Sosyal Güvenlik Kurumu, sigortalı ve haksahiplerine ilaçlarını, Türk Eczacıları Birliği ile yaptığı protokol ile temin etmektedir. Protokolün tam adı “Sosyal Güvenlik Kurumu Kapsamındaki Kişilerin Türk Eczacılar Birliği Üyesi Eczanelerden İlaç Teminine İlişkin Protokol”dür.
Peki bu protokolün hukuksal niteliği nedir ?
Protokol, gerçek anlamda bir sözleşme değil, iki kamu kurumu tarafından yapılan anlaşmayla ortaya çıkmış tek taraflı idari bir işlemdir.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun kamu kurumu olduğunu söylemeye gerek yok, ancak üstünde durulmayan Türk Eczacıları Birliği’nin de anayasa nezdinde ve idare hukuku çerçevesinde kamu kurumu olduğudur. Türk Eczacıları Birliği, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşudur.
Bilindiği üzere kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, Anayasanın 135. maddesiyle düzenlenmiş olup belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kanunla kurulan, organları kendi üyeleri tarafından, kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir.
Dolayısıyla iki kamu kurumu, yani Sosyal Güvenlik Kurumu ve Türk Eczacıları Birliği biraraya gelerek protokol yapıyorlar, eczacılar da bu protokolün basılı halini, yani Protokol’de açıklandığı şekliyle adına “Tip Sözleşme” denilen standart, değiştirilemeyen ve sadece kabul edilebilen sözleşmeyi zorunlu olarak imzalamak suretiyle ilaç vermeye başlıyor. İşte asıl sözleşme, eczacının kendisinin imzaladığı bu “Tip Sözleşme”dir.
Bu protokol(-sözleşme) yapma süreci, eczacılar ve TEB bakımından bakıldığında ancak kanun değişikliğiyle değiştirilebilir. Başka bir seçenek yoktur. Çünkü süreç, 6643 sayılı TEB Kanununun 39. maddesinin (j) fıkrası hükümleri gereğince yürümektedir.
6643 sayılı Yasanın 39/ (j) fıkrası “Merkez Heyetinin görevleri şunlardır:…“j) Eczanelerden sağlık hizmeti satın alacak bütün kamu ve özel kurum ve kuruluşlarla anlaşmalar yapmak, imzalanan protokole uygun tip sözleşmeleri bastırmak ve belirleyeceği bedel karşılığı eczanelere dağıtmak” şeklindedir.
Diğer yandan SGK bakımından daha esnek bir mevzuat vardır; 5510 sayılı Yasa’nın “Sağlık hizmetlerinin sağlanma yöntemi ve sağlık giderlerinin ödenmesi” başlıklı 73. maddesinde sağlık hizmetinin hem sözleşmeyle hem de sözleşmesiz sağlık kuruluşlarından doğrudan sigortalıların temin etmesi yoluyla sağlanabileceği belirtilmiştir.
Görüleceği üzere eczane ilaç temin sözleşmesi sadece SGK’nın değil, TEB ve SGK’nın sözleşmesidir.
Sözleşme kimindir sorusunun asıl ve gerçekçi yanıtı budur.
Dolayısıyla sözleşme sonuçlarını sadece baskın konumda olduğu düşüncesiyle SGK’ya bağlamak eksik bir bakış açısıdır. Çünkü TEB sadece Türk Eczacıları Birliği merkez teşkilatından ibaret olmayıp, eczacı odaları ve eczacılar da demektir aynı zamanda. Yapılan her işte “devlet tek alıcı, SGK tek alıcı” söyleminin kolaycılığına kapılmamak gerekir; devlet tek alıcı ise doğru kanalize edilmiş ve gücünün farkında 24700 küsur eczacı da tek satıcıdır.
Sözleşme, bir müzakerenin sonucudur. Karşılıklı irade beyanlarının uyuşmasıdır.
Dolayısıyla iki taraftan protokol görüşmelerine katılanların algısı, yeteneği, öngörüsü, anlayışı, farkındalığı, bilgisi ve hazırlığı sözleşmenin akıbetini belirlemektedir.
İki Kurum da sözleşme uygulamasından çıkan sonuçları, sorun yaratan ve belirsiz maddeleri, şikayete konu olan, yargıya taşınan hususları, anlaşmazlıkları kendi yönlerinden ortaya açık ve net ortaya koymalı ve giderek mali sorunlarla boğuşan eczacıların sesini doğru yönden duymalı ve anlamalıdır.
Maalesef son bir yılda 1000 kadar eczacı üst ciro gruplarından 0-600.000.-TL ciro grubuna düşmüştür. Bu sadece açıkça yoksullaşan bir meslek grubunu değil, tüm unsurlarıyla giderek eriyen eczane işletmelerini göstermektedir.
Ve herşeye rağmen dikkat edilmesi gereken bir dönemden geçiyoruz….fikirde ve yaşamda herşey yeniden yapılanıyor, mutlak doğrular hükmünü yitiriyor.