VOLKAN ŞAHİN
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dekanlığı’nca görevlendirilen Prof. Dr. Gülen Özalp, Prof. Dr. Hüseyin Dirik, Doç. Dr. Yalçın Kuvan, Doç. Dr. Yusuf Güneş ve Yrd. Doç. Dr. Orhan Sevgi’den oluşan bir komisyon, ‘Kaz Dağları’ndaki madencilik girişimlerinin koruma - kullanma dengesi açısından değerlendirilmesi’ başlıklı bir rapor hazırladı. Raporda, Kaz Dağları’nın kendi koşullarına uygun sayısız bitki ve hayvan türüne yaşama ortamı teşkil eden ekolojik bir sistem olduğu belirtilerek, “Kaz Dağları, çevresiyle birlikte ekolojik, mitolojik ve sosyo-ekonomik özellikleriyle özgün bir bütünlük arz eder. Bu nedenle Dünya Bankası tarafından desteklenen ‘Gen Kaynaklarını Yerinde Koruma Projesinin pilot uygulama bölgelerinden biri olarak seçilmiştir” denildi.
EGE’NİN AKCİĞERLERİ
Kaz Dağları florasında, 37’si sadece bu dağda yetişen Türkiye’nin 78 adet endemik ve nadir bulunan bitki türünün yer aldığı ve bölgenin tüm Avrupa kıtasının en önemli bitki alanlarından biri olarak ‘Önemli Bitki Alanı’ statüsüne alındığı ifade edilen raporda, Kaz Dağları’nın zengin orman ekosistemine sahip nadir bölgelerden biri olduğu dile getirildi.
Ayrıca raporda, kıtalar arası ikincil kuş göçü yolu üzerinde bulunması, Biga Yarımadası’nın başlıca su kaynağını oluşturması ve Dünya Sağlık Örgütü’nce tescil edilen hava kalitasi ile Kaz Dağları’nın doğa koruma açısından öncelikli bir konumda olduğunu açıkça gösterdiği kaydedildi. Raporda ayrıca, “Kaz Dağları’nın Balıkesir’e bağlı Edremit ilçesi sınırları içinde kalan 21 bin 463 hektarlık kısmı, 17 Nisan 1993’te ‘Milli Park’ ilan edilmiştir. 240 hektarlık bir kısım da 15 Haziran 1998’de endemik Kazdağı Göknarının korunması amacıyla ‘Tabiatı Koruma Alanı’ ilan edilmiştir. Böylece Kaz Dağları, sınırları içinde 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamındaki iki ayrı korunan alan statüsünü içeren bir alan konumuna gelmiştir” görüşlerine de yer verildi.
TONLARCA SİYANÜR KULLANILACAK
Kaz Dağları’nın eteklerinde maden işletmeciliğine yönelik yaklaşık 38 bin 200 hektarlık geniş alan için arama ruhsatları verildiği, ifade edilen raporda, “Kamuoyuna yansıyan verilere göre, Kaz Dağları’nda altın madeni işletmelerinin açılmasının 1 trilyon ton toprağın işlenmesi, 400 bin ton siyanürün kullanılması ve kaba bir tahminle 2 milyon 500 bin dönüm orman alanının niteliklerini yitirmesi ve yok olması gibi kaygı verici sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Buna, faaliyet esnası ve sonrasında ortaya çıkacak gürültü, toz, hava, toprak ve su kirliliklerinin de eklenmesi, çevre zararları boyutunu daha da ürkütücü hale getirmektedir. Ancak bu tür bir faaliyetin Kaz Dağları gibi doğal ve kültürel kaynakları yüksek nitelikli miras değeri taşıyan çevrede gerçekleştirilmesi, salt çevre sorunları yaşanmasıyla sınırlı kalmayıp, yerine getirilmesi mümkün olmayan doğal ve kültürel mirasın kaybolmasına da yol açabilecektir” diye kaydedildi.
KAYBEDİLEN AĞAÇ DEĞİL EKOSİSTEMDİR
Konunun yasal çerçevesi ile ulusal ve uluslararası hükümlere de yer verilen raporun “Sonuç ve Genel Değerlendirme” bölümünde, “Kaz Dağları ekolojik açıdan bir bütündür. Kaz Dağları’nın herhangi bir bölümünde gerçekleşecek çevreye zararlı bir faaliyetin az ya da çok oranda tüm sistemi etkilemesi kaçınılmazdır. Ormanlarla örtülü alanlarda maden işletmeciliği esnasında kaybedilen ağaçlar değil, bir ekosistemdir. Ekosistemin değeri odun miktarı ve ağaçlandırma bedeliyle ölçülemez. Onarımı da ‘doğa ve vejetasyon dinamiği ile uyuşmayan basit bir ağaçlandırma işlemi’ ile gerçekleştirilemez” ifadelerine yer verildi.