Son zamanlarda eczacılar arasında “reçete atlatma veya erteleme” olarak bilinen muayene katılım payı tutarlarını hastadan almamak için yapılan ve her seferinde en az iki eczacının iştirak ettiği erteleme işlemlerine uygulanan “cezai şart” tutarları can yakmaya devam ediyor.

Bilindiği üzere “Muayene katılım payını tahsil etmemek amacıyla reçete girilip silinmesi” işlemleri 2013 yılı TEB-SGK Ek Eczane Protokolü ile 1 Kasım 2013 itibariyle getirilmiştir. Mazisi çok uzun değildir yani. Buna göre “belli amaçlarla eczacı tarafından reçete girilip silinmesi” durumunda yapılan her işlem için fiile iştirak eden tüm eczanelere ayrı ayrı 250.-TL cezai şart uygulanarak eczane yazılı olarak uyarılacak, fiillerden herhangi birinin tekrarı halinde ise cezai şart miktarı iki kat olarak uygulanacaktı.

Hatırlamakta fayda var; aynı ek protokolle “25 kuruş olan hizmet bedelleri ciro durumuna göre 75 kuruşa çıkarılmış” ve diğer değişiklikler bununla perdelenmişti. Eczacı odası seçimlerinde de haksız rekabet yaratacak şekilde manipülasyona malzeme edilen “hizmet bedeli artışı” ile sarhoş olununca, mali sorumluluk yükleyen diğer maddelerin nereye uzanacağı öngörülememiş anlaşılan. Üstelik hemen ertesinde imzalanan 2014 yılı sözleşme bedelleriyle verilen hizmet bedeli artışının önemli kısmı da eczacıdan geri alınmıştı.

Katılım payı atlatma durumunda cezai şart uygulanacağı hususunu imzalayan bir meslek kuruluşunun, üyelerine bunu sıkı sıkıya anlatması, dikkat çekmesi beklenirdi. Nitekim aynı ek protokol ve aynı maddeyle getirilen “devam reçetesi” de yine bir kısım eczacının bu uygulamayı kötüye kullanması sonucu Eylül ayı başında kalkmıştı

Katılım payı atlatma konusunda bana gönderilen e-postaların hemen tamamı Batmanlı eczacılardan gelmektedir. Bu durum karşısında, Batman Eczacı Odasının konuyla ilgili hiçbir inisiyatif kullanamadığı, eczacıları uyarmadığı anlaşılmaktadır.

Sözkonusu düzenlemeye gelince, gerek SGK, gerekse TEB bakımından bu ek protokolü hazırlayanların eczanede olan bitenleri yeterince kavrayamadan, sosyo-ekonomik yapısını anlayamadan eksik bir düzenleme yaptıklarında kuşku yoktur.

Madde, herhangi bir nedenle, yanlışlıkla veya istekle reçete girmeyi, daha sonra silmeyi değil; bir kasıt gözeterek, reçete girilmesi ve istenilen maksadın gerçekleşmesinden sonra silinmesi hallerini düzenlemek istemekle birlikte bu başarılamamış, son derece olağan ve kasıt içermeyen durumlarda bile uygulanması sözkonusu olmuştur. Oysa uygulamada kimi kez insani ve mali nedenlerle güçlükler çıkmaktadır.

Örneğin kesinlikle kasten reçete atlatmaya dönük olmamakla birlikte, başka bir eczane ile yapılan takas işlemi sonucu eczane çalışanın reçete silmesi durumunun da bu kategoriye sokulduğu görülmektedir. Yine bana ulaşan e-postalarda; doğum, travma, acil durumlar, hastanın ruhsal durumu, mali durumu, yaşlılık-engelli olma nedeniyle bekleyememe ya da ilacı hasta yakınının alması durumunda ödeme yapmak istenilmemesi, sıralı dağıtım uygulaması, katılım paylarının birikimli çıkması nedeniyle ödemede güçlük çıkması ama ilaca ihtiyaç olması ve alınmak istenmesi nedeniyle bu işlemlerin yapıldığı yönünde mücbir sebebin doğduğu belirtilmektedir.

Burada, kişisel olarak muayene katılım paylarının eczaneden tahsil edilmesini doğru bulmadığımı, sözleşmenin ilaç temin sözleşmesi olmasına karşın böyle bir işin, bu sözleşmenin ve eczacının işi olmadığını, hatta bu süreci yani asıl işi deforme ettiğini belirtmek isterim.

Ancak SGK ve TEB anlaşarak katılım payı alınmasına ilişkin böyle bir madde koymuşsa, eczacının da buna uygun davranması gerekmektedir. Böyle olmadığı takdirde; hastayla cebelleşerek, güçlükler altında katılım payı tahsil eden diğer eczacılara karşı bir haksızlık olacaktır.

Aslında burada asıl önemli konu rekabete aykırılıktır. Zira hastalar her zaman katılım payını tahsil etmeyen eczacıya yönelmektedir. Bu haksızlık bir yana, gittikçe biriken katılım payını sözleşmeye uygun olarak tahsil etmek isteyen eczacı, rakamın büyüklüğü karşısında hastalarla zaten var olan tartışmalı süreçten daha çok etkilenecektir.

Buna göre uygulamanın, katılım payı tahsildarlığı olduğu sürece devam etmesi bir zorunluluktur. Üstelik SGK için değil sözleşmeye uygun davranan eczacıları korumak içindir bu. Elbette işin doğrusu katılım payı tahsildarlığını kaldırmak, sorunu kaynağında kurutmaktır. Ancak bu, “hizmet bedeli” uygulaması sürdüğü ve bunun övünülerek, seçim malzemesi yapıldığı sürece zor gözükmektedir.

Öte yandan bütün bunlar bir yana, ortada yanlış düzenlenen bir madde ve iyi anlatamama nedeniyle öyle ya da böyle mağdur olan eczacılar vardır.

Gelen e-postalarda, yaklaşık 2500 civarında eczacıya SGK tarafından “muayene katılım payı atlatmaya ilişkin” cezai şartın ödenmesi hususunda tebligat gönderildiği ve bir o kadar eczacıya da tebligat gönderileceği belirtilmektedir. Bu son derece yüksek bir rakamdır. Sözleşmenin revize edilememesinin altında da ağırlıklı olarak bu konunun bulunduğu, eczacılar tarafından artık her platformda söylenmektedir.

Peki bu işin doğrusu ne olmalı?

Bir kere, bundan mağdur olan da olmayan da, “muayene katılım payı tahsildarlığını ve sürekli bununla irtibatlandırılan hizmet bedelini kaldıramadığınız sürece” bu maddenin ve yaptırımının gerekli olduğu hususunda mutabık olmalıdır.

Kanaatimce madde gereklidir ancak uygulaması son derece yanlıştır.

Çünkü sahteciliğe ilişkin maddede bile yazılı uyarı ile birlikte reçete bedeli üzerinden 10 katı cezai şart alındığı bir sözleşmede, yapılan her işlem için karşılıklı her eczaneye 250.-TL, toplamda da sadece bir işlem için 500.-TL maktu cezai şart uygulamak, gerçekleşen fiille orantısız bir cezadır.

Buna kısaca son günlerin deyişiyle “orantısız güç” uygulaması da denebilir.

Çünkü yapılan işlemin kamu düzenini bozmadığı, başka bir deyişle ceza yasası bakımından suç olmadığı, minicik faiz kayıpları hariç kamu zararına yol açmadığı, kamu alacağını sadece ertelediği ve eninde sonunda gerek bu yol, gerekse takip yoluyla tahsilinin yapılabileceği gözönüne alındığında bu miktar, kesinlikle orantısız bir cezadır.

Ceza; caydırmalı, ıslah etmeli ama yaşatmalıdır. Bu tipten bir fiilden dolayı eczaneyi yok etmemelidir.

Yapılacak iş, bellidir…

Bir kere bu maddenin kastı ortaya koyacak şekilde düzenlenmesi gerekir. Bunun için yollar vardır. En geçerli yol, 2012 SGK-TEB sözleşmesinde de sık başvurulan husus olan “ilkinde yazılı veya elektronik uyarı” uygulamasıdır. Bunun, işlem yapılır yapılmaz mümkünse “medula” sisteminde anında uyarı vermesiyle yapılması daha etkili olacaktır. Daha sonra bilerek yapılmaya devam edilmesi halinde kasıt kabul edilerek, cezalandırılması son derece normal olacaktır.

İkinci olarak cezaların fiille orantılı olması ve eczaneleri şu an olduğu gibi yok edecek aşamaya getirmemesi gerekir. Bunun için her fiil nedeniyle maktu bir tutar yerine atlatılan katılım payı ya da atlatılan reçete tutarı üzerinden hesap yapılmalı, ancak bunun da yine caydıracak ama öldürmeyecek düzeyde olması gereklidir.

Üçüncü olarak kastın ortaya konulması bakımından, fazla yüksek olmayan tutar ve reçete kriterleri konulmalı ve kriterlerin aşılması halinde cezai şart uygulanmalıdır. Bu aynı zamanda yukarıda da anılan zorunlu sebeplerle katılım payı tahsil edilmemesi halleri için de önemlidir.

Dördüncü olarak, bu hususların önemli bir kısmı esasen elektronik ortamda teknik imkanlarla, medula üzerinden yapılabilecek durumdadır. Cezalandırmayı kolay bir yol olarak seçmek yerine “kapını açık bırakma komşunu hırsız edersin” atalarsözü benimsenmelidir.

Nitekim devam reçetesi için de kaldırmak yerine ikinci reçete için alt/ayrı reçete bilgisi oluşturarak sadece hasta üzerinden ve istediği eczaneden kolaylıkla erişiminin sağlanması mümkünken bu yapılmamıştır. Burada da aynı anda bir kişi adına iki reçete için medula sisteminde işlem yapılmasının engellenmesinden başlayarak, eczane şifrelerinin hastaya ve ilaç verilmesine engel teşkil etmeyecek şekilde eczane dışında kullanılmamasına veya belli bilgisayarlar dışında IP sınırlanmasına kadar üzerinde teknik elemanların düşüneceği uygulamalar sözkonusu olabilir.

Son olarak, sadece bu fiilin işlenmesi nedeniyle mağdur durumdaki çok sayıda eczacının bu mağduriyetinin ödenebilir cezai şart ile makul bir seviyeye indirilmesi ve bundan herkesin yararlandırılabilmesi doğru bir yaklaşım olacaktır.

Son iki yazımda daha önceki iki yazıma değinmiş ve maalesef “ben bunu yazmıştım” demiştim. Bu iyi bir şey değil ama ilaç-eczacılığın hem çok hızlı, hem de hiç değişmediğini göstermesi bakımından, işbu yazının benzeri ve öncülü 13.10.2013 tarihli Ek Protokol(4): Fesih ve Cezai Şart Maddelerinde Değişiklik (http://www.eczacininsesi.com/index.php?yon=siscani&id=31) ve 07.04.2014 tarihli Reçete Silmeye Dikkat (http://www.eczacininsesi.com/index.php?yon=siscani&id=56) başlıklı yazıları da sis çanı kabilinden yazdığımı belirtmek isterim.

Bütünlüğü sağlamak için yahut “söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” kabilinden bu yazılara da şöyle bir bakmanızda yarar var sanki…

 

İletişim: https://twitter.com/_FevziCakmak_

             f.cakmak@eczacininsesi.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat