Hayvana yönelik şiddet ve Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi
15 Ekim 1978’de (yani yaklaşık 40 yıl önce) Paris UNESCO evinde ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi’ne göre; ‘‘…Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler. Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan, öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır. Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır. Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır…’’ ülkemizde maalesef bu konudaki yasal düzenlemeler evrensel kabullerin çok gerisindedir.
Her şeyden önce yasalar hayvanlara karşı gerçekleştirilen suçları sahipli ve sahipsiz hayvan tanımı yaparak kanun önünde haklarını eşit tutmamaktadır. Ama bundan daha önemli olan husus ise hayvanların hakka sahip olması değil ancak eşya statüsünde haklara konu olabilmesidir.
Örneğin TCK’nun 151. maddesinde “Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi ” mağdurun şikayeti üzerine dört aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Hayvan, bu yasada, mala zarar verme suçunun konusu olarak değerlendirilmiştir. Bu hareket sahipsiz bir hayvana karşı gerçekleştirildiğinde ise ‘‘mala karşı işlenen’’ bu suç bile oluşmayacak, kabahat sayılacaktır.
5199 sayılı Kabahatlar Kanunu’na göre işlem yapılacak ve kamu vicdanını yaralayan en fazla taksitle para cezasına dönüşecektir. Söz konusu yasa ile ilgili düzenleme acilen gerçekleşmeli daha da önemlisi bu türden suçluların suç tekrarına yönelik izlenmeleri bakımından sabıka kaydı getirilmesi gerekmektedir. Burada haklarını savunamayan canların haklarının korunması dışında, ileride insana karşı da gerçekleştirilebilecek şiddet davranışının önlenebilmesinin halk sağlığını da ilgilendiren bir konu olduğu bilinmelidir.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen kamera kayıtları ile tanık ve travmatize olduğumuz sarhoş bir erin yavru kediye işkence ve eziyeti, AVM’de doğduğu topraklardan çok uzakta, sentetik, kapalı bir ortamda hapis tutularak sergilenen Serval kedisi, köpeği tekmeleyen temizlik işçisi, sanal medyada sıkça yer alan nesli tehlikede ırklardan vaşak, karakulak kedilerini öldürüp, poz verenler, ülkemizde az bulunan Flamingo kuşlarını bulup boğazını kesenler, davası hala süren kafatası kırılana, beyin kanaması geçirene kadar demir çubukla dövülen sevimli köpek Cindy, spor! amaçlı avlanan hayvanlar… kuşkusuz hepimizi üzdü, üzüyor.
Bu kişilerin önemli bir kısmının tespit edilememesi tespit edilenlerin ise taksitle ödenebilen para cezaları ile serbest kalmaları, kamuoyu vicdanını yaraladı. Elbette ki kanunun öngördüğünden farklı cezalar verilemiyor, bu konuda yavru kediye eziyet eden ere hukuk çerçevesinde verebildiği cezaya ilaveten AYM’ne itiraz eden hakimin, ordu disiplin kuralları çerçevesinde ere en ağır cezayı veren ordu mensubunun yaklaşımı takdire şayandı.
Ancak bu noktada unutulmaması gereken hayvanların en temel hakları olan, eziyet görmeden doğal ortamlarında yaşama, neslini sürdürme, beslenmesinin vb sağlanması, buna engel olan kişilere verilecek caydırıcı yaptırım ve cezaların bir an önce yasalaşması, hayvanların kanuni haklarının hakkaniyetli bir şekilde korunmasıdır. Hayvan hakları bağlamı dışından bakıldığında dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu; herhangi bir canlıya bu türden eziyet, işkence gibi şiddet davranışları gösteren bireylerin çocuğa, kadına, kendinden güçsüze gerçekleştirebileceği olası şiddet bakımından izlenmesi, tekrarlayan şiddet davranışlarının öngörülmesi ve engellenmesinin hepimizi ilgilendiren bir toplum sorunu olduğudur.
Uzm. Dr. Atiye Börtlüoğlu