazete 25 Mayıs 2007 CUMA – Mükerrer Sayı : 26532
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİ
12.3. Hasta katılım payından muaf ilaçlar
5. Paragraf: Tebliğ eki EK-2 listesinde yer alan tüberküloz, kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı, disritmiler, arteriyel hipertansiyon, kardiyomiyopati, solunum sistemi hastalıkları, diabetes mellitus, kronik nörolojik hastalıklar ve glokom tedavisinde kullanılan ilaçlar, etken madde adının belirtildiği ilaç kullanım raporuna dayanılarak, özel hükümler saklı kalmak kaydıyla herhangi bir hekim tarafından reçete edilmesi ve eczane tarafından reçete bilgilerinin (reçetenin tarihi, protokol no, ilaç adı, dozu ve kullanım miktarı) rapor arkasına işlenmesi halinde, işlenen reçetede belirtilen etken madde dozu ve günlük kullanım dozu esas alınarak rapor süresi boyunca tekrar reçete edilmesine gerek olmaksızın, en fazla üçer aylık miktarda sözleşmeli eczanelerden temin edilebilir. Etken maddenin miktarı ve/veya kullanım dozu değişikliği gereken hallerde yeniden reçete düzenlenecektir. Eczaneler, reçete olmaksızın vermiş oldukları ilaçların veriliş tarihini, adını ve miktarını rapor arkasına işleyeceklerdir. Ayrıca rapor arkasına, hastanın ilaçları aldığına dair imzasının alınması ve eczane kaşesinin basılması zorunludur. Bu işlem müracaat edilen her eczane tarafından, rapor süresince, her ilaç verilişinde tekrarlanacaktır. Raporun ön ve arka yüz fotokopisi reçetenin bilgisayar çıktısına eklenecektir.
3.3.4. madde: Geçmiş yıllarda imzalanan sözleşmeler gereği tüm eczanelerin kurumlara eşit biçimde ıskonto yapmaları düzenlenmişti. Geçen senenin ve bu senenin protokollerine ise eczacıların bir evvelki sene yaptıkları KDV hariç brüt satış hasılatı üzerinden ve bu protokolün 7.8.6. ve 7.1. maddelerinde de belirtilen ve protokolün 2 no’lu ekinde yer alan belgenin eczacının bağlı bulunduğu vergi dairesine onaylatılması suretiyle kanıtlamaları istemi ile kategorilere ayrılmaları, bu kategorilere göre % 3’den, % 4,5’a kadar ıskonto yapmaları düzenlenmiştir. Düzenlemenin hukuka aykırılık sebepleri;
A- ECZACININ BU SENE YAPACAĞI ISKONTO ORANLARININ BELİRLENMESİNDE 2006 YILI KDV HARİÇ BRÜT SATIŞ HÂSILATI BAZ ALINMIŞTIR.
Bu durum geçen yıl elde edilen hâsılatın, bu sene de elde edileceği varsayımına dayanmaktadır. Tebliğ ve protokol ile tesis edilen mevcut hukuki durum, eczacının geçen yılki hukuki durumuna geriye yürütülerek, kazanılmış haklarına tecavüz etmektedir.
Eczacının geçen yıl elde ettiği hasılatın bu sene de elde edileceği varsayımına dayanan düzenlemenin ne kadar yanlış olduğu hususunu örneklersek; Eczacının eczanesine yakın başka bir eczanenin açılması, eczaneye yakın ve reçete potansiyeli olan bir sağlık kurum ve kuruluşunun kapanması, kurumla sözleşmesinin fesih olunması veya belli bir süre askıya alınması vb. durumlarda eczacı bu seneki hasılatının büyük bir kısmını kaybedecek ve kurum mensuplarına ilaç verirken geçen senenin hasılatı baz alındığından son derece haksız bir durum ortaya çıkacaktır. Bu durumun Anayasamızın 2. maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti prensibine açıkça aykırı olduğu görülmektedir. Bu durumun kişi güvenliğine, istikrara ve geriye yürümezlik ilkelerine aykırı olarak eczacılara maddi yük getirdiği tartışılmazdır.
B- ANAYASANIN EŞİTLİK VE GENELLİK İLKESİNE AYKIRI DÜZENLEME YAPILMIŞTIR.
Eczacılık mesleğine mensup olanlar arasında bir kademelendirme yapılmıştır.Üstelik 2006 yılı KDV hariç satış hasılatı 240.000 YTL olan eczacı %3 ıskonto yaparken, 2006 yılı KDV hariç satış hasılatı 240.001 YTL olan eczacı %3,5 ıskonto yapacaktır.
Örnekte görüldüğü gibi KDV hariç kazançları arasında sadece 1 YTL fark olan iki eczacının arasında böylesine bir fark yaratılması büyük bir eşitsizliğe sebebiyet verecektir.
Diğer taraftan eczanenin brüt satış hasılatının baz alınarak yapacağı ıskontonun belirlenmesi son derece haksız bir durum ortaya çıkarmaktadır. Brüt hasılat üzerinden ıskonto yapıldığında eczanenin giderleri ve karşıladığı ilaçların karlılığı hiç dikkate alınmadan hasılatı aynı kategoride olan eczacıların aynı ıskontoyu yapması durumu ortaya çıkmaktadır. Oysa eczanenin gelirleri ilaç fiyat kararnamesi gereği perakende satış fiyatı üzerinden belirlenen karlılık oranlarına* bağlı olup, giderleri de eczanenin konumuna, çalıştırdığı personelin niteliğine göre büyük değişkenlikler göstermektedir. Bu da aynı kategoride yer alan eczaneler açısından bir eşitsizlik oluşturmaktadır.
Eczacılık mesleğini icra etmenin koşulları 6197 sayılı kanun ve bu kanuna dayanarak çıkarılan yönetmelik ile açıkça hüküm altına alınmış olup, eczacıların hâsılatlarına göre kademelendirilip farklı yükümlülüklere tabi tutulmuş olmalarının yanı sıra, bu maddedeki düzenlemenin de yukarıda arz ettiğim biçimde büyük haksızlıklara yol açacak biçimde yapılandırılması Anayasamızın 10. maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bu uygulamanın hukuken kabul edilemez olduğu tartışılmaz biçimde ortadadır.
*Resmî Gazete 30 Haziran 2007 CUMARTESİ Sayı : 26568
BAKANLAR KURULU KARARI |
Karar Sayısı : 2007/12325 Ekli “Beşeri İlaçların Fiyatlandırılmasına Dair Karar”ın yürürlüğe konulması; Sağlık Bakanlığının 1/6/2007 tarihli ve 31014 sayılı yazısı üzerine, Bakanlar Kurulu’nca 12/6/2007 tarihinde kararlaştırılmıştır. BEŞERİ İLAÇLARIN FİYATLANDIRILMASINA DAİR KARAR |
Kâr oranları
MADDE 7 - (1) Ürünlerin perakende satış fiyatı belirlenirken uygulanacak depocu ve eczacı kâr oranları, aşağıdaki şekilde uygulanır. Fiyat Değerlendirme Komisyonu, Türkiye İstatistik Kurumunun bir önceki yılın yıllık kimyasal maddeler, ürünler ve suni elyaflar üretici fiyatları ve tıbbi ürünlerin son üç yıllık toplam satışlarının dağılımına ait verileri dikkate alarak bu oranları yeniden belirlemeye yetkilidir.
Depocuya satış fiyatının; |
Depocu kârı (%) |
Eczacı kârı (%) |
10 YTL'ye kadar olan kısmı için (10 YTL dahil) |
9 |
25 |
10- 50 YTL arasında kalan kısmı için (50 YTL dahil) |
8 |
24 |
50-100 YTL arasında kalan kısmı için (l00 YTL dahil) |
7 |
23 |
100-200 YTL arasında kalan kısmı için (200 YTL dahil) |
4 |
16 |
200 YTL üstünde kalan kısmı için |
2 |
12 |
C- ECZACILAR SOSYAL GÜVENLİK KURUMLARINA GELİR BEYAN ETMEK DURUMUNDA BIRAKILMIŞTIR.
Şahısların brüt hâsılatlarını beyan etmek durumunda oldukları merci kanunlarca belirlenmiştir. Yaptıkları bu hâsılat uyarınca kendilerine getirilen mali yükümlükler karşısında Vergi Mevzuatı Hükümlerine tabidirler. Bir hukuk devleti açısından düşünüldüğünde, eczacıların hâsılatlarını ve ödedikleri vergiyi anlaşma yapabilmek için Sosyal Güvenlik Kurumuna beyan etmek zorunda bırakılmasının ve bu hâsılat üzerinden mali yükümlülük getirecek biçimde düzenleme yapılmasının kabul edilebilir bir tarafı bulunmamaktadır.
İlacın alıcısının %90 oranında kamu kurumları olduğu ve dava konusu protokolün de esasen bu hâkim ve tekelci durum göz önünde bulundurularak ihdas edildiği düşünüldüğünde, eczacının Sosyal Güvenlik Kurumu ile anlaşma yapabilmek için 2006 yılı satış hasılatını ve ödediği vergiyi bu kuruma beyan etmek durumunda olmasının, protokol ve Tip Sözleşme ile böyle bir yükümlülüğün getirilmesinin Anayasamızın 161. maddesine ve gerekse sözleşme özgürlüğüne dair 48. maddesine aykırı olduğu açıktır. Kurumla sözleşme yapmanın, hiçbir yasal dayanağı olmaksızın ancak bu kuruma 2006 yılı hasılatının beyan edilmesi şartına bağlı tutulması, eczacıların sözleşme yapma özgürlüğünü kısıtladığı gibi, mahremiyetimize yönelik ve en temel insan haklarına da hukuk dışı bir müdahale anlamına gelmektedir.
D- BU MADDEDEKİ DÜZENLEME İLE PROTOKOL HÜKÜMLERİ ÇELİŞKİ ARZ ETMEKTE VE KENDİ HÜKÜMLERİNE AYKIRI DÜZENLEME GETİRMEKTEDİR.
Bu madde hükmü reçetesini yüksek ıskonto yapan eczaneden karşılayan hastanın daha az katılım payı ödemesine yönelik düzenleme yaparak bizzat kendi hükümlerine aykırı ve çelişki yaratan hükümler içermektedir.
Örneklersek; %11 imalatçı kurum indirimi olan ve perakende satış fiyatı 100 YTL olan ilaçta (veya ilaçların toplam tutarında), %20 katılım payı ödeyen (çalışan) bir hasta, %3 ıskonto yapan kategorideki eczaneden ilacını/ilaçlarını alırsa 17,27 YTL katılım payı öderken, %4,5 ıskonto yapan eczaneden ilacını/ilaçlarını alırsa 17,00 YTL katılım payı ödeyecektir. Bu durum hastalar arasında da ilaçlarını aldığı eczaneye göre farklılık ve eşitsizlik yaratacaktır.
Protokolün 2006 yılı hâsılatlarına göre eczacıları kategorilendiren ve az ciro yapanın hastaya daha az eczacı ıskontosu yapacağı yönünde getirdiği düzenleme esasen tam tersi bir sonuca yol açarak eczacılar arasında haksız rekabete neden olmaktadır. Geçen sene düzenlenen protokol hükümlerinde de yer alan bu düzenleme ile; ilaç fiyatı üzerinden önce imalatçı kurum indirimi ve eczacı ıskontosu düşülmekte, daha sonra da hastanın konumuna göre %10 (emekli) veya %20 (çalışan) hasta katılım payı belirlenmektedir. Dolayısı ile bu durumu hesaplayan ve daha az katılım payı ödemek isteyen hastalar reçete muhteviyatı ilaçlarını %4,5 eczacı ıskontosu yapan ve genelde reçete yazılan sağlık kurum ve kuruluşları yanında bulunan eczanelerden karşılamaktadır. Böylece düşük ciro yapan ve az kazanan eczacıyı korumak amacı sadece görüntüde kalmakta ve hastalar yüksek ciro yapan ve daha hasta katılım payı alan eczaneleri tercih etmektedir.
Protokol, Türk Eczacıları Deontoloji Tüzüğünün 8. maddesinde yer alan “Eczacı mesleğin şeref ve haysiyetine aykırı olarak açık veya gizli herhangi bir şekilde hileli ve muvazaalı anlaşmalarla veya hediye vermek yoluyla satış yapamaz ………, hastanın dilediği eczaneyi seçmesine engel olamaz” şeklindeki hükmüne açıkça aykırıdır.
(Durumun daha iyi anlaşılması için bir tablo yardımı ile Ek.2’de açıklıyorum.)
Ayrıca ilginçtir ki; Eczaneler arasında haksız rekabeti önlemek amacı ile protokolün “6- Cezai Şart ve Sözleşmenin Feshi” bölümünün 6.3.15.’inci maddesi ilaç katılım payını tahsil etmeyen veya iade eden eczacılara, ilk tespitte tahsil edilmeyen katılım paylarının 5 katı tutarında, tekrarı halinde 10 katı tutarında cezai şart uygulanmasını ve sözleşmesinin fesih edilerek 6 ay süre ile sözleşme yapılmamasını öngörürken, bizzat bu hükmü ihlal eder nitelikte düzenleme yaparak, yüksek ıskonto yapan eczaneden ilaçlarını temin eden hastaların daha az katılım payı ödemesine matuf hükme yer vermiştir.
Görüldüğü üzere yukarıda arz ettiğim protokol hükümleri birbirine aykırı ve çelişkilidir. Bir yandan hastadan katılım payını almamak veya katılım payını iade etmeyi fesih sebebi saymakta, ancak % 4,5 ıskonto (ya da yüksek ıskonto) yapan eczaneden ilaçlarını temin eden hastaların fiilen daha az katılım payı ödemesini temin etmektedir. Bu durum yukarıda açıklamaya çalıştığım biçimde haksız rekabete neden olmakta ve bu hesaplamayı yapan hastalar daha yüksek ıskonto yapan eczaneleri tercih etmektedir.
Hukuki açıdan bu maddelerin birbiri ile çelişki arz ettiği görülmektedir.
3.4. madde: “SUT hükümlerine göre eczane tarafından, kapsamda sayılan kişilerden Kurum adına tahsil edilen poliklinik muayene katılım payları, eczanenin alacağından mahsup edilir ve kalan tutar eczaneye ödenir” ibaresi yer almaktadır.
Kurum kendisinin ya da muayeneyi yapan sağlık kuruluşunun yapması gereken işi kendi adına eczacılara bila ücret yaptırmaktadır. Bunun adı angaryadır. Hiç kimse kendi işini metazori, tehditle ve hakkını ödemeden başka birine yaptıramaz.
Ayrıca, eczacılar tarafından kurum adına tahsil edilen bu ücret, kuruma fatura edilmiş eczane alacağı ilaç bedelinden mahsup edilmektedir. Ancak, eczaneye ödemeyi kredi kartı ile yaparak ilacını alan kişilere Vergi Usul Kanunu hükümleri gereği kredi kartından çekilen tutar üzerinden yazar kasa fişi, perakende satış fişi veya fatura düzenleyerek vermek zorundayız. Bu nedenle eczacı tarafından kurum adına tahsil edilen muayene katılım payı alacağından mahsup edildiği için hem kuruma fatura kesmekte, hem de ilacı alan kişiye satış belgesi (fiş, fatura) vermesi nedeni ile aynı para için iki kez vergilendirilmektedir.
Yani eczacı hem bedavadan kurum adına tahsilâtçı gibi çalıştırılmakta, hem de kasasına girmeyen paranın iki kez gelir vergisini, KDV’sini ve ek vergilerini vermektedir.
3.8. madde: Bilindiği gibi Sosyal Güvenlik Kurumları ucuz eşdeğer ilaç uygulaması kapsamında ilaç alımı yapmaktadır. Şahsım da bu uygulamayı pek çok açıdan tasvip etmekteyim.
Ancak bu maddede yer alan “Reçete sahibinin/ilacı alan kişinin, eşdeğer ilaç uygulanmasında SUT’da belirlenen yüzdelik dilimin üzerinde olan ve hekim tarafından reçeteye yazılan ilacı, eczane tarafından reçetede yazılı ilaç yerine eşdeğer ilaç alınabileceği hususunda bilgilendirmesine rağmen kendi isteği doğrultusunda almak istemesi halinde, eczane tarafından reçete arkasına ‘kurumca bedeli karşılanan ilaç yerine reçetede yazılı ilacı kendi rızam ile fiyat farkı ödeyerek aldım. Fark bedelini Kurumdan geri talep etmeyeceğim’ ifadesinin yazdırılarak reçete sahibince imzalanması veya bu ifadenin yer aldığı kaşenin basılarak ilacı alan kişi tarafından adı, soyadı yazılarak imzalanması kaydıyla fark alınarak reçetede yazılı ilacın verilmesi mümkündür.” ibaresi eczanede ilacın hastaya sunumunu zorlaştırmaya ve vakit kaybı oluşmasına neden olmaktadır.
Genel ve basit bir hukuki kaide, bir sözleşmenin ancak taraflarına sorumluluk yükleyeceği ve sözleşmeye taraf olmayan kişilere herhangi bir sorumluluk getiremeyeceği hususudur. Yukarıdaki ifade gereği eczacı ancak, ilacı alan kişiye belirtilen ibareyi yazmayı ve imzalamayı kabul ettiği taktirde reçetede yazılı ilacı verebilecektir. İlacı alan kişi bu ibareyi yazmayı kabul etmezse ancak ucuz eşdeğer ilacı alabilecektir.
Fiyat farkını ödemeyi kabul ederek reçetedeki doktorun yazdığı ilacı almak isteyen hastadan “fark bedelini kurumdan geri talep etmeyeceğim” diye beyanat istemek eczacının görevi olmadığı gibi mesleğin deontolojik ve etik kurallarına da aykırıdır. Zira bazı durumlarda reçetede yazılı ilacın aynısını almak hastada psikolojik bir iyileşmeye ve tedavi süresinin kısalmasına yol açmaktadır. Her ne kadar eşdeğerinin de aynı faydayı göstereceği hastaya anlatılsa dahi hasta reçetede yazılı ilacın aynısını almakta ısrar etmekte ve bu onda psikolojik olarak tedavi sürecine daha çabuk cevap vermesine, hızla iyileşmesine neden olmaktadır. Bu durum da bilimsel olarak kanıtlanmış bir husustur.
Ayrıca hastadan veya ilacı alan kişiden “fark bedelini kurumdan geri talep etmeyeceğine” dair beyanı eczacı hangi sıfatla isteyecektir. Eczacı Kurumun personeli değildir. Bu başlı başına bir sorundur. Zira konu tamamen Kurum ile sigortalılar arasında bir mesele olup, eczacılar Kurumu temsil yetkisine sahip değildir. Hasta aradaki fiyat farkını ödeyerek almak isterse –ki bu onun en doğal hakkıdır-, hemen ilacını alarak şifa bulmak isteyen hastadan fark bedelini kurumdan geri talep etmeyeceğine dair bir beyan almaya çalışmak onun hak arama özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelmektedir. Bu işte eczacı aracı kılınmak istenmektedir.
Durumu Yüksek Mahkemenizin bir kararı ile örneklendirmek isterim. (Kaynak: DKD Sayı 109, Yıl 35-2005, Sayfa 177). Özetle; Kurumun hipertansiyon hastası olan davacının “sildenafil” jenerik isimli ilacın bedelini ödememesine karşı açtığı davadır. Bu davada Yüksek Mahkemenizce 657 sayılı kanunun 209. maddesi uyarınca ilacın bedelinin ödenmesi yönünde karar verilmiştir. Benzer bazı durumlar vardır ki, hasta o an için ilacı farkını ödeyerek almak ve sonra yargı yolu ile hakkını aramak isteyebilir ve örnek kararda olduğu gibi yargı onun haklılığına da karar verebilir. Ancak, protokolün arz ettiğim hükmü onun bu hakkını elinden almaya çalışmaktadır.
Hukuk garabeti olarak adlandırılabilecek bu durum karşısında, Sosyal Güvenliğin Asgari Normları hakkında 102 no’lu sözleşme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslar arası ve ülkemizce de imzalanan hukuki metinlerden söz etmek, sağlığın ve sosyal güvenliğin anayasal, vazgeçilmez insan hakkı olduğundan söz etmek protokolü hazırlayarak imza altına alan kişiler nezdinde lüks olmaktadır.
3.10. madde: Bu maddede “Bu protokol gereği iade edilmeyen, iade edildiği halde düzeltilmeyen reçetelerin SUT’da belirtilen reçete düzenleme ve ilaç yazılım esaslarına uymadığı tespit edildiğinde reçete/ilaç bedelleri ödenmez. Ayakta ve yatarak tedavilerde, SUT’da öngörülen tedavi sürelerine uygun olmayan miktarda ilaç içeren reçetelerin verilmesi halinde, SUT’da belirtilen tedavi süresine karşılık gelen miktarın bedeli ödenir. Bedeli ödenmeyen ilaçlara ait kupürler iptal edilir ve eczaneye iade edilmez” ibaresi yer almaktadır.
SUT’da belirtilen ilaç verilmesi ile ilgili bazı hükümlerin değişik yorumlara neden olacak şekilde düzenlenmesi ve kurum provizyon sisteminin onay vermesi nedeniyle eczane tarafından hastaya doktorun reçetede yazdığı ilaçlar, reçetede yazılı miktarlarda verilmektedir. Ancak, kurum reçete kontrolörleri maddede yazılı nedenleri bahane ederek ilaçların/reçetenin bedelini ödememek yolunda görüş bildirmekte, kurum tarafından da reçete/ilaç bedeli ödenmemektedir.
Burada hastanın bir mağduriyeti yoktur, çünkü ilaçlarını almış ve kullanmıştır. Kurum kendince mağduriyetini gidermiştir, çünkü ilaçların/reçetenin parasını ödememiş, eczacının alacağından kesmiştir. Doktorun yazdığı, hastanın da alıp kullandığı ilaçların kupürlerini eczaneye vermemiş, imha etmiştir.
Eczacının bu durumda zararını muhasebeleştirebilmesi ya da bu nedenle mahkemeler vasıtası ile hakkını arayabilmesi amacıyla Kurumun bu durumu belgeleyen ve Maliye tarafından da kabul gören bir belgeyi ve kupürlerin imha edildiğine dair tutanak örneğini eczacıya vermesi gerekmektedir.
Sözleşmenin tarafı olan eczacıya bu güvenceyi vermeyen ilgi maddenin iptali gerekir.
III ) PROTOKOLÜN, “4- ÖDEME ŞARTLARI VE ZAMANI” BÖLÜMÜNÜN 4.3.1., 4.3.2., 4.3.3. VE 4.3.5. MADDELERİ HUKUKA AYKIRILIK SEBEPLERİ:
4.3.1. madde: Bu maddede “reçetelerin kontrol aşamasında her hangi bir kritere bağlı olmadan ve manuel müdahale olmaksızın provizyon sistemince sadece bir sefer basit örnekleme yöntemi ile seçilerek çıktı alınır” ibaresi yer almaktadır.
Örnekleme; aynı evsafta olduğu iddia edilen ürün yığınının önceden belirlenen değişik yerlerinden, aynı miktarda numune alınması ve niteliğinin incelenmesi işlemidir. Oysa ki, reçeteler birbirinin aynı değildir. SUT hükümleri gereği her ilaç ve reçetede farklı kurallar geçerlidir. Örnekleme için seçilecek reçetelerdeki hata oranı, fatura ekinde kuruma teslim edilen tüm reçetelere uygulanacaktır.
Her ne kadar manuel müdahale olmaksızın provizyon sistemince örneklenecek reçetelerin belirleneceği ifade ediliyorsa da, bilgiişlem sistemlerine bölüm çalışanlarınca rahatlıkla müdahale edilebileceği aşikardır. En gelişmiş güvenlik sistemine sahip olan bankalarda bile bu tür olaylar yaşanmaktadır. Kurumun sözleşmenin tarafı olan eczacılara kabul görecek bir güvence vermeden “ben yaparım, olur” zihniyeti ile dayatmada bulunması eczacıyı tamamıyla kurumun ve kurum çalışanlarının insafına bırakmakta, kabullenilemez bir durum yaratmaktadır.
Kurum kendisine teslim edilen reçeteleri eleman yetersizliği nedeni ile inceleyemediğini, reçete kontrolünde bir buçuk yıl geriden geldiğini ileri sürerek bu yöntemi uygulayacağını bildirmektedir. Ancak, reçetelerin standardize edilmesi, kurallar karmaşasının kaldırılarak hastanın ilaca ulaşması ve şifa bulmasının sağlanması kurumun inisiyatifindedir.
Bu kadar gereksiz bilgi ve belge istenmesi, gereksiz ve faydasız kurallar oluşturulması kurumun işleyişini hantallaştırmakta, iş yükünü ağırlaştırmaktadır.
Hiçbir bilimsel verisi olmayan, belirsizliklerle dolu bu maddenin iptali gerekmektedir.
4.3.2. ve 4.3.3. maddeler: Tarafımca iptali istenen bu maddelerden 4.3.2. maddede “iade edilen reçetelerin 15 iş günü içerisinde Kuruma teslim edilmesini, bu süre içersinde teslim edilmeyen veya eksiklikleri tamamlanmadan teslim edilen reçetede eksikliği olan ilaç bedellerinin ödenmeyeceği, ödenmeyen bedelin hata oranı tespitinde dikkate alınarak faturaya yansıtılacağı” , 4.3.3. maddede de “kurumun tespit ettiği hata oranını, hata tutarını ve hatalı bulunan hususları eczaneye e-posta veya diğer elektronik sistem yoluyla bildireceği” ifade edilmektedir.
Kurumun reçeteleri incelemekteki hantallığı nedeni ile reçeteler işlem gördüğü andan itibaren yaklaşık bir buçuk sene sonra incelenmekte ve eksik, hatalı reçeteler eczaneye iade edilmektedir.
İfade edilen 15 iş günü hangi kıstasa göre belirlenmiştir? Varsayalım ki reçetenin iade sebebi reçete düzenlenen hasta kişiden kaynaklanıyor ve bu kişi eczanenin bulunduğu mahalden başka bir yere taşındı veya tatile gitti ya da vefat etti. Bir diğer varsayım iadenin nedeni reçeteyi düzenleyen doktordan kaynaklanıyor. Aynı şekilde doktorun başka bir yere tayin olduğunu, emekli olduğunu, senelik iznini kullandığını ya da vefat ettiğini düşünebiliriz. Ya da reçete eki belgelerde devamlı değişen kurallar nedeni ile kurum kontrolörleri kendilerince eksik buldu. Bu eksikliklerin tamamlanması için 15 iş günü yetecek midir? Hasta veya doktor başka bir yere taşınmışsa irtibat kurulması, reçetenin posta ile gönderilmesi ve geri dönüşü 15 iş gününü aşacak sürelerdir. Aynı şekilde senelik izin süreleri de 15 iş gününü aşmaktadır.
İadeye neden olan hatanın ve eksikliğin sebebi her ne olursa olsun, protokol hükümlerine göre her halükarda eczacıya rücu edilmekte, eczacıdan hesap sorulmakta, bedeli eczacıya ödettirilmektedir.
Ayrıca, reçete iade sebebinin düzeltilememesi durumunda, reçete bedeli hata oranına dâhil edilmekte ve bu oran doğrultusunda tüm fatura bedelinden kesinti yapılacağı bildirilmektedir.
Eczaneler ile Kurum arasındaki ilişki, bir ticari ilişkidir. Eczaneler aldıkları akademik eğitim gereği bu konuda uzman kişi olarak ve belirlenen kurallar doğrultusunda kurum mensuplarına ilaç ve danışmanlık hizmeti vermekte, bunun karşılığı olan ve tamamı ile kurum provizyon sistemince belirlenen bedel karşılığı fatura düzenleyerek reçeteler ve ilaç kupürleri ile birlikte kuruma teslim etmektedirler.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 23. maddesi, 2. fıkrası “Bir faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır” gerekliliği bildirilmiştir. Kurumun hizmet ve faturalandırma tarihinden bir buçuk sene gibi gayet uzun bir süre sonra fatura ve eki reçetelere itiraz etmesi, fatura bedelinde kesintiye gitmesi bu kanun hükmüne de aykırılık teşkil etmekte yasal ve vicdani hiçbir kurala uymamaktadır.
Ayrıca 4.3.3. maddede belirlenen bildirim yasal olarak yeterli olmayıp, eczacının bu durumda zararını muhasebeleştirebilmesi ya da bu nedenle mahkemeler vasıtası ile hakkını arayabilmesi amacıyla Kurumun bu durumu belgeleyen ve Maliye tarafından da kabul gören bir belgeyi eczacıya vermesi gerekmektedir.
4.3.5. madde: Söz konusu bu madde “Kurumca örnekleme yöntemi ile yapılan inceleme sonucunda hata oranının %5’in üzerinde olması ve eczacı tarafından reçetelerin tamamının kontrol edilmesinin yazılı olarak talep edilmesi halinde ilgili fatura dönemine ilişkin tüm reçeteler incelenir. Bu madde gereği işlem yapılan eczacıya, fatura tutarı için daha önce avans ödemesi yapılmamış ise, fatura tutarının %50’si oranında avans ödemesi yapılır. Bir sonraki ödeme dönemine kadar reçetelerin tamamı incelenerek tespit edilen ödenecek tutardan, avans olarak ödenen tutar düşülerek ödenir” ibaresini içermektedir.
Bu madde hükmüne göre, hata oranı %5’in altında ise eczacının itiraz hakkı engelleniyor. İtiraz edildiğinde de fatura bedelinin yarısının ödeneceği belirtilerek ekonomik olarak zor durumda olan, aldığı ve kuruma fatura ettiği ilaçların parasını ilaç depolarına ödemesi gereken, ödeyemediğinde de depolarca borcuna en yüksek orandan gecikme faizi işletilen, hatta ilaç alımı kısıtlanan eczacıya adeta aba altından sopa gösterilme yoluna gidilmektedir.
Eczacının hak arama özgürlüğünü ve ticaret yapma hakkını kısıtlayan, alacağının belli bir oranını gasp etme amaçlı bu maddenin de, 4.3.1. maddedeki açıklamaya çalıştığım nedenlerin bu maddede de geçerli olması sebebi ile iptalini talep ediyorum.
IV ) PROTOKOLÜN, “5-CEZAİ ŞART TAHSİLİ” BÖLÜMÜNÜN 5.1. VE 5.2. MADDELERİNİN HUKUKA AYKIRILIK SEBEPLERİ:
Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan ticari işlemler yasalarla kurallara bağlanmıştır. Yasalarda belirtilmeyen hususlar konusunda taraflar, yaptıkları alış verişin özellikleri doğrultusunda her iki tarafın da haklarını güvenceye alacak ve her iki tarafın da rızası ile sözleşme akdederler.
Ancak, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türk Eczacıları Birliği arasında düzenlenerek imza altına alınan dava konusu protokol, tamamı ile bir tarafın diğer tarafa tahakkümü üzerine düzenlenmiştir.
Onaltı sayfa olarak düzenlenen protokolün yarısı taraflardan biri olan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, diğer taraf olan Türk Eczacıları Birliği üyesi eczacılara vereceği maddi cezalar ve sözleşme fesihleri hüküm eden ceza maddelerinden oluşmaktadır. Protokolde eczacıların kuruma karşı en ufak bir yaptırımı dahi bulunmamaktadır.
Bu protokol hükümlerinde taraf Sosyal Güvenlik Kurumu hiçbir yükümlülük üstlenmemekte, gerek kendisinden ve gerekse bu ticari sistemin işleyişinde etken olan sair unsurların eksiklikleri ve hatalarının sonucunu bile eczacıya mal etmekte, ceza öngörmektedir.
İdarenin bu şekilde, deyim yerinde ise suç yaratıp cezalandırmasının bir Hukuk Devletinde kabul görmeyeceği açıktır.
Aşağıda bu durumu Yüce Mahkemenize tek tek izah etmeye çalışacağım.
5.1. madde: Protokolün bu maddesinde “belirtilen fiiller için Kurumca uygulanacak cezai şart tutarı her bir fiil için 250 YTL’den az olması halinde, alınacak cezai şart bedeli 250 YTL’ye tamamlanır ……. belirtilen aynı fiilin/fiillerin son bir yıl içinde tekrarlandığının tespit edilmesi halinde uygulanacak cezai şart bedeli her fiil için 500 YTL’den az olması halinde , alınacak cezai şart bedeli 500 YTL’ye tamamlanır” ibaresi bulunmaktadır.
Bir YTL’lik bir hata bile olsa kurum eczacıdan en az 250 YTL bir bedeli zorla alım yoluna gidiyor, hatta daha da ileri giderek geriye doğru işlem yapıyor, kontrol edilmiş ve onay almış reçeteleri tekrar kontrol ederek aynı nitelikte suç yaratmaya ve ceza miktarını en az 500 YTL’ye çıkartmaya çalışıyor.
Bu madde suç ile ceza arasında T.C. kanunlarında baz alınan oranlar dikkate alınmadan, tamamı ile kurumun keyfiyeti doğrultusunda hazırlanmıştır.
5.2. madde: “Yazılı uyarının tebliğ edildiği tarihten önceki dönemlere ait olup Kuruma teslim edilmiş reçetelerde aynı fiilin tekrarının tespiti halinde cezai şart ilk tespit gibi uygulanır” ibaresini içeren bu madde de geriye dönük olarak işletilmekte bu protokol hükümlerine göre suç sayılan, ancak 2006 yılı protokol hükümlerine göre suç sayılmayan unsurları da suç kapsamına almaya çalışmakta ve sürenin başlangıcı olarak nitelemektedir.
V ) PROTOKOLÜN, “6-CEZAİ ŞART VE SÖZLEŞMENİN FESHİ” BÖLÜMÜNÜN 6.2., 6.3.1., 6.3.2., 6.3.3., 6.3.10., 6.3.13., 6.3.15., 6.3.24., 6.3.25., 6.3.26., 6.3.30., 6.7., 6.17., VE 6.18. MADDELERİNİN HUKUKA AYKIRILIK SEBEPLERİ:
6.2. madde: “Eczanenin kapanması halinde; kapanma tarihinde sözleşme kendiliğinden sona erer. Eczanenin kapanması halinde bu durum 15 gün içinde kuruma bildirilecektir. Kapanma tarihine kadar eczane tarafından karşılanan reçeteler ve faturaları, bu protokolün (4.2) numaralı maddesi doğrultusunda kuruma teslim edilecektir” ibaresini içermektedir.
Bu maddede, eczacının vefatı ve yeni mesul müdür atanması halinde, 6197 sayılı kanunun ilgili maddelerinin hükümleri de dikkate alınarak yapılacak düzenlemeler eksik bırakılmış. Bu durumda yorum farklılıkları nedeni ile eczacının varisleri mağdur olacaklardır.
Bu maddenin düzeltilmesi ve eksiklerinin giderilmesi amacı ile iptalini talep ediyorum.
6.3.1. madde: Bu madde “Reçetede yazılan ilacın eczanede bulunduğu halde eczanede bulunan ilacın verilmediğinin ………… tespiti halinde, eczane yazılı olarak uyarılır, tekrarı halinde sözleşme feshedilir ve 3 (üç) ay süre ile sözleşme yapılmaz” ibaresini içermektedir.
Bu durumu örnekle açıklarsak; hastanın müracaatı sırasında eczanede ilaçlardan biri yoktur ve protokolün 3.5. maddesi gereği eczacı reçetede yazılı olan ilaçların tamamını karşılamak zorunda olduğundan hastayı başka bir eczaneye yönlendirir. Ertesi gün ya da günün ilerleyen saatlerinde olmayan ilaç sipariş edilerek eczaneye geldiğinde veya komşu eczane tarafından ödünç olarak alınmış olup ertesi gün iadesi yapıldığında, bu ilacın eczanede bulunduğunun tespit edilmesi halinde eczacı uyarı alacak, tekrar halinde sözleşmesi feshedilecektir. Ayrıca bu ilacın o an yok olduğu nasıl tespit edilecektir? Eczacıya garezi olan bir sigortalının “şu saatte eczaneye gittim, reçetede yazılı ilacımı vermedi” şeklinde şikâyeti ve kurumun bu şikâyeti kanıt sayması bu maddenin işletilmesi için yeterli olabilecektir. Bu durumda eczacı kendini nasıl ve hangi temelde savunabilecektir?
Eczacının iftiralara maruz kalarak mağdur olacağı, muğlâk ve neyi ifade ettiği anlaşılmayan bu maddenin iptalini talep ediyorum.
6.3.2. madde: Bu maddede eczanede yapılacak denetimlerde eczacı, eczane çalışanları ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin haricinde, her hangi bir kişiye ait sağlık karnesi, sağlık kurulu raporu aslı veya onaylı fotokopisi bulunduğunda eczacının uyarılacağı, tekrarı halinde sözleşmesinin feshedilerek üç süre ile sözleşme yapılmayacağı ifade edilmektedir.
Bu gerçekten doğrudur. Hasta karneleri üzerinden suiistimalin önlenmesi amacı ile sağlık karnelerinin kesin kes eczanede ya da reçete yazılan sağlık birimlerinde bulunmaması gerekir.
Ancak, eczaneye ilaç almak için müracaat eden hasta veya hasta sahipleri çoğu kez kurumların provizyon sistemleri çalışmadığı için yazdırdıkları reçeteyi ihtiva eden karneyi bırakıp, sonradan almaya gelmekte, ya da ödemeleri gereken katılım payı, ilaç fiyat farkı durumlarında üzerlerinde para bulunmadığında (takdir edersiniz ki, hastalık durumunda ilacın bir an önce alınarak kullanılmaya başlanması gerekir) sağlık karnelerini teminat olarak bırakmakta, günün ilerleyen saatlerinde, ertesi gün veya birkaç gün sonra borçlarını ödeyerek sağlık karnelerini geri almaktadırlar. Ayrıca, sağlık karneleri bakmakla yükümlü olmasalar bile eczacının veya eczane çalışanlarının kardeşlerine, annesine, babasına, ya da ikinci dereceden bir yakınına ait olabilir.
Her ne kadar bu verdiğim örnek çok sık olmasa da eczanenin denetimi esnasında karşılaşılabilecek bir durumdur. Ancak, bu hükme göre eczanede söz konusu sağlık karnelerinden bir tane bile bulunsa eczacı önce uyarıya, tekrarı halinde de sözleşme feshine maruz kalacaktır. Eczanesinde sehven unutulan bir karne bulunan eczacı ile eczanesinde onlarca, yüzlerce sağlık karnesi bulunan eczacı aynı kefeye konmamalıdır. O nedenle eczacı, eczane çalışanları ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sağlık karnelerinin haricinde eczanede bulunan sağlık karnelerine azami bir sınırlama konulmalıdır. (Üç, beş veya aylık karşıladığı ortalama reçete miktarının belli bir yüzde miktarı gibi).
6.3.3. madde: Bu maddede ilaçları teslim alan kişinin “ilaçları aldığına” dair reçete arkasına attığı imzanın o kişiye ait olmadığının tespiti halinde eczacının uyarılacağını, tekrarı halinde ise reçete bedelinin beş katı tutarında cezai şart uygulanarak sözleşmenin feshedileceği ve bir ay süre ile sözleşme yapılmayacağı ifade edilmektedir.
Takdir edersiniz ki, sosyal güvenlik kurumundan faydalanan hak sahipleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin büyük bir bölümü eğitim ve öğretim seviyesi düşük, hatta okuma-yazması olmayan kişilerdir. Bu kişilerin arka arkaya attıkları imzalar bile birbirini tutmamaktadır. Kurum reçete kontrolörlerinin veya müfettişlerinin art niyetli olarak yapacakları incelemelerde eczacılar suçlu ve mağdur duruma düşeceklerdir.
Nitekim Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından Türk Eczacıları Birliği’ne yazılan, Genel Müdür vekili Op. Dr. Sami Türkoğlu imzalı, 05.07.2007 tarih ve 33151 sayılı yazıda aynen “ Kurumumuz adına karşılanan reçetelerde, aynı kişi adına tanzim edilmiş reçete arkalarında farklı imzaların bulunması nedeni ile yapılan inceleme gereği ifadesine başvurulan sigortalıların yörenin ekonomik ve kültürel özelliklerinden dolayı sabit bir imza kullanmaları bilincinde olmadıklarının anlaşıldığı, rast gele imza attıklarını ya da zaman içinde değişik imzalar kullandıklarını beyan ettikleri, bu sorunun ülke çapında bir sorun olduğu…” ifade edilmektedir. ( Ek. 3)
Kurumun Genel Müdür vekili tarafından da itiraf ve şikâyet edilen bu hususun sözleşmede eczacıya karşı bir cezalandırma maddesi olarak bulunması kabul edilemez bir durumdur.
6.3.10. madde: Eczanede yapılan inceleme sonucunda reçete karşılığı bulunmayan ve kime ait olduğu ispatlanamayan en fazla 10 adet veya 10 adetten az olmakla birlikte bedeli en fazla 500 YTL olan ilaç kupürleri veya kupürü kesilmiş ilaçların bulunması durumunda yazılı uyarı yapılacağı, belirtilen adet ve bedelin üzerinde kupür ve kupürü kesilmiş ilaç bulunması durumunda ise kupürlerin ve kupürü kesilmiş ilaçların bedellerinin 5 katı tutarında cezai şart uygulanarak sözleşmenin feshedileceği ve 6 ay süre ile sözleşme yapılmayacağı ifade edilmektedir.
Aynı maddenin ikinci bendinde de bu fiilin tekrarı halinde cezai şartın kupür ve kupürü kesilmiş ilaç bedellerinin 10 katı tutarına arttırılacağı, sözleşmenin feshedilerek 1 yıl süre ile sözleşme yapılmayacağı belirtilmektedir.
Kupür ve kupürü kesilmiş ilaçların adetlerinin ve limit olarak ifade edilen 500 YTL hangi kıstasa göre belirlenmiştir, belli değildir. Ayrıca kupürlerin ve kupürü kesilmiş ilaçların bedellerinin tespit edilmesi hangi fiyat kıstas alınacaktır. Eczaneden peşin para ödeyerek ilacını alan vatandaşın ödediği T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanan perakende satış fiyatı mı yoksa kurumun eczacıya ödediği imalatçı ıskontosu, eczacı ıskontosu düşürülerek belirlenen fiyat mı? Bu da belli değildir.
Bir sözleşme yoruma açık olmayacak kadar net ve açık ifade edilen maddelerden oluşmalıdır.
6.3.13. madde: Bu maddede hasta ve hasta yakınına teslim edilmeyen ilaçlara ait fiyat kupürlerinin yer aldığı kupürlerin kuruma fatura edilmesinin tespiti halinde kupür bedelinin 5 katı tutarında cezai şart uygulanarak eczanenin uyarılacağı, tekrarı halinde 10 katı cezai şart uygulanarak sözleşmenin feshedileceği ve 6 ay sözleşme yapılmayacağı ifade edilmektedir.
O halde sözleşmenin 3.2.3. maddesinde belirtilen “ ……. kalem ….. kutu ilacı aldım” ibaresinin ne anlamı kalmaktadır. Hasta bu ibarede belirtilen kaç kalem ve kaç kutu ilaç aldığını altını imzalayarak kabul etmektedir. Reçetede doktorun yazdığı miktardan, doktor kaç kutu yazarsa yazsın kurum provizyon sisteminin belirlediği miktardan fazla ilaç vermek zaten mümkün değildir.
Reçetede yazılı ilaçları alan hasta veya hasta yakınının, reçetenin arkasını imzalamasına karşın eczacı ile oluşacak bir husumet sonucu “ilaçlarımı tam olarak almadım” diye eczacıyı kuruma şikâyet etmesi, kurumun da bu şikâyeti dikkate alarak inceleme başlatması durumunda eczacı mağdur olacaktır.
6.3.15., 6.3.25., 6.3.26., 6.3.30., 6.17. ve 6.18. maddeler: Eczanelerin denetlenmesi hususu 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki Kanunun 30., 31., 32., 33., ve 34. maddelerinde*, 6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanunu 20/m maddesinde**, Eczaneler ve Eczane Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin 32. ve 33. maddelerinde*** belirtilmiştir.
Bu yasalar ve yönetmelik hükümleri gereği eczaneler ancak Sağlık Müfettişleri, Sağlık Müdürleri, Sağlık Bakanlığı veya Sağlık İl Müdürlükleri tarafından görevlendirilen resmi tabipler ve Eczacı Odaları Yönetim Kurulları tarafından görevlendirilen eczacılar tarafından yapılabilir. Bunun haricinde eczaneler ilgili yasalar gereği isnat edilen bir suç varsa kolluk güçleri ve Maliye Bakanlığı yetkilileri tarafından denetlenebilir.
Sözleşmenin 6.3.15., 6.3.26. ve 6.3.30. maddelerinde “tespit işlemi kurumca yapılabileceği gibi”, 6.3.25. maddede “Kurum müfettişleri veya Kurum yetkilileri tarafından yapılacak inceleme ve denetimlerde”, 6.17. maddede “… eczane nezdinde yapılacak olan da dahil olmak üzere, Kurum Başkanlık Müfettişleri veya kurum yetkilileri marifeti ile her zaman incelettirebilir”, 6.18. maddede de “Kurum yetkilileri tarafından eczane içinde yapılacak inceleme ve denetimler…” ifadesi yer almaktadır. Kurum bu ifadelere dayanarak eczaneleri teftiş etmeye yönelmektedir.
Ayrıca 6.3.25. maddede “eczacının istenilen bilgi ve belgeleri ibraz etmemesi, inceleme ve denetime engel olması halinin bir tutanak ile tespiti halinde sözleşme feshedilir ve 1 (bir) yıl süre ile sözleşme yapılmaz” ifadeleri yer almaktadır. Kurum müfettişleri ve yetkilileri kendilerini ilgi kanunlarda ve yönetmelikte belirtilen kişilerin yerine koymakta, adeta terör estirmektedirler.
Türk Eczacılar Birliği yasalarca belirlenen hükümlere aykırı olarak kendisine verilen bir görevi yapmaktan imtina edemez, yetkilerini sözleşme ile bir başka kişiye devredemez.
Kurum ancak, eczacı tarafından kendisine teslim edilen reçete, kupür, asıl veya aslı gibidir onaylı rapor ve sair evraklar üzerinde yapacağı kontrollerde herhangi bir aksaklık tespit ettiğinde durumu eczacının bağlı bulunduğu Eczacı Odasına, sahtekarlık olarak nitelenecek durumlarda da Eczacı Odasının yanı sıra kolluk güçlerine ve savcılığa ihbarda bulunabilir, gerekirse mahkemelerde hakkını arayabilir.
*6197 Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun
Madde 30 – Eczanelerle ecza depoları ecza ticarethaneleri ve ecza imalathaneleri ve laboratuvarları Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletinin murakabesi altında olup her zaman teftişe tabidirler.
Bunların senede en az iki defa teftişi mecburi olduğu gibi lüzum görüldüğü sair zamanlarda dahi teftiş olunur.
Madde 31 – Teftiş, sağlık müfettişleri veya sağlık müdürleri ve yahut Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaleti veya müdürlüğünce tensip edilecek resmi tabipler tarafından yapılır.
Madde 32 – Teftişe memur olarak müesseseye gelen ve hüviyetlerini ispat eden salahiyet sahibi memura ecza müessesesinin her tarafını ve defterlerini ve alet ve edevatı ile ilaçlarını göstermeye ve teftişe mütaallik olarak istenilen bütün malümatı vermeye müessese sahibi veya mesul müdürü mecburdur.
Madde 33 – Müfettiş veya salahiyet sahibi memur tarafından teftiş esnasında görülen bozuk, mağşuş veya gayrisaf ecza ve kimyevi maddeler imha ve bir zabıt varakası yapılarak teftiş varakasına raptolunur. Ancak bu nevi eczanın imhasına eczacı tarafından itiraz edilirse bu gibi maddelerden alınacak üç nümune eczacı ve teftişi yapan memur tarafından beraberce mühürlenerek bir nümune eczane veya laboratuvarda bırakılır, diğer ikisi resmi bir tahlil müessesesine gönderilir. Eczacının bu muameleden kaçınması halinde de keyfiyet bir zabıtla tesbit olunur. Aynı maddenin geri kalan kısmı mühürlenerek imhası tehir ve kullanılması tahlil neticesine kadar menedilir ve teftiş varakasına kaydolunup keyfiyet Vekalete bildirilir. Resmi tahlil müessesesinden alınacak cevaba göre karar vermek Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletine aittir. Teftişi yapan memur bazı maddelerin bozuk, mağşuş ve gayrisaf olduğundan şüphe ederse aynı suretle muamele yapar.
Madde 34 – Teftişten dolayı vakı olacak şikayetlerin mercii Sağlık ve Sosyal Yardım Vekaletidir.
**6643 Türk Eczacıları Birliği Kanunu
Madde 20 – İdare heyetinin diğer vazifeleri şunlardır:
m) (Ek : 23/2/1995 - 4078/2 md.) Eczacılık ile ilgili kanunlar ve yönetmelikler ile Deontoloji Tüzüğü hükümlerinin ve oda ve Birlikçe alınmış mesleki kararların gerektiği şekilde uygulanıp uygulanmadığını belirlemek için, eczacıların çalışmalarını ve iş yerlerini denetlemek,
***Eczaneler ve Eczane Hizmetleri Hakkında Yönetmelik
Madde 32- Eczaneler, senede en az iki defa teftiş edilirler. Teftiş, Sağlık Bakanlığı müfettişleri veya bulunamadığı yerlerde Sağlık Müdürlüğü veya Sağlık Müdürlüğü tarafından görevlendirilecek Sağlık Müdürlüğünde görevli eczacı ve hekim tarafından yapılır. Sağlık Müdürlüğünde görevli eczacı yoksa, görev verilecek bir hekim ile Bölge Eczacı Odası yetkilisi veya temsilcisi tarafından teftiş yapılır.
Madde 33- teftiş yapanlar, eczanelerde Kanun ve Yönetmelik hükümlerine uyulup uyulmadığını denetlerler ve neticelerini basılı raporlardaki özel hanelere yazarlar.
Gereken önerileri, eczanelerde bulundurulması zorunlu olan teftiş defterinde belirterek altını imzalarlar.
Teftiş raporları, müfettiş ile beraber eczacı tarafından imzalanır.
6.3.24. madde: Genel bir hukuk kuralı vardır. Suç olmadan ceza olmaz. Ancak kurum sözleşmedeki bu madde ile suç olmadan ceza yaratmaktadır.
“10 veya daha az adette, eczacı ya da çalışanları dışında sahte olarak tanzim edildiği tespit edilen reçete veya kupür veya raporun Kuruma fatura edildiğinin tespiti halinde, bulunan sahte reçete veya sahte kupürlü reçete veya sahte raporlu reçete tutarının 5 katı tutarında cezai şart uygulanır ve sözleşme feshedilerek 3 (üç) ay süreyle sözleşme yapılmaz. Eczaneye ait geriye dönük 3 aylık reçeteler incelenir, inceleme sonucunda bu dönemlere ait eczacı yada çalışanları dışında sahte olarak tanzim edildiği tespit edilen reçete veya kupür veya raporun ilk tespit edilenlerle birlikte 10 adet veya daha az adet olduğunun tespit edilmesi halinde 10 katı tutarında cezai şart uygulanır. Geriye dönük inceleme sonucu ilk tespit edilenlerle birlikte 10 adetten fazla olduğunun tespit edilmesi halinde bulunan tutarın 10 katı cezai şart uygulanarak sözleşme yapılmayacak süre 1 (bir) yıla çıkarılır.
Bir fatura döneminde 10 adetten fazla, eczacı yada çalışanları dışında sahte olarak tanzim edildiği tespit edilen reçete veya kupür veya raporun Kuruma fatura edildiğinin tespiti halinde veya bu fiilin/fiillerin tekrarı halinde ise bulunan tutarın 10 katı tutarında cezai şart uygulanarak sözleşme feshedilir ve 3 (yıl) süreyle sözleşme yapılmaz” şeklinde ifade edilen bu madde dehşet vericidir ve özellikle tatil ve gece nöbetlerinde hasta veya hasta yakınlarının reçetesini karşılamak eczacılar için kabusa dönüşecektir.
Kurum provizyon sistemi onay vermeden zaten ilacın hasta veya yakınına verilebilmesi mümkün değildir.
T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından gerekli incelemeleri yapıldıktan sonra ruhsat düzenlenmiş bir depodan alınan ilacın sahte kutuda olmasının, kurum provizyon sistemine kayıtlı hak sahibi veya bakmakla yükümlü olduğu kişilerin karnesinin sahte olmasının, kurum provizyon sisteminin onay verdiği bir hastane tarafından düzenlenmiş, üzerinde sıcak doktor kaşesi ve imzası ile hastane başhekiminin sıcak kaşe ve imzası bulunan raporun yada yine “aslı gibidir” diye reçeteyi yazan doktor tarafından sıcak imza ve kaşe ile onaylanmış bu rapor fotokopisinin sahte olmasından, bu kumpasa hiçbir duhulü olmadığı halde sadece ve sadece eczacı sorumlu tutulmaktadır.
Eczacının hiçbir kasti fiili, hiçbir suç sayılabilecek davranışı mevcut olmaksızın hem para cezası ile cezalandırılması, hem de üç ay ile üç yıl arası yasaklanması hukuka aykırılığın yanı sıra insaf sınırlarını zorlamaktadır. Ayrıca bu cezalandırma Anayasamızın 38. maddesinde ifadesini bulan “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin yanı sıra, ceza ve ceza yerine geçen tedbirlerin kanunla koyulabileceği yönündeki düzenlemeye de açıkça aykırılık teşkil etmektedir. İdarenin bu şekilde, deyim yerindeyse suç yaratıp cezalandırması hiç bir Hukuk Devletinde kabul edilemez.
6.7. madde: Bu maddede “Fiilin/fiillerin tekrar olup olmadığının tespitinde, fiilin/fiillerin işlendiği tarihten geriye doğru Kurumla sözleşmeli olduğu süreler dikkate alınarak son 1 (bir) yıla bakılır” ibaresi yer almaktadır.
Kurumun kontrolünü yaptığı ve onayladığı reçeteleri tekrar ve bir suç unsuru oluşturabilmek amacı ile incelemeye alacağını belirten bu madde eczacıların üzerinde devamlı bir tehdit unsuru oluşturulmasına yol açacaktır.
VI ) PROTOKOLÜN, “PROTOKOLE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR” BÖLÜMÜNÜN 7.8.6. MADDESİNİN HUKUKA AYKIRILIK SEBEPLERİ:
Bu maddede belirtilen “Mükellefin bağlı olduğu vergi dairesinden onaylı form” ibaresinin hukuka aykırılık sebeplerini, dava dilekçemde protokolün 3.3.4. maddesinin iptali gerekçelerimde açıkça bildirdiğimden bu bölümde de aynı gerekçelerimi tekrar ediyorum.
Özet olarak; Eczacılar, kamunun nerede ise tek alıcısı durumuna gelmesi nedeniyle ve başka bir alternatifleri olmadığından bu sözleşmeleri imzalamak zorundadırlar. Kurumun en basit ve genel geçerli hukuki prensipleri dahi hiçe sayarak, keyfi ve uygulanması fiilen imkansız, mevcut sağlıkla ilgili kanunların, yönetmeliklerin, AB normlarının ve insan haklarının ihlali hükümler dayatmaları nedeni ile iş bu davayı ika zorunluluğum doğmuştur.
Yukarıda arz etmeye çalıştığım gibi; her biri aynı hizmeti vermesine karşın eczacılar, geçen sene elde ettikleri brüt satış hasılatı üzerinden ıskonto yapmalarını öngören indirim sistemi nedeni ile deontolojik kurallar hiçe sayılarak kategorilere ayrılmıştır. Yine deontolojik kurallar hiçe sayılarak eczacı ile hasta ve hasta yakınını karşı karşıya getirecek biçimde “fark bedelini Kurumdan geri talep etmeyeceğine” dair taahhüt almak, kurum adına muayene ücretini tahsil etmek gibi görevler eczacılara yüklenmiştir.
İş yoğunluğu içinde olağan karşılanması zorunlu olan en küçük hatalar dahi fesih sebebi sayılmış, eczacılar hastanın sağlık karnesini usulüne uygun kullanması veya doktorun teşhisi doğru yazması ya da hastaya düzenlenen sağlık raporunun gerçekliği gibi denetlemeleri mümkün olmayan hususları da denetlemeye zorunlu kılınmışlardır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun ilaçta tasarruf sağlamak, rasyonel ilaç kullanımını yaygınlaştırmak, konuya dair mevzuata, etik ve deontolojik kurallara uymayan eczacıları yasaklama hükümlerine tabi tutmak hakkı elbette mevcuttur ve bu da gayet doğaldır. Bağlı ve üyesi bulunduğum Eczacı Odası da etik ve deontolojik kurallara uymayan eczacıların takipçisidir. Bu tür eczacılara yaptırım uygulanmasını tasvip etmekteyim.
Ancak, nasıl olsa çareleri yok mantığı ile kurumların keyfi, hukuka aykırı hatta aşağılayıcı hükümlerle dolu sözleşmeler dayatıp, hakim gücünü kullanarak şahsımı ve eczacıları bu sözleşmeleri imzalamaya mahkum etmesi kabul edilemez.
Eczacıları temsil ederek, 6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanunu 4/b maddesi gereği onların hak ve menfaatlerini koruması gereken Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti, eczacıların çoğunluğunu temsil eden Eczacı Odalarının ve tüm eczacıların karşı çıkmalarına karşın sözleşmeyi imzalamaktan imtina etmemiştir. Bir meslek örgütünün meslektaşlarının hak ve menfaatlerini hiçe sayan iş bu dava konusu sözleşmeyi imzalamış olmasını anlayabilmiş değilim.
Oluşan somut durumda eczacılar bu sözleşmeyi özgür iradeleri ile değil, eczanelerini işletebilmek ve mesleklerini icra edebilmek amacı ile mecbur bırakıldıkları için imzalamaktadırlar. Ya mesleki yaşamlarını sürdürmekten vazgeçecek ya da sözleşmeyi imzalayacaklardır. Aşırı derecede aleyhlerine olan, en doğal hak ve hürriyetlerine hukuk dışı biçimde saldıran, suç yaratıp cezalandıran sözleşme metinlerini imzalamak eczacıların kaderi olmamalıdır. Yüksek Mahkemenizin, davalıların hukuk kurallarından arî olmadığını gösterecek bir karar vereceğine inanmaktayım.
SONUÇ VE TALEP : Yukarıda arz etmeye çalıştığım nedenlerle Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türk Eczacıları Birliği arasında 02.07.2007 tarihinde imzalanarak, imza tarihinden önce 01.07.2007 tarihinden itibaren yürürlüğe giren protokolün tüm eczacıları bağlayan ve hukuka aykırı olan; I ) 1.Taraflar, Konu, Dayanak ve Tanımlar başlıklı bölümün 1.2.2. maddesinin, II ) 3.Uygulanacak Usul ve Esaslar başlıklı bölümünün 3.2.2., 3.2.3., 3.2.11., 3.2.12., 3.2.17., 3.3.4., 3.4., 3.8. ve 3.10. maddelerinin, III ) 4.Ödeme Şartları ve Zamanı başlıklı bölümün 4.3.1., 4.3.2., 4.3.3. ve 4.3.5. maddelerinin, IV ) 5.Cezai Şart Tahsili başlıklı bölümün 5.1. ve 5.2. maddelerinin, V ) 6.Cezai Şart ve Sözleşmenin Feshi başlıklı bölümün 6.2., 6.3.1., 6.3.2., 6.3.3., 6.3.10., 6.3.13., 6.3.24., 6.7. maddelerinin ve ayrıca 6.3.25. maddedeki “Kurum müfettişleri veya Kurum yetkilileri tarafından yapılacak inceleme ve denetimlerde” ibaresinin, 6.17. maddedeki “… eczane nezdinde yapılacak olan da dahil olmak üzere, Kurum Başkanlık Müfettişleri veya kurum yetkilileri marifeti ile her zaman incelettirebilir”, ibaresinin, 6.18. maddesindeki “Kurum yetkilileri tarafından eczane içinde yapılacak inceleme ve denetimler…” ibaresinin, 6.3.15., 6.3.26. ve 6.3.30. maddelerindeki “tespit işlemi kurumca yapılabileceği gibi” ibarelerinin, VI) 7.Protokole İlişkin Usul ve Esaslar başlıklı bölümün 7.8.6. maddesinin iptaline,
Dava dosyamı sunduğum tarihte uygulanmasına başlanmış olan dava konusu protokol hükümlerinin açıkça Hukuka aykırılık ve telafisi imkânsız zararlara yol açma koşulları bir arada bulunduğundan, yargı sürecinin uzunluğu da dikkate alınarak davalı idarelerin savunması beklenmeksizin, öncelikle ve ivedilikle sözleşmenin iptalini istediğim maddeleri hakkında yürütmenin durdurulmasına,
Yargılama giderlerinin davalılara yüklenmesine karar verilmesini saygılarımla arz ederim. 16.08.2007
Ecz. Ertan ÇİFTÇİ
EKLER:
1- Protokol örneği,
2- Hak sahipleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin ıskonto oranlarına göre ödeyecekleri katılım payı tablosu,
3- S.G.K. Başkanlığı’nın 05.07.2007 tarih ve 33151 sayılı yazısı.