Kaz Dağları'nda altını bulan profesör uyardı
Prof. Dr. Atan: Çevrecilerin tepkisi haklı. |
YAŞAR ANTER
MUĞLA - Yaklaşık 22 yıl önce yaptığı maden arama çalışmaları sırasında Kaz Dağları'ndaki altın madeni rezervlerini tespit eden Prof. Dr. Orhan Atan, uyardı: "Kaz Dağları çok zengin altın, çinko, kurşun ve bakır madenleri yataklarına sahip. Ancak bunların işletilmesi mutlaka sıkı devlet kontrolü altında yapılmalı."
Kocaeli Üniversitesi Jeoloji Bölümü Başkanlığı'ndan emekli olduktan sonra ailesiyle birlikte Bodrum'a yerleşen Prof. Dr. Orhan Atan, son günlerde sivil toplum örgütlerinin ve çevre halkının Kaz Dağları'nda altın madeni aranmasına yönelik tepkilerinin haklı olduğunu söyledi.
Çobanların bulduğu taşlar
Atan, 1985-1990 yılları arasında Bayramiç ve Küçükkuyu ilçeleri arasında yaptığı maden arama çalışmaları sırasında bölgede altın madeni bulunduğunu tespit etmiş:
"Kaz Dağları'nın 1774 metre rakımlı Karataş Tepe zirvesinde birkaç çobanın buldukları taş parçalarında yaptığım incelemede altın tespit ettim. Daha sonra yaptığım toprak analizlerinde 1 tonda 7 gram altın bulunduğunu ve yüzeye çok yakın bölgede geniş rezervler olduğunu belirledim. Bu durum yabancı şirketlerin iştahını kabarttı. Ayrıca bölgede altının yanı sıra zengin bakır, çinko ve kurşun rezervleri var."
Prof. Dr. Atan'a göre bölgede ruhsat alan şirketler mutlaka devletin sıkı denetimi altında çalışmalı. 1000 metreküplük topraktaki altını çıkarmak için 1 gram siyanür kullanmanın yeterli olduğunu belirten Prof. Dr. Atan, "Şirketler süreci hızlandırmak için bu oranı artırabilir" dedi, "Ayrıca siyanürlü çamurun depolanması çok önemli. İlkel şekilde depolanırsa, siyanür yeraltı sularına, zamanla buharlaşıp havaya karışabilir. Bu nedenle siyanürlü çamur, izole edilmiş, sızdırmasız dev çukurlarda depolanmalı. Aksi halde siyanürlü çamur bölge halkının, hayvanların sağlığında, bitkilerin üzerinde inanılmaz tahribatlar ve çevre felaketi yaratabilir."
Atıkta cevher...
Terk edilmiş bir gezegeni andıran bu topraklar, Kaz Dağları'nın kuzeyinde, Balıkesir'in Balya ilçesine ait. Cenevizlilerden beri maden çıkarılan Balya, 1930'larda madenle zenginleşti, 'bölgenin Paris'i oldu. Bu zenginlik bir yüzyıl bile sürmedi. FOTOĞRAF: SERKAN OCAK |
SERKAN OCAK
BALIKESİR - Kaz Dağları'nın kuzey bölgesinde yemyeşil dağlık, ormanlık alanların arasında giderken, birdenbire karşınıza küçük bir çölü andıran sapsarı toprak yığınları çıkarsa şaşırmayın. Orası, Osmanlı'dan Fransız'a değişik milletlerden pek çok kişinin ve şirketin kurşun, çinko çıkarıp sonra öylece kaderine terk ettiği bölge.
1860-1940 yıllarında işletilen madenden geriye 4 milyon zehirli atık kaldı. Devlet, 2005 yılında orman içindeki bu küçük çölü iki bölge halinde yeniden ihale etti. Eski madenleri ve atıkları tekrar kullanmak isteyen Eczacıbaşı'na bağlı Esan ve Dedeman Maden Grubu bölgede arama ve işletme ruhsatları alarak faaliyete başladı.
Bir kentin yükselişi ve düşüşü
Balya Kurşun Madeni'nin tarihi 1290'larda Cenevizlilere kadar uzanıyor. O dönemlerde zengin maden yataklarına sahip Balya çevresinden gümüş, kurşun, çinko gibi madenler çıkarılmış. Madenin hangi tarihte işletilmeye başlandığı bilinmiyor, ama en eski belgeye 1544 tarihli Bursa mahkeme kayıtlarında rastlanıyor. 1839-1849'da, milliyeti belli olmayan 'Balya Maden İşletmeleri' adlı şirket, Balya'da madencilik yaptı.
1868'de bir Alman, maden işletme hakkını 'Lorium' şirketine devretti, madene ilk yabancı sermaye girdi. 1878'de bu kez Riol adında bir Fransız, 99 yıllığına maden cüruflarını işletme ayrıcalığını aldı. 1892'de maden Fransız kökenli bir şirket tarafından maden işletiliyordu. Şirket 1901'te Mancılık'ta kurduğu termik santralla maden makineleri için elektrik üretmeye başladı, fazlasını da belediyeye satarak Balya'yı aydınlattı. İddiaya göre ilk işçi grevi de Balya'da 1908 yılında yaşandı! 1939'a kadar aralıklarla çalışan şirket, 1940'ta devletleştirildi.
Balya madenlerinden yaklaşık 70 yıl boyunca 400 bin ton kurşunun çıkarılıp Fransa'ya ihraç edildiği tahmin ediliyor. 4 milyon ton zehirli atıksa Balya çevresinde Maden Deresi'nin kıyısında, neredeyse bir yüzyıldır duruyor. 1930'larda, madenciliğin en hızlı zamanında etrafına yığılan eğlence merkezleri, barları, pavyonlarıyla adeta bölgenin 'Paris'i olan Balya'da bugün Fransızlardan geriye kalan birkaç yıkık bina, zehirli atıklar ve genzi yakan kükürtdioksit gazından başka hiçbir şey yok. 1930'lu yıllarda 36 bine ulaşan nüfus, bugün 2 bin. Yaşayanların çoğu yaşlı ve emekli.
1997 yılında Çevre Bakanlığı'nın hazırladığı rapora göre, sahada kaynağı belli olmayan siyanür kullanıldığına dair bilgiler var. Balıkesir Üniversitesi 2001 yılında Balya için radyoaktif kirlenme olduğundan acil önlem alınması gerektiğine dair görüş bildirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi de 2002 yılında Balya için 'Acil önlem alınmalı' şeklinde bir rapor hazırladı.
Dünya istemiş, Balya vermiş
Balya'nın eski Belediye Baykanı Zekayi Bayram, bilim kurumlarının raporlarının yanı sıra Balya'nın Maden Müzesi olması konusunda projelerin de olduğunu ancak hiçbirinin hayata geçmediğinin anlatıyor:
"Balya'da asırlardır madencilik yapılıyor. 1453'te İstanbul'a giden güllelerin daha sonraları Sultan Abdülhamit'in gümüş sikkelerininburada yapıldığı söyleniyor. Dünyada ihtiyaç neyse ona göre buradan maden çıkarılmış. Belediye kayıtlarına göre üç vardiyada 9 bin işçi çalışmış. Toplamda 38 bin hektarda çalışılmış."
'Rezerv bitene kadar devam'
Balya'nın çölü andıran ve maden atığına bulanan topraklarında bugün tek bir ot yetişmiyor. Bayram, Balya'daki toprakların dün bugün değil yıllardan beri bu durumda olduğunu anlatıyor:
"Fransızların öylece bırakıp gittiği bu topraklarda yıllarca hiçbir şey yetişmiyor. Yağmurun ilk yağdığı dönemlerde Maden Deresi'nin suyu kırmızı akıyor ve toplu balık ölümleri oluyor. Ayrıca yılda 30 bin kişi sağlık kuruluşlarına başvuruyor. Sağlık sorunları burada hem fazla, hem de farklı. Akciğer vakaları, böbrek yetmezlikleri, kalp ve damar tıkanıklıkları, hipertansiyon, mide spazmları, beyin hastalıkları..."
Balya'daki eski madenlerin bulunduğu bölümde işletme ruhsatı alan Eczacıbaşı'na bağlı Esan Madencilik, kurşun ve çinko için kolları sıvadı. Esan yetkililerinin verdiği bilgiye göre, mevcut galeriler tekrar kullanılacak ancak yeni galeriler de açılacak. Esan, bölgede rezerv bitene kadar madencilik faaliyetlerini sürdürecek.
Dedeman Maden Grubu da bir yıldır sondaj çalışmalarına devam ediyor. Önümüzdeki yıl da çalışmalarını sürdürecek olan Dedeman, 2010 yılında bölgede yatırım yapmayı planlıyor. Dedeman yetkilileri üretime geçtiklerine de en az 300 çalışana ihtiyaç duyacaklarını belirtiyor.
Balya halkıysa sessiz sedasız süren çalışmaları pürdikkat takip ediyor. Ancak gözleri, kulakları havada, suda, doğada değil maden ocaklarına alınacak işçilerde.