Eczacının Sesi Forum sayfasının gönüllü savaşçıları var.
Bu savaşçıların, sadece gündelik reçete, rapor, Sağlık Uygulama Tebliği, medula sorunları değil dertleri. Başta eczacılık mesleğinin sorunları, meslek etiği, memleket meseleleri üzerine eleştirel bakış açısı geliştiriyorlar. Zaman zaman da hayranlıkla izlediğimiz ateşli tartışmalar oluyor.
Çok değerli bir iş yaptıkları… Ama aynı zamanda çok da zor bir iş.
Bir mesleğin itibarı üzerine bıkmadan usanmadan yazıyorlar.
Zamandan, mekandan ve bulundukları mesleki yapıdan kopmamak; duyarlılık göstermek, algılamaya çalışmak, fark etmek… Kayıtsızlığa, yabancılaşmaya karşı duruştur bu, zordur.
Gündelik işlerinin arasında, bir memur gibi iş edinmişler kendilerine, verilmiş sözleri varmış gibi yazıyorlar, alıntı yapıyorlar, meslektaşlarına cevap yetiştiriyorlar. Herkes aynı bakmıyor konulara elbette; olmaması da doğal, farklı fikirler güçlendiriyor tartışmaları.
Hani kişisel gelişimcilerin meşhur meselidir, hep anlatırlar: Karaya vuran binlerce denizyıldızını bir adam tek tek alıp denize atıyormuş, ordan geçen bir başkası bunu görerek senin bu çaban neyi değiştirecek ki diye sormuş, O da eline bir denizyıldızı alıp denize fırlatarak, bak bunun için çok şey değişti demiş….
Forum Savaşçılarının yaptıkları aşağı yukarı budur.
Eczacının Sesi Forumu, adına yaraşır bir yer. Eczacının sesi çıkıyor burada.
Kim mi bu sesi gür çıkan Forum Savaşçıları… Düzenli okuyucular hemen tanıyacaklardır onları: Neşet Okur, Erkan Çongar, Emin Gündüz Çetincan, Ali Fırat Tahran, Taşkın Çalı, Şule Demirci, İsmail Akarım, Melih Arslan, Sema Gümrükçüoğlu, Betül Zeybek, Ersin Özalp, Murat Göle, Sevgi Şen, Kadir İzzet Andaş, Nergiz Çelikkaya, Sinan Erdoğan, Memduh Arda Uyanık, Ebru Durmaz, Mustafa Canan Öztürk Atalay, Arzu Gümüş, Ahmet Rençber, Muharrem Kesova, Arda Erman Alishbah, Halil İbrahim Tuncalı. Sadece bu üyeler değil, isimlerini sayamadığım pek çok düzenli katılımcı yazıyor, tartışıyor. Yenilerden Nuray Arı, Osman Tosun, Kerim Özdemir, Ali İnan, Salim Töre var; bu Forum’da daha çok yazması beklenenlerden. Sonra Burak Başkaya, Oğuz Marangozoğlu, Celal Türker, Cavidan Elibol var, ara verip yeniden sıkı dönüş yapanlardan… Geçmişte çok aktif olup şimdilerde yazmayanlar var ayrıca, Sadun Duran gibi... Emek veren insan sayısı çok olunca unuttuklarım olacaktır, kusura bakmasınlar…Özetle Eczacının Sesi Forumu yok sayılamayacak ve herkesin dikkatle okuması gereken bir platform. Onlar bizi okudukları gibi biz de onları okuyoruz.
Forum savaşçılarından birisi, sayın Emin Gündüz Çetincan 16.01.2013 tarihinde, “Artık yazamıyorum” başlığı altında şöyle sitem ediyordu: “Muhterem Meslektaşlarım, Artık yazamıyorum!..-Yazma yeteneğimi yitirdiğimden değil, -Artık birşeyleri önemsemediğimden değil, -Yorulduğumdan değil, -Bıktığımdan değil, -Umutsuzluktan hiç değil. Aynı veya benzer konuların etrafında, pervane gibi dönmek, bana kendimi-yazılarımı sürekli tekrar etmek gibi gelmeye başladı. Baktım ki, aynı dairenin içinde, döne döne tur atıyoruz. Kendimizi tekrarlıyoruz. 1, 2, 3, 4. baskı yazılar gibi olmaya başladı yazdıklarımız. Sanılmasın ki mesleğimden koptum. Zannedilmesin ki camiamızdan uzaklaştım. Biraz durgunlaştım. Hepsi bu!”
Yine savaşkan yazarlardan sayın Şule Demirci, Emin Gündüz Çetincan’ın bu iletisine karşılık, meslektaşına, dayanışma bu dedirtecek şekilde üşenmeden şöyle omuz veriyordu: “Ben tatile çıktığınızı düşünmeye başlamıştım. Siz yine de yazın. Tekrar gibi olsa da yazın. Sıkıntımızı paylaşan birilerinin olması can sıkıntımı azaltıyor.”
Yapmayın…tatile de çıkmayın, çıkacaksa “Ayşe Tatile Çıksın”… savaş böyle başlar.
Eczacının Sesi Forum üyelerinin güçlerini, direngenliklerini, inatçılıklarını kurumsallaştırmaları gerektiğine inanıyorum. Bir gün de Eczacının Sesi Forum yazarlığını ya da çerçeveyi genişletmeyi tartışın… Aranıza, katılımcılığın önemini bıkmadan usanmadan yazan, deneyimli eczacı Süleyman Arslantürk’ü de alarak Eczacının Sesi okur yazarlığını “nasıl kurumsallaştırabiliriz”i didikleyin. Kimbilir belki Eczacının Sesi okurları bir araya gelir, sahaya, çıkış tünelinden değil tribünden atlayıverir. Farklı bir ses çıksın artık, son günlerde gözlerimizin Forum’da çokça aradığı sarkastik iletilerin ustası Ali Fırat Tarhan’ı kıskandırarak, argo deyişle söyleyeyim, “where is the hareket there is the bereket” olsun.