Duydum ki 2012 yılı Mayıs ayında çıkarılan bir koca kanunla, prematüre doğmuşsun. Doğunca “üç gün aç tutmuşlar” töremiz böyle diye.

O koca kanunda beklemelerini gerektiren bir şey yazmadığı halde olmuş üç yıl; aç bilaç kanun kanun, daire daire, kurum kurum, oda oda gezmişsin…“bu namustur/künyemize kazılmış/bu da sabır/ağulardan süzülmüş” diyerek katlanmışsın ayrılığa.

İsim baban kim bilmiyorum ama bu itici ismi nereden bulmuş acaba, üstelik iyi de okuyamamış kulağına ismini… Okuyamadığı için biz ikinci eczacı beklerken, ciro hesabına göre üçüncü, dördüncü, beşinci, sekizinci, derken “söylemeye dilim varmıyor ama” 12. eczacıya kadar çıkmış iş, baktım da “kabahatin -sanki- çoğu senin canım kardeşim”… Samur kürk olsan giyilmezsin bu fasılda artık.

Bu nasıl çoğul doğumdur böyle hesapsız kitapsız. Leylekler ne de çok mesai yapmış, ne de çok çalışmışlar senin için.

Doğumunda alkışlayanlar, yönetmelik çıkacak diye kandırıp, iki yıl yedek kulübesinde oturtmuşlar seni, ilaçlı gazoz vermişler, uyutmuşlar…”Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf” olmuşsun. Üstelik alkışlayan, havaalanlarında seni omuzlarda taşıyanlar transfer öncesi bir doktor kontrolünden bile geçirmemişler. Eczacılık yaşamın tek başına düz koşu ile nihayete erecekken sonra bir gün maç eksiğinle sürmüşler seni sahaya…

Hatta öyle sürmüşler, öyle korkutmuşlar ki, bir ay içinde seni işe başlatmayanlara sopa olasılığını yakından hissettirmişler. Ama yaza girerken bu hazırlıksız girişim bir türlü tersyüz edilememiş. Sonra gayet büyük bir devlet ciddiyetiyle (ki mutlaka olmalı) Sağlık Bakanlığı’nda senin “sıhhatine” dönük endişeler girmiş devreye.

Ve TİTCK tarafından İl Sağlık Müdürlüklerine yazılan “…Ancak, Türk Eczacıları Birliği tarafından Kurumumuza gönderilen ciro bilgilerinin sıhhatine yönelik Kurumumuza itirazlar ulaştığından ciro bilgilerinin Türk Eczacıları Birliği ve ilgili diğer kuruluşlarla yeniden değerlendirilmesine karar verilmiştir” muhteviyatındaki koca yazı ile kös kös kulübeye geri dönmüşsün.

Yani Sıhhat Bakanlığı, “sıhhatsiz olduğun” için, hakkında “yeniden değerlendirme” yapılacağı hususunda talimat vermiş. İşe bak, bu nedenle eczane yüzü görmeden spor hayatın bitecek!..

Hani nerdeyse eczacılık senin gelmenle kurtulacaktı. Ama insanın gözü de arıyor hani... Şöyle eczaneden afrayla girip, “güzel kardeşim ben ikinci, hatta varsa üçüncü, dördüncü eczacıyla muhatap olacağım, eskimiş eczacılarla ilaç alışverişine girmek istemiyorum, sizinle işim olmaz lütfen lütfen… ” demek geçiyor insanın içinden. Ben en çok “12. Eczacı” ile tanışamadığım için üzüldüm. Kanaatimce bu VIP çalışan için eczane rafından bir taht yapılmalıydı.

Neyse ki kalbimizde yerin sağlam güzel kardeşim. Amaa adı eskiden Sıhhat ve Muavenet Bakanlığı olan bakanlık, bittabi işi gereği (çok normal cânım), “senin sıhhatine dönük endişeleri” ileri sürünce hepimiz lal olduk, kalakaldık. Düşününce, şunun şurasında meşhur kaaanun 2,5 senedir filan yürürlükte, daha var; aceleye, telaşa gerek yok diye hak vermedik değil.

Ama bekleye bekleye de bir hâl olduk…

Çok değil torunlarımızın kesin göreceği, senin gibi “Dünyanın En Tuhaf Mahlukunu” bir an önce görmek, bizim için de mutluluk verici olacaktır. Biliyorsun, ülkemizde önemli olan devlette devamlılıktır zaten.

Dumur ne demektir peki bilir misin ey güzel “İkinci Eczacı” kardeşim?

Bil ki seni seviyoruz, ama yanlış anlama; dumur “şaşırmak, afallamak, donakalmak, kalakalmak” filan demekmiş sözlüklere göre. Şu halde, bu sadece sana uymuyor elbette... bize de uyuyor değil mi?

Neyse… Daha işe başlamadan dumura uğrayan ikinci eczacı kardeşim… Gel artık gel, gel de şu hasret bitsin, kurtar şu eczacılığı, bütün umudumuz sende.



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat