Türk Eczacıları Birliği Geçmişini Hatırlamalıdır!

Mesleğimiz ilaç ve eczacılık alanında yapılan düzenlemeler nedeniyle büyük bir tehdit altındadır.

2 Kasım 2011 tarihinde yayınlanan Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kurulan İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’yla eczacılık alanı yeniden yapılandırılmaktadır. Bu yeni düzenlemede ilaç ve eczacının vazgeçilmez birlikteliği yer almamaktadır. Yine bu Kanun Hükmündeki Kararname ile kurulacak olan Sağlık Meslekleri Kurulu meslek örgütlerimizin görev ve yetkilerini sınırlandırmaya yönelik atılmış bir adımdır.

Bu düzenlemeden hemen sonra yayınlanan İlaç Fiyat Kararnamesi ve Sağlık Uygulama Tebliği’nde yapılan değişiklik nedeniyle oluşan fiyat düşüşleri ve kamu kurum iskontosu artışları ve ardından ilaç sanayisi tarafından alınan kararlar, bizler için ilaç hizmetini sürdürülemez hale getirmiştir.

İEİS, AİFD ve TİSD tarafından 21 Kasım 2011 tarihinde yapılan basın açıklamasında ilaç sanayisi, 10 Kasım 2011 tarihinde yayınlanan İlaç Fiyat Kararnamesi değişikliği ile fiyatları düşen ilaçların eczane stoklarımızda oluşturduğu zararın "karşılanamayacağını" ve "kararnamenin iptali için hukuk sürecinin başlatılacağını" duyurmuştur.

Bu açıklamanın ardından ilaç firmaları, dağıtım kanalları aracılığıyla eczacı odalarına gönderdikleri yazı ile 5 Kasım 2011 tarihinde yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliği değişikliği ile ilaçlarında gerçekleşen kamu kurum iskontosu artışını kabul etmediklerini ve yeni iskonto oranlarını hiçbir şekilde depo satışlarına yansıtmayacaklarını bildirdiler.

Bununla da yetinmeyen ilaç firmaları, art arda yaptıkları açıklamalarla eczanelere uyguladıkları ticari iskontoları (%4-7) kaldırdıklarını ilan ettiler. Bugün itibarıyla şimdiye kadar ticari iskonto uygulanan ilaçların tamamında bu iskontoların iptali söz konusudur.

İlaç firmaları tarafından alınan bu kararlar sonucunda, İlaç Takip Sistemine bildirim yaptığımız ilaçlara ait stok zararlarımız dağıtım kanalları aracılığı ile karşılanmayacaktır. Ayrıca czacılar kamu kurum iskontosu artışlarını karşılamaya mahkum edilmişlerdir ve eczane ekonomilerine önemli katkı sağlayan ticari iskontoların tamamı da kaldırılmıştır.

Bu durumda düşük ve orta gelirli eczanelerimizin kısa bir süre içerisinde iflas etmeleri kaçınılmazdır.

Tüm bu gelişmeler bizlere 2001 yılı sonunda yapılan Türk Eczacıları Birliği 33. Seçimli Olağan Büyük Kongresi sırasında yaşananları hatırlatmaktadır.

O dönemde de firmalar tarafından eczanelere uygulanan özel iskontolar, dönemin Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş’un "İlaçları %10 ucuzlatıyoruz" açıklamasının ardından bir geceyarısı kararıyla yayımlanan İlaç Fiyat Tebliği ile kaldırılmıştı. Eczacılar tıpkı bugünkü gibi sadece %20 oranındaki eczacı kârı ile hizmet vermek zorunda bırakılmışlardı.

Osman Durmuş tarafından yapılan açıklama 33. Seçimli Olağan Büyük Kongre gündemine ulaşınca büyük bir tepki oluşmuş ve Sağlık Bakanlığı tarafından böyle bir uygulamaya gidilmesi durumunda tüm Türkiye’de uygulanmak üzere eczanelerin kepenk kapatma eylemi yapabilmesi için Büyük Kongre kararı alınmıştı.

4 Ocak 2002 tarihinde İlaç Fiyat Tebliği’nin Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girmesinin ardından yapılan Başkanlar Danışma Kurulu toplantısında, iki gün süreyle eczane kapatma kararı alınmış ve 28 yıllık aranın ardından ikinci kez 15 Ocak 2002 tarihinde eczaneler kepenk kapatmıştı.

Bir buçuk gün süren eylemin ardından yoğun baskılar karşısında Sağlık Bakanlığı geri adım atarak kaldırılan iskontoları geri vermek zorunda kalmıştı.

Bu kapatma eylemi eczacıların en başarılı direnişlerinden biri olarak eczacılık tarihinde yerini aldı.

Bugün eczacılar, 2002 yılından çok daha ağır bir bedel ödeyecekleri düzenlemelerle karşı karşıyalar... Sadece ticari iskontolarımız kaldırılmakla kalmadı. Fiyat düşüşleri nedeniyle oluşan stok zararlarımız karşılanmıyor. Kamu kurum iskontoları yükselen ilaçların ilaç firmaları tarafından karşılanmayan farkları bizlere ödetiliyor.

Bundan on yıl önce olduğu gibi eczanelerimize telafisi mümkün olmayan zararlar verecek düzenlemeler, yine Türk Eczacıları Birliği Seçimli Olağan Büyük Kongresi öncesinde arka arkaya uygulamaya kondu. Ancak bu kez on yıl önce gösterilen refleks tekrarlanmadı ve 17-20 Kasım 2011 tarihleri arasında yapılan 38. Seçimli Olağan Büyük Kongre’de, bu yaşananlara "dur" diyecek hiçbir Kongre kararı alınmadı.

Yapılan düzenlemeler karşısında neler yapılabileceği konusunda çalışma yapmak üzere Merkez Heyetinin önerisiyle kurulan komisyona, aralarında bizim de yer aldığımız ve ülkemizdeki eczacıların büyük çoğunluğunu temsil eden odalardan, tüm taleplerimize rağmen ayrı bir liste ile seçimlere katıldığımız için tek bir temsilci bile alınmadı. Tüm yaşadıklarımızı daha bir yıl öncesinden bilen ve gerekli tedbirleri almak bir yana teslimiyetçi bir politika izleyerek Türk Eczacıları Birliği’ni hükümetin arka bahçesine çevirenler, Kongre boyunca da aynı anlayışı sergilemekten başka hiçbir şey yapmadılar. Adet yerini bulsun diye kurulan komisyon ise üç gün süren Kongre boyunca hiçbir şey üretemedi. Kongrenin son gününde, kapanıştan önce, diğer komisyonların kararları oylanırken, eczacılık mesleğinin geleceğini belirleyecek kararlar alması beklenen bu göstermelik komisyondan hiçbir ses çıkmadı.

Demokrasi kültürünün ve uzlaşma anlayışının esamisinin yer almadığı Türk Eczacıları Birliği 38. Seçimli Olağan Büyük Kongresi, ne yazık ki eczacılık tarihinin en ağır yaptırımlarıyla karşı karşıya olmamıza rağmen tek bir bağlayıcı karar bile alınamadan tamamlandı.

Tüm bu yaşananlar yetmezmiş gibi, Kongrenin ilk günü hükümetin desteğini arkasına almakla kalmayıp, son gün geceyarısı her türlü baskıyı yaparak, delegelerin özgür iradesiyle oy kullanmalarının önüne geçerek yeniden seçilmeyi başaran Erdoğan Çolak’ın, yönetiminin mazbatasını aldıktan sonra ivedilikle Başkanlar Danışma Kurulunu toplaması gerekirken yerine eczacı milletvekilleriyle bir araya gelmesi ipe un sermektir.

Mesleğimizde büyük bir yıkım yaratacak kararların sorumlusu, tıpkı 10 yıl önce olduğu gibi, bugün de siyasi iktidardır. Hükümet tarafından altı yıldır ısrarla hayata geçirilmeye çalışılan Sağlıkta Dönüşüm Programında sıra ilaç ve eczacılık alanının yeniden düzenlenmesine gelmiştir. Uygulanmaya başladığından bugüne kadar Sağlıkta Dönüşüm Programının finansörü konumunda olan eczacılar, yapılan son düzenlemelerle eczacılık tarihinin en ağır ekonomik kayıpları ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a göre eczacıların durumu iyidir. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda soruları yanıtlayan Sayın Bakan "Eczacılar batar mı?" sorusuna "Merak etmeyin, batmaz." diyerek cevap vermiştir. Yani hükümetin eczacılardan sorumlu bakanına göre yaşadığımız kayıplar önemli değildir. Yine tutmayacakları sözleri vererek sorunlarımızı "çözeceklerdir".

Tüm baskılara ve yerine getirilmeyen sözlere rağmen, yılmadan sürdürdüğümüz mücadelede bugün en kritik sürece gelmiş durumdayız.

Bizleri yönetenler sessiz kalsalar bile, tüm dayatmalara rağmen, eczanelerimizi hâlâ ayakta tutmayı başaran bizler, tıpkı on yıl önce olduğu direnerek başarmak zorundayız.

Yeni seçilen TEB Merkez Heyeti, bir haftayı boşa harcadıktan sonra, 1 Aralık 2011 Perşembe günü Başkanlar Danışma Kurulunu toplantıya çağırdı.

Ne amaçladıklarını bilmiyoruz!

Ancak bizleri yönetenler bilmelidirler ki;

Meslektaşlarımız Başkanlar Danışma Kurulunda on yıl önce olduğu gibi bugün de mesleğimizdeki yıkımı önleyecek kararların ivedilikle alınmasını talep ediyorlar.

Bu nedenle bizler hedefi saptırarak günü kurtarmayı amaçlayan kararların değil, birlikte mücadele ettiğimiz eczacı odalarımızla eczacı tabanımızın beklentilerini karşılayacak cesur ve çözüme odaklı kararların arkasında sonuna kadar duracağız.

Eczacı kamuoyuna önemle duyurulur.

Saygılarımızla,

İstanbul Eczacı Odası
Yönetim Kurulu



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat