Eczacının Sesi, 25.04.2013 tarihinde ana sayfadan TEB’in Bölge Eczacı Odalarına gönderdiği “Eczacılık Eğitiminde Yeni Hedef: Akreditasyon” başlıklı haberi, arkasından da 08.05.2013 tarihinde aynı başlık ve içerikte Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve Ulusal Eczacılık Eğitimi Akreditasyon Kurulu duyurusunu yayınladı.

Duyurular ilgi çekiciydi.

Ancak eczacılık dünyasında daha önce rastlanmayan bir jargon göze çarpıyordu: “eczacılık lisans eğitiminin akreditasyonu" “yol haritaları”, “paydaşların görüş ve önerilerinin alınması”.

TEB bildirisinin tamamı, “Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve Ulusal Eczacılık Eğitimi Akreditasyon Kurulu (ECZAK) işbirliği ile 15 Mayıs 2013 tarihinde Hacettepe Üniversitesi’nde "Eczacılık Eğitiminde Yeni Hedef: Akreditasyon" başlıklı bir toplantı düzenleneceği, Birliğin katkılarıyla yapılacak olan toplantıda eczacılık lisans eğitiminin akreditasyonu ile ilgili tamamlanan ve devam etmekte olan çalışmalar ile yol haritaları konusunda bilgilendirme yapılacağı ve tüm paydaşların görüş ve önerilerinin alınmasının hedeflendiği” şeklindeydi.

ECZAK, Ulusal Eczacılık Eğitimi Akreditasyon Kurulu’nun kısaltılmışı. Bu Kurul’un “http: //www. eczak. org” diye bir internet sitesi var. Bu internet sitesi, ECZAK’ı tanımak için son derece doğru bir adres.

 

ECZAK VE PAYDAŞLAR

Site ana sayfasında “ECZAK Nedir” sorusu, “Ulusal Eczacılık Eğitimi Akreditasyon Kurulu ECZAK, eczacılık fakültelerinde verilen eczacılık eğitim ve öğretiminin geliştirilmesi ve asgari kalite standartlarına uyumunun sağlanması amacıyla belirlenecek ulusal standartlar çerçevesinde, eğitim-öğretim akreditasyonunu sağlamak üzere kurulmuş özerk bir kuruldur.” şeklinde yanıtlanıyor.

Web sitesinde “Tarihçe” başlığı altında ise “Eczacılık Fakültesi Dekanları Konseyi (ECZDEK)… ulusal eczacılık eğitiminde kalite güvencesi sağlamak ve sürekli kalite gelişimini motive etmek üzere bağımsız ve katılımcı bir kurumsal yapılanma ile oluşacak Ulusal Eczacılık Eğitimi Akreditasyon sisteminin kurulmasını hedeflemiştir… ECZAK, Eczacılık Fakültesi Dekanları Konseyi tarafından belirlenen yedi Eczacılık Fakültesi’nin (Anadolu, İstanbul, Hacettepe, Marmara, Ankara, Gazi ve Ege Üniversiteleri Eczacılık Fakülteleri) Fakülte Kurullarında belirlenen 7 Öğretim Üyesi, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen kurum bünyesinden bir Eczacı, TEB tarafından belirlenen bir Serbest Eczacı, Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen bir Hastane Eczacısı, Eczacılık Fakülteleri Dekanları Konseyi tarafından belirlenen bir Öğretim Üyesi, bir Öğrenci Temsilcisi ve bir Toplum Temsilcisinden oluşmaktadır. ECZAK ilk toplantısının 6 Ocak 2012 tarihinde yapmıştır. Kurul halen çalışmalarına devam etmektedir.” denilmektedir.

Görüleceği üzere “paydaşlar”; Ezacılık Fakülteleri, Sağlık Bakanlığı ve TEB

Paydaş, bir işletmecilik terimidir. Paylaşmaktan gelir ama kaynağı kârın bölüşümüne ilişkindir. Son dönemde her şeyin içine sokulur oldu. Oldu ama eczacılık eğitiminde ne işi var ve paylaşılan nedir diye sormadan edemiyor insan… Ya da “eğitimi iyileştireceğiz” diye ne paylaşılmaktadır?

Anlaşılan bundan böyle eczacılık eğitimi piyasa koşullarına göre şekillenecek. Oysa fakültelerin dekanları, kurulları, üniversitelerin yönetim birimleri vardır. Bunlar devre dışı kalacak ve “yüce kalite adına” akreditasyon adı altında üniversitelerde eczacılık eğitimi, “ayrı, bağımsız, özerk, kalite” gibi süslü laflarla bezenmiş bir “dış denetime” teslim edilecek.

 

AKREDİTASYON NEREYE UZANMAKTADIR

ECZAK Başkanı sayın Prof. Dr. Sevim Rollas’ın, ECZAK web sitesi “E-Kütüphane” bölümündeki “Sunum Dosyaları” başlığı altında, 18.04.2013 tarihli Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 50. Yıl Etkinlikleri kapsamında yaptığı “Ulusal Eczacılık Eğitimi Akreditasyon Süreci” sunumu bulunmaktadır.

Sunumda, 20.09.2005 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Yükseköğretim Kurumlarında Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Yönetmeliğinin 7/e maddesi belirtilerek “Yükseköğretim Kurumlarında Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Komisyonu (Yödek)” diye bir oluşumdan söz edilmekte ve bu komisyonun görevleri arasında “…yükseköğretim kurumlarında akademik değerlendirme ve kalite geliştirme çalışmalarını yürütebilecek bağımsız kurum, kuruluş veya kurullara Yükseköğretim Kurulu tarafından "Kalite Değerlendirme Tescil Belgesi"nin verilebilmesi için usul ve esasları belirlemek, başvuruları incelemek, onay için YÖK’e sunmak” olduğu belirtilmektedir.

İş daha yükseklere uzanıyor yani. Akreditasyon, kalite değerlendirmesi, piyasa tipi üniversite almış yürümüş, altyapısını çoktan kurmuş.

Nitekim Sağlık Bakanlığı da gidişata ayak uydurmuş. Bakanlıkta “Sağlıkta Dönüşüm Programı” çerçevesinde kurulan “Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire Başkanlığı” vardır. Bu Daire’nin yayınladığı “Sağlıkta Kalite Değerlendirmeleri” başlıklı kitabın hemen başında “Sağlıkta dönüşüm programının 8 ana bileşeninden biri olan ve kaliteli sağlık hizmetini hedefleyen “sağlık kurumlarında kalite ve akreditasyon” çalışmaları Bakanlığımızca kurumsal ve sistematik bir şekilde 2005 yılında hayata geçirilmiştir” denilmektedir.

 

ECZACILIK EĞİTİMİNİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ VE AKREDİTASYON

ECZAK Başkan Yardımcısı sayın Prof. Dr. Levent Üstünes ise ECZAK web sitesinde yayınladığı 10.04.2012 tarihli “Eczacılıkta Mesleki Yeterlilik ve Uygulama Standartları” başlıklı sunumunda, Akreditasyonu “genel anlamda topluma sunulan mal ve hizmetlerin belirli mükemmeliyet standartlarında sunulduğunu güvence altına almaya yönelik bir sistemdir” diye tanımladıktan sonra asıl gerçeği iki slayt sonra su yüzüne çıkarmaktadır: “Globalleşen dünyada giderek kamusal alandan çıkarak özel bir mal hüviyetini kazanmaya başlayan yüksek öğretim hizmetlerinde de akreditasyon uygulamaları önem kazanmıştır

Bir kere üzülerek söylemek gerekir ki; bu, eczacılık eğitiminin piyasa yol ve yöntemleriyle hizaya getirilme çabasından başka bir şey değildir. Ülkemizdeki bütün bir yüksek öğrenim mirasının reddidir. Hatta eczacılık fakültelerinin kendi varlık sebeplerinin de… Üniversite eğitiminin, metalaştırılması yolunda önemli bir adımdır. Ve maalesef bütün eczacılık fakülteleri, bilerek bilmeyerek bu sistemin içindedir.

Ancak anlaşılamayan şudur; kaliteli eğitimin yolu fakülteler üstünde ve dışında bir üst akreditasyon kurulu kurmaktan mı geçiyor ?

Asgari kalite standartları”, “ulusal kalite standartlarına uyum”, “akreditasyon”, bunlar yönetimi geliştirme, işletmecilik, kalite, toplam kalite terimleridir. Küreselleşme döneminde her şeyin ama her şeyin piyasaya açılmasını, pazara hizmet etmesini, standardize edilmesini, alınır satılır mal haline getirilmesini; çalışanları da iç müşteri adı altında pazarın bekçileri ve makinelerinin dişlisi yapılmasını, kâra ve performansa odaklanmasını çerçeveleyen kavramlardır.

Bu çerçevenin çok çağrışımlı sözcükleri var: kalite, memnuniyet, tatmin, standart, paydaş, müşteri odaklılık, karşılıklı fayda, sürekli iyileştirme… Ancak bunlar; insan yaşamı ve çalışma hayatı için truva atlarıdır. İşgalin gerekçesinin “demokrasi” ile açıklanması gibidir. Kavramlara dikkat edin hepsi pozitif ve ortak çıkar çağrışımı yapıyor.

 

AKREDİTASYONUN GELECEĞİ YA DA GELECEĞİN AKREDİTASYONU

Akreditasyon da çok çağrışımlı ve kamuflaj kavramlardan biridir. Kulağa hoş gelir. Ancak kimin neyi akredite ettiğini iyi bilmek gerekir. Vazgeçtiğiniz nelerdir? Kimlere hangi yetkileri devrediyorsunuz? Bu işin varacağı nokta nedir? Gerçekten söylendiği gibi midir? Akreditasyon işi hiçbir zaman yerel kalmaz, genellikle ulusötesine uzanır. Manipülasyona açıktır. Standartları kim ve neye göre belirliyor? Böyle başlarsınız, farkında olmadan bir bakarsınız -bu işlerde hep olduğu gibi- özel şirketler işi bir bedel karşılığı devralmış, eğitimin standartları ve nasıl olacağı size dayatılmaya başlanmıştır.

Kaldı ki eczacılık eğitimi bütüncül bir konudur; şu an eczacılığa ilişkin tartışılan ne varsa, eczacılık eğitiminden bağımsız düşünülemez. Dolayısıyla üniversitede başlayan bir uygulama, hiçbir zaman üniversitede kalmaz. En başta öğrenci bilincinde yaratılan etkiyle, mezuniyetten sonra yaşama sokuluverir. Bir bakarsınız ucu eczane şirketlerine, ilacın tamamen bir meta haline dönüşmesine, ulusötesi ilaç şirketlerine, eczanenin soğuk standartlarla, performans kriterleriyle ölçülebilen bir yer haline gelmesine, eczacının sadece profesyonel satıcıya dönüştürülmesine kadar uzayabilir.

Ve bütün bunların meşruiyet zemini akademide, eczacılık fakültelerinde oluşturulabilir: İşletme tipi devletten işletme tipi eczacılık fakültesine.

Akreditasyon, bu süreçte tam da “ruhsatlandırma”ya karşılık kullanılmaktadır. Sağlık kuruluşlarıyla ilgili hangi makaleyi okursanız okuyun, hangi kitaba bakarsanız bakın kaba haliyle ruhsatlandırma yerine, bağımsızmış gibi görünen ve mutlaka bedeli alınarak gerçekleştirilen bir süreci ifade ettiğini göreceksiniz. Sonra da sözü süsleyip, eczacıyı da ilgilendiriyormuş gibi göstererek, adına “eczacılıkta yeterlilik standartları” der geçersiniz!

Önce eczacılık eğitimini akredite eder; piyasa standartlarına uyumlaştırmaya çalışırsınız. Sonra serbest eczacılığa sıra gelir. Demedi demeyin bunun arkasından bu gelecektir. Hatta bunun altyapısı “üniversite sonrası eczacıların geliştirilmesi” şeklinde şimdiden yapılmaya çalışılmaktadır. Unutmayalım ki akreditasyon bir standartlar ve standartlara uyma rejimidir, doğal olarak bu iş bedava olmaz. İlk başta kulağa hoş gelen bu uygulama, ağır yaptırımlar ve denetim bedelleri karşısında eczacının üzerinde yeni bir yük demektir.

Yeni ve bağımsız görünüşlü kuruluşlarla eczaneleri artık istediğiniz gibi yönlendirirsiniz. Yaptıramadığınız işleri yaptırmaya başlarsınız. İçini boşaltırsınız, klasik usullerle başaramadığınız dönüşümü gerçekleştirirsiniz. Daha sonra bilerek bilmeyerek bu sistemin içinde olan eczacı örgütlenmelerine gelir sıra. Eczaneleri standardize eden, yetkilendiren, yönlendiren, denetleyen eczacılık akreditasyon kuruluşunun ya da genel akreditasyon kurumunun bir bölümünün (mesela hazırda olan TÜRKAK’ın) serbest eczanelerin standartlarını bir bedel karşılığında belirlediğini, eğitim verdiğini, denetlediğini düşünün...O zaman eczacı odalarına, TEB’e, Sağlık Bakanlığına ne gerek var. Gidişat budur.

Ancak bunları söylerken serbest eczanelerin bir işletme olduğu ve işletmecilik kurallarına göre yönetilmesi gerektiği, dolayısıyla ayakta kalmalarını sürdürecek mekanizmalara başvurmalarının inkarı değildir kastedilen…. Başka bir şeyden söz ediyoruz. Felsefe değişikliğidir bu. Eczacılık Fakültesinin önce bir eğitim kurumu, serbest eczanenin de önce bir sağlık kuruluşu olduğu gerçeğinden uzaklaşmak demektir.

Bu yazı, eğitimde “herkesin sorumluluğu” olduğu düşüncesiyle, yeterince bilinmeyen bir süreci anlayabilmek ve bir tartışma zemini yaratabilmek için yazılmıştır. Dolayısıyla aslolan eczacıların ve pek tabii ki eczacılık fakülteleri öğretim üyelerinin, bilerek bilmeyerek nereye doğru gittiklerini değerlendirmeleridir. Bunun için ECZAK web sitesini enikonu incelemek yetecektir.

Biz bir kere… Eczacılık Fakültesi öğretim üyeleri, yönetimleri iki kere düşünmelidir: Nerdeyiz, ne yapıyoruz, nasılız?..

Hasta yerine müşteri, eczacılık fakültesi yerine paydaş, sonra kalite, akreditasyon… Devir başka devir; zaman başka zaman; artık önce ekmekler değil “kavramlar ve terimler” bozuluyor.

 

 

f.cakmak@eczacininsesi.com



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat