Değerli Edak Ortakları,
Bildiğiniz gibi 17-20 Kasım 2011 tarihleri arasında, mesleğimizin en üst birliği olan Türk Eczacıları Birliği (TEB)’ nin 38.Olağan Büyük Kongresini gerçekleştirdik. Şahsen delege olmadığım, ancak kooperatifimizi temsilen misafir olarak katıldığım bu kongre; maalesef Kamu Kurum İskontolarındaki artışlar, ilaç fiyat düşüşleri, ilaç firmalarının ticari iskontolarını geri çekmeleri, stok zararları ve firma eylemleri gibi konuların gölgesinde gerçekleşti. Ülkemizde, ilaç sektörünün ve mesleğimizin genel gidişatı anlamında, biz eczacılar için hayati öneme sahip olan bu kongrede; Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği(TEKB) adına TEKB Yönetim Kurulu Üyesi sıfatıyla kürsü alarak kongreye katkı koyma fırsatı maalesef tanınmamıştır. Bu anlamda kürsü alarak yapamadığım konuşmayı yazılı olarak, siz değerli EDAK ortaklarıyla ve eczacı kamuoyuyla paylaşmayı görev bilirim.

“Sayın Türk Eczacıları Birliği Başkanı ve Merkez Heyeti Üyeleri,
Sayın Eczacılık Fakültelerimizin Değerli akademisyenleri,
Sayın SECOF Başkanı,
Sayın Eczacı Odası Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri,
Sayın Ecza Kooperatifleri Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri,
Sayın Çevreci Eczacılar Kooperatifi Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri
Sayın Büyük Kongre delegeleri,
Değerli meslektaşlarım ve Değerli misafirler,
Sizleri Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği ve 11.500 kooperatif ortağı eczacı adına saygıyla selamlıyorum.


Konuşmama, Van ilimizde yaşanan deprem dolayısıyla hayatını kaybeden vatandaşlarımız için Allah’tan rahmet, geride kalanlara baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi sunarak başlamak istiyorum. Ayrıca geçtiğimiz 2 yıl boyunca mesleğimiz için zaman ve emek harcayan Merkez Heyetine ve TEB çalışanlarına teşekkür ediyorum.

Değerli Meslektaşlarım,
Bu tür kürsü konuşmalarında genellikle izlenen bir yol vardır. Öncelikle selamlama yapılır, ardından bir girizgâh ve sonra anlatılmak istenen konular önem sırasına göre; daha az önemliden daha önemliye doğru konuşmanın trendi yükseltilerek devam edilir. Ben de bugün aynı yolu izleyerek konuşacağım. İlk olarak stok zararlarımızdan bahsedeceğim.

Stok zararları önemsiz bir konu mudur?
Elbette ki değil. Sonuçta eczacının kaybıdır. Hepimizi ilgilendirir, ancak kaybettiğimiz ya da kaybedeceklerimiz yanında deyim yerinde ise devede kulaktır. Ayrıca benim de umudumun kırılmasına neden olan bir konudur. Umudumu kıran şey geçtiğimiz günlerde art arda gelen KKİ artışları ve ilaç fiyat düşüşlerinden kaynaklanan stok zararının benim eczanemde yaratacağı kaybın boyutu değildir. Mesleğimizin geçirdiği değişim sürecinin artık çok ötesinde kırılma noktasına geldiği ve hatta “Tamam mı? Devam mı?” Ya da “- Devam ise ne şekilde? Sorularının cevap bulması gereken bir tarihe geldik. Ve mesleğimizin tüm ileri gelenlerinin 2 yılda bir toplandığı ve tartıştığı, doğru veya yanlış fikirler, projeler üzerinde konuştuğu ve mesleğin geleceğini tayin ettiğimiz büyük kongre, KKİ stok zararları firma eylemleri gibi eczane işletmesine dair parasal mevzular ile sabote olacak. İşte beni korkutan ve umutsuzluğa sevk eden nokta burasıdır. Umuyorum ki, kongre gündemi bu eczaneye dair konulara kilitlenmeyip eczacılığın konuşulduğu bir kongre kimliğine bürünerek benim ve tüm meslektaşlarımızın umudunu yeniden yeşertecek projelerle tamamlanır.

Hatırlayacağınız gibi geçtiğimiz yıl Aralık ayında da tıpkı bu günkü gibi KKİ artışları ile karşı karşıya kalmıştık. Ve sektörün tüm paydaşları TEB, TEKB, Eczacı Odaları, Kooperatifler, diğer dağıtım kanalları ve ilaç sanayii hep birlikte uzunca bir süre çok ciddi çaba ve enerji sarf ettik. Sektörün tüm aktörleri olarak birbirimizle mücadele etmek zorunda kaldık.
Ne için?

• KKİ’ndaki % 10’luk artışın eczanelerimizde ortalama 30 güne kadar düşmüş olan stoklarımızda yarattığı kaybın belli bir kısmının telafi edilebilmesi için.

Peki, yanlış bir şey mi yaptık?

• Elbette ki hayır… Eczacımızın daha az zarar görmesi için çaba gösterdik.

Ancak o tarihten itibaren eczanelerimiz her ay %10 daha az ciro yapıyor. Bu durumda “Eczanelerimizin stok zararlarını nasıl telafi edebiliriz?” sorusunun yerine “Eczanelerimizin kaybettiği ciroları nasıl geri yerine koyabiliriz?” sorusunun cevaplarını arasak enerjimizi daha verimli kullanmış oluruz diye düşünüyorum.

Değerli Meslektaşlarım,
KKİ’nin eczacı kârlılığını oransal olarak etkilemediğini mutlak değer olarak azalttığını hepimiz biliyoruz. Çünkü KKİ brüt satışlar ile net satışlar arasındaki makası açmaktadır.

Yani net satışı düşürmektedir.

Yani ciroyu azaltmaktadır.

Yani SGK’nun ilaç sektörünün cirosuna müdahalesidir.

İlaç fiyatlarının direkt ya da referans fiyat bandı aracılığı ile geri çekilmesi de sektörün cirosuna müdahaledir. Bu da Sağlık Bakanlığının müdahalesidir.

Teknik açıdan her ikisinin eczacı kârlılığı açısından hiçbir farkı yoktur. İkisi de ciroyu düşürüp brüt kâr, dolayısıyla da net kâr tutarını düşürürler.

Peki, neden devlet aynı işi iki farklı şekilde yapmaktadır?

Her şeyden önce bir şeyi hiç unutmamalıyız. SGK bir devlet kuruluşudur ancak bizim anladığımız anlamda devlet değildir. SGK devletin ticari satın alma işini yaptırdığı bir kurumdur. Ve en önemlisi de bir piyasa aktörüdür. Bizim için devlet Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarıdır. İlacın fiyatlandırılması Sağlık Bakanlığının görevidir. İlaç fiyat kararnamesi ile düzenlenir. Bunu yasalardan aldığı güçle yapar. Devlet ilaç sektörünün cirosuna müdahale etmek istediğinde bunun adı “Beşeri ilaçların fiyatlandırılmasına dair kararda değişiklik yapılmasına dair karar” olur. Ve buna sektörün tüm aktörleri uymak mecburiyetindedir. Çünkü ilacı oluşturan fiyat yasayla korunur. Burada yapılan değişikliklerden kaynaklanan indirimler nedeniyle yaşanan stok zararları ise yasal olarak karşılanmak zorundadır. Bu nedenle 10.11.2011 tarihinde resmi gazete de yayınlanan ve referans fiyat bandının % 66’ dan % 60’ a çekilmesine hükmeden kararname sonrasında derhal eczanelerdeki stoklar İTS üzerinden ilaç sanayiine bildirilmiştir. Ve stok zararları karşılanacaktır.
Ancak işin SGK tarafında durum böyle değildir. SGK, yasa koruması altında oluşmuş olan fiyatın üzerine indirim isteyen bir piyasa aktörüdür. Yani SGK’nın yaptığı KKİ ticari bir argümandır. Gücünü yasadan değil piyasadan alır. SGK büyük alıcı olmanın ticari gücü ile piyasaya hükmeder ve iskonto ister. İki kişi ya da kurum arasındaki ticari ilişkideki indirimler devletin ya da yasaların ilgi alanında değildir. Bu durumda KKİ’ den doğan stok zararlarımız kararnamenin koruması altında değildir.
SGK ile Sağlık Bakanlığı arasındaki bu önemli fark konuşmamın ileriki aşamalarında çok daha hayati bir durumla yeniden karşımıza çıkacak.

Değerli Meslektaşlarım,
Devletin ister bizzat kendisi isterse SGK aracılığı ile yaptığı ilaç sektörünün cirosuna müdahale işlemi bundan sonra da devam edecektir.
Bunu nerden biliyoruz?
Avrupa parlamentosu geçtiğimiz Nisan ayında bir rapor yayımladı. Bu raporda bizi ilgilendiren 3 tane tavsiye kararı vardı. Avrupa parlamentosu, Avrupa devletlerinin hükümetlerine diyor ki;

Ey hükümetler;
• İlaç fiyatlarındaki baskıyı arttırın.

• Jenerik ilaçları destekleyin ve özendirin.

• Ar-ge yatırımları için ayırdığınız bütçeyi daha optimal seviyelere çekin.

Sanıyorum, Avrupa parlamentosunun bu tür tavsiyeleri bizim hükümetimiz için de en az diğer devletlerinki kadar kayda değerdir. Bu nedenledir ki, her yıl bu aylarda büyük bir fiyat düşüşü ve sene içi idame dozları ile fiyat düşüşleri yaşıyoruz.

Peki, bu ciro baskısı nerede duracak? Her seferinde bunun son olması gerektiğini aksi takdirde verdiğimiz hizmetin sürdürülebilir olamayacağını her fırsatta ifade ediyoruz. Gerçekten bu işin son noktası neresidir?

• Değerli arkadaşlar, bu ciro baskısının küreselleşme kavramı içerisinde piyasadaki kâr minimizasyonu ile alâkalı olduğunu söylemeye gerek yok sanıyorum. Küresel piyasada sermayedarların tek bir hedefi vardır, o da daha fazla kâr elde etmek. Daha fazla kâr elde etmenin ise sınırı yoktur.

Bazı ülkelerde özellikle 3. Dünya ülkelerinde günlük 1 dolar ücretle çalışan insanların olduğunu hepimiz biliyoruz.

Peki, kimler günlük 1 dolara çalışmaya razı olabilirler?

• Düşük gelir düzeyine sahip ülkelerde yaşayan vasıfsız işçiler.
Vasıfsız işçi kimdir?
• Yaptığı işi düşünmesine ve yorumlamasına gerek kalmadan yapabilen yani yaptığı işe değer katmadan yapan sistem operatörleridir. Sistemler kurulmuştur hata oranı çok düşüktür ve vasıfsız işçi sadece sistemi çalışır durumda tutma işini yapar.
Demek ki, dünyada ciro ve kâr baskısının gidebileceği en son nokta günlük 1 dolar noktasıdır. Eğer yaptığınız işe değer katmıyorsanız?

Değerli Meslektaşlarım,
Ciro baskısı birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de küresel bütçe yapısıyla düzenlenmekte. Küresel bütçenin çalışma mantığını hepimiz biliyoruz. SGK ilaç sektörünün tüm aktörlerinin ve ürünlerinin Yaklaşık 15 Milyar TL’ nin içine sığmasını istiyor. Sektördeki talep, aktör ve ürün sayısı arttıkça aktörlerin her birine pastadan düşen pay azalıyor. Böylece hem üreticiler, hem dağıtım kanalları hem de biz eczacılar için kârlılık minimize oluyor. Böyle bir sorunun varlığında iki tane çözümden bahsedilebilir.

• Ciroyu arttırıp ölçeği büyüterek rakamsal boyutta net kârı yükseltmek,
• Başka gelir odakları yaratmak.

SGK ciromuzu 15 Milyar TL ile sabitlemiş durumda. Ciroyu arttırmak mümkün mü?
MÜMKÜN ARKADAŞLAR!

SGK’ nun sosyal güvenlik harcamaları 4 kalemden oluşmaktadır.
• Hastane harcamaları. (Bizim ilgi alanımızda değil)
• İlaç harcamaları. (Zaten bizim sektörümüz)
• Optik harcamaları(Ürünün sahibi optisyenler)
• Medikal harcamaları.
İlaç, ticareti yapılabilen sosyal bir üründür. Bir sağlık ürünü olması nedeniyle bir sağlık profesyoneli danışmanlığında sunulması gerekir. Bu işi biz yapıyoruz. Peki, medikal ürünlerin bu anlamda ilaçtan ne farkı var?

Sadece bu güne kadar ilaçtan yeterince para kazanabildiğimiz için önemsemediğimiz hatta terk ettiğimiz bir ürün. Başka bir deyişle medikal pazarının bu günkü durumu eczacı olduğumuzu unutup eczane kârlılığına odaklandığımız bir dönemin sonucudur.

Hâlbuki bu ürünün eczacı danışmanlığında sunulmasının her şeyden önce
halk sağlığı açısından yararı vardır. Bunun dışında bu pazarın şu an için yaklaşık 3.5 Milyar TL civarında olduğunu sanıyoruz. Medikal ürünlerin çok daha düzenli ve suistimale kapalı bir sisteme sahip olan eczane organizasyonu üzerinden geçirilmesi halinde bu iş çok daha ucuza yapılabilir olacaktır. Böylece SGK harcamaları azaltılacak ve kamu yararı sağlanmış olacaktır. Böylece 15 Milyar TL ile sınırlandırılmış olan eczane cirosu arttırılmış olacaktır.

Azalan eczane kârlılığını arttırabilmenin ikinci yolunun farklı gelir odakları yaratmak olduğundan bahsetmiştim. Bunun için en doğru ve güzel yöntem “meslek hakkı” elde etmektir. Biliyorum ki, hemen hemen hepimizin gündeminde bu konu var. Reçete başı veya kutu başı bir bedeli meslek hakkı olarak elde etmenin neredeyse tüm odalarımızın fikir birliğinde önerisi olduğunu biliyorum.

Örneğin, avukata gittiğimizde avukatlık bilgisine dayalı danışmanlık hizmeti için bir bedel ödüyoruz veya devlet doktorlarımıza doktorluk bilgilerine dayalı danışmanlık hizmetleri karşılığında maaş ödüyor. Biz de hastalara verdiğimiz danışmanlık hizmeti karşılığında bir bedeli meslek hakkı olarak hak ediyoruz ve kazanabilmeliyiz. Oysaki hem diplomasını, hem sermayesini hem de emeğini ortaya koyan nadir mesleklerden birinin sahibi olarak biz eczacılar yalnızca ilacın ticaretinden para kazanıyoruz. MU ACABA?

Değerli Meslektaşlarım,
Faturalarımızda eczacı kârı veya eczacı iskontosu adı altında bir değer bulunur. Bu değer 1.2.3. kademe ilaçlar için %25, 4.kademe ilaçlar için %16 ve 5. kademe ilaçlar için ise %12 olarak
sabittir. Oysaki “kâr” sabit olmaz. Kâr bir işletmenin faaliyetlerinin sonucudur. Ve her dönem değişen bir tutar ve orana sahiptir. Demek ki o “Eczacı kârı” dediğimiz şey aslında kâr değildir. O değer aslında bizim meslek hakkı dediğimiz şeyin ta kendisidir.
İlacın fiyatı Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulur. Ar-ge yatırımları, hammadde maliyetleri, lojistik maliyetleri ve depocu kârı üzerine eczacı kârı (yani eczacıların mesleki bilgilerinin ilaç kutusu üzerine yansıtılması için konulan değer olarak) eklenmesi sonucu oluşturulur.
Yani yaptığımız işe kattığımız değerdir. Bu değer yani bizim mesleki hakkımız ilaç fiyatıyla beraber yasa ile koruma altındadır. Ve bize eczacılığımız için verilir.
Eğer meslek hakkı diye reçete başı veya kutu başı bir bedeli elde edersek, bu kürsüden tüm eczacı kamuoyuna açıkça ve üzerine basarak ifade ediyor ve uyarıyorum ki;

O GÜN ECZACILIĞIN BİTTİĞİ GÜNDÜR. O GÜN SONUN BAŞLANGICI OLACAKTIR…

Çünkü reçete ve kutu, eczacının değil eczanenin bir operasyonudur. Eczacılık, Sağlık Bakanlığının konusudur, eczane ise pazarlık gücü son derece yüksek olan SGK’nın ticari kontrolü altındadır.
Başka bir deyişle eczacılık işe değer katan bir meslektir, eczane ise pazarlığa açık piyasadır. Biz mesleğimizin hakkı olan gelirimizi reçete veya kutuya endekslersek yasanın koruduğu yerden alıp pazarlığa açık bir noktaya taşımış oluruz.
Şunu söyleyebilirsiniz;
Canım eczacı kârlılığına dokunmadan reçete veya kutu başına küçük bir ücretle eczacı gelirinde bir iyileştirme yapmanın ne mahsuru olabilir ki?

Değerli Arkadaşlar,
Tekrar söylüyorum. Oyun oynadığınız kurum SGK; pazarlık gücü son derece yüksektir. Haklarımızı pazarlığa açmış oluruz. Hatırlayın lütfen!
Muayene ücretleri 0.72 TL ile başlamıştı, pek bir mahsuru yoktu. Bu gün 15 TL.
KKİ %4 ve %11 ile başlamıştı, bu gün %32 ve %41’leri konuşuyoruz.
Mesleği böyle bir ücretlendirme yoluna sürüklersek reçete veya kutu başı bir bedelden sonraki adım eczacı kârının düşürülmesi ile sonuçlanacaktır. Ve kısa bir zaman sonrasında sadece, görece yüksek bir reçete başı bedel elde ediyor olacağız. Sonraki aşamada ise SGK her sene bizimle bu ücreti pazarlık ediyor olacaktır. Ve giderek gelirimiz çok daha hızlı bir biçimde azalacaktır.

Ve daha da kötüsü bu işi çok daha ucuza yapabilecek bir yapı SGK ile anlaşarak eczaneyi eczacının elinden alacaktır. Zira daha önce söylediğim gibi reçete ve kutu bir eczane operasyonudur. Ve bu operasyonları yapmak için eczacı olmak şart değildir. Provizyon sistemi, medula sistemi eczane stok takip programları ve yarınlarda yaygınlaşacak olan ürünü raftan alıp bankoya getiren robot sistemler hata oranı çok düşük sistemlerdir ve sadece vasıfsız işçiye ihtiyaç duyarlar. Eczacıya değil.

Değerli Meslektaşlarım,
Bunların hiçbiri kehanet değil. Hepsi daha önce dünyada yaşanmış olaylar. 1970’li yılların sonlarında Amerikan eczacılarının yaşadıkları süreçleri incelerseniz ilgili raporlarda sizlerde aynı bilgilere ulaşabilirsiniz. O yıllarda Amerika’da ilaç sektöründe yaşananlar bire bir bizim yaşadıklarımızla aynı. O dönem eczane iş süreçleri ve azalan kârlılıkları altında ezilen Amerikan eczacıları reçete başı 11$ meslek hakkını almayı başarmışlardır. Ancak bu gün dünyanın en büyük perakende grubu olan Wallmart, Amerikan Sosyal Güvenlik Kurumu ile 4$ ücrette anlaşmış ve aynı yıl Amerika’da 20.000 eczane iflas etmiştir.

Bu nedenle Değerli Meslektaşlarım, yeni seçilecek olan merkez heyetinden üzerine basarak rica ediyorum reçete başı veya kutu başı ücretlendirmenin lafını bile etmeyelim. Buradaki konu mesleki hakkımız olan eczacı kârının serbest eczane eczacılığını icra etmek için harcanan giderleri karşılamaya yetmemesidir. TALEBİMİZ BUNU ARTTIRMAK OLMALIDIR.

Bu nedenle meslek hakkı kesinlikle ve kesinlikle
SAĞLIK BAKANLIĞINDAN talep edilebilecek bir konudur.
Tabi böyle bir durumda Sağlık Bakanlığı bize soracaktır. Meslek hakkının artırılması için eczacılık mesleğine nasıl bir artı değer katacaksınız?
Bunun cevabını verebildiğimiz ve altını doldurabildiğimiz ölçüde meslek hakkını elde edebiliyor ve artırabiliyor olacağız. Cevabı ise eczacılık mesleğini daha yüksek kalitede ve daha nitelikli bir biçimde sunmaktan geçiyor. Daha kaliteli bir eczacılık sunumu ise bu mesleğin standardize edilmesinden geçer. Meslek standartlarından bahsediyorum. Geldiğimiz noktada bana göre bu kongrenin en önemli konusu ve önümüzdeki dönemin en yoğun çalışma konusu meslek standartları olmalıdır. Bu konuda ise önemli üç noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

• Eczacılık mesleğinin standartları mutlaka bizim tarafımızdan konulmalıdır. Zira bir mesleğin standartlarını kim koyuyorsa o mesleğin sahibi odur. Ve bu mesleğin standartlarını piyasa koymamalıdır.

• Bir mesleğin standartları o mesleğin iş süreçlerinin tanımlanması ile başlar ve meslek sahibinin tüm iş süreçlerini yazılı kurallar çerçevesinde rehabilite etmesi ve sürekli gelişimini sağlaması ile devam eder. Bu anlamda tüm meslektaşlarımız konunun önemini bilmeli ve bu sürekli değişim ve gelişim sürecini yerine getirmeye ikna edilmelidir.

• Yazılan standartların sahada yani eczanelerimizdeki uygulamaları meslek örgütlerimiz tarafından titizlikle denetlenmelidir. Yani standartlara uyum sağlayamayan eczanelerin sistem dışında bırakılmasına kadar giden bir denetleme sürecini hayata geçirmek gerekecektir. Kendisine oy veren tabanını bu şekilde denetlemek bir yönetici için çok kolay olmayabilir. Ancak bu cesareti gösteremezsek bu standartları bizim mesleğimiz için birileri mutlaka koyacak ve denetimini çok daha acımasızca uygulayacaktır.

Değerli Meslektaşlarım,
Tüm bu anlattıklarımın aslında çok basit bir mantığı var. Mesleğimizin geleceği için yıllardır yaptığımız bir hatadan artık kurtulmak mecburiyetinde olduğumuz bir noktaya geldik. Artık vazgeçelim eczaneyi nasıl kurtaracağımızı düşünmekten. Siz eczacılığı kurtarın, merak etmeyin eczacılar kendi eczanelerini kurtarmanın yolunu bulurlar.

Saygılarımla…”


Değerli EDAK Ortakları,
Kongre konuşmalarının azalan eczacı kârı karşısında bir şekilde çözüm noktası olarak “meslek hakkı konusuna” Meslek hakkı konusunun ise en kısa yoldan “reçete veya kutu başı ücret talep etme” noktasına geleceğini tahmin etmek bizim için çok zor olmadı. Nitekim öyle de oldu. Bu konuşmayı mesleğimiz adına bu konunun kongre gündemine taşınıp tartışılır hale gelmesi niyetiyle hazırlamıştık. Umuyorum ki, meslek örgütlerimiz konuyu en iyi şekilde ayrıntılarıyla değerlendireceklerdir. Büyük kongrenin mesleğimiz için hayırlı olmasını ve yeni seçilen merkez heyetine bu iki yıllık zorlu süreçte başarılar diliyorum.

Saygılarımla,

Ecz. Emre Bacanak
EDAK Ecza Koop.
Yönetim Kurulu Başkanı



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat