İstanbul Eczacı Odası’ nın konuya ilişkin açıklamasını aşağıda yayınlıyoruz:

 

TEB’i Yönetenler Sonunda Bunu Da Yaptı!
Odamıza İcra Takibi Tehdidi

Türk Eczacıları Birliği (TEB) ile İstanbul Eczacı Odası (İEO) arasında 2008 yılından bugüne kadar süregelen "2008 yılı SGK Sözleşme bedeli" davasıyla ilgili 38. TEB Olağan Büyük Kongresi öncesinde ve esnasında Odamız ile TEB arasındaki kurumsal ilişkileri ve güveni zedeleyen gelişmeler yaşandı. TEB tam da Büyük Kongre öncesi, Merkez Heyeti’nin 37. çalışma dönemi sorgulanırken, Odamızı yıpratmaya yönelik artniyetli bir adım attı ve İstanbul Eczacı Odası’nın 2008 yılı SGK sözleşmelerini üyelerine 250 TL’den vermesini Odamızın çekinin arkasını yazarak cezalandırmak istedi.

Yaşanan son gelişmeleri siz değerli meslektaşlarımızla paylaşmadan önce, TEB’in hükmi şahsiyetini yıpratmayı etik bulmadığımız için daha önce eczacı kamuoyuna detaylı olarak aktarmadığımız dava süreci hakkında bazı önemli hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz:

İstanbul Eczacı Odası olarak bu davayı neden açtık?

Bu davayı açarken temel amacımız, Oda üyesi meslektaşlarımızın hak ve menfaatlerini korumaktı. TEB’i ekonomik olarak yıpratmayı ve güçsüz kılmayı hiçbir zaman düşünmedik. Kaldı ki açılan davanın konusunun TEB’i ekonomik olarak yıpratmayla uzaktan yakından ilgisi yoktu.

Bu sorunun cevabını vermek için 2008 yılına dönmemiz gerekiyor. 2008 yılı, Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında AKP iktidarının önemli adımlar attığı bir yıldı. 2008 yılından itibaren SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı birleştirilerek bu kurumların sigortalıları ve bakmakla yükümlü olduğu yakınları Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında sağlık hizmeti almaya başlamışlardı. Bu birleşmenin ardından SGK ile TEB, eczacıların bu üç kurum mensuplarına verecekleri ilaç hizmetini düzenleyecek yeni bir protokol için görüşmelere başladı. Uzun süren ve bir ara kopma noktasına gelen görüşmeler AKP hükümetinin o dönemki maliye, sağlık ve çalışma ve sosyal güvenlik bakanlarının araya girmesi üzerine anlaşmayla sonuçlandı.

Bu anlaşmanın hemen ardından yapılan TEB Başkanlar Danışma Kurulu toplantısında, "2008 yılı SGK sözleşme bedeli" TEB tarafından gündeme getirildi. TEB Merkez Heyeti Başkanı bir önceki sözleşme döneminde SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ile ayrı ayrı sözleşme yapıldığı, ancak bu dönem birleşmeden dolayı tek bir sözleşme yapılması gerekliliğinden yola çıkarak SGK sözleşmesi için bir birim fiyat belirlediklerini ve diğer kurum ve kuruluşlar (konsolide bütçeye tabi kurum ve kuruluşlar, yeşil kart) ile yapılacak sözleşmelerden ayrıca herhangi bir ücret almayacaklarını belirtti.

TEB Başkanı aldıkları karar doğrultusunda SGK sözleşme bedelini 500 TL olarak belirlediklerini ve bu fiyatın, Birliğin bir önceki dönem sözleşme bedeli olarak topladığı tutarın Türkiye genelinde kayıtlı üye sayısına bölünerek saptandığını açıkladı. Bu fiyat Başkanlar Danışma Kurulunda büyük tartışma yarattı. Eczacı odalarının bir kısmı bu fiyatı desteklerken, bir kısmı da belirlenen fiyatın fahiş olduğunu ileri sürdü. Toplantıdaki tartışmalar sırasında Merkez Heyeti üyeleri tarafından yapılan açıklamalarda 2008 yılı sözleşme bedeli ile ilgili kararın, yapılan bir toplantı sonunda "ortak karar" olarak alınmadığı, bazı yöneticilerin belirlenen fiyatı Başkanlar Danışma Kurulu toplantısı esnasında öğrendikleri ortaya çıktı.

İstanbul Eczacı Odası olarak bu fiyatın asla kabul edilemez olduğunu dile getirdik. Belirlenen fiyatın adil olmadığını, TEB’in sözleşme gelirlerinin önemli kısmını oluşturan Maliye ve Yeşil Kart sözleşmeleri ücretsiz dağıtılacağı için, bu kurumlarla anlaşmalı üye sayısı az olan eczacı odaları üyelerinin belirlenen yöntem nedeniyle çok yüksek bir bedel ödemek durumunda kalacaklarını söyledik. Özellikle İstanbul ilinde bu kurumlarla anlaşmalı 950 eczane olduğunu ve belirlenen standart fiyatın, 4800 üyesi olan bir Odanın üyelerini cezalandırmak anlamına geldiğini Başkanlar Danışma Kurulunda anlatmaya çalıştık.

Ancak TEB Merkez Heyeti 500 TL’de ısrar etti, itirazlarımız dikkate bile alınmadı. Bu karar karşısında bizler 500 TL’yi üyelerimizden almayacağımızı ve Merkez Heyeti’nin kararını İstanbul’a dönüşte yönetim kurulumuzda değerlendirdikten sonra konuyla ilgili olarak eczacı kamuoyuna açıklama yapacağımızı belirttik. Üstelik o dönem bu kanaatte olan sadece biz değildik. Antalya Eczacı Odası ve İzmir Eczacı Odası da bu fiyatın çok yüksek olduğunu açıklamışlardı.

Başkanlar Danışma Kurulunun ardından İstanbul’da yaptığımız yönetim kurulu toplantısında, her türlü siyasi sorumluluğu üzerimize alarak, 2008 yılı sözleşmelerini üyelerimize TEB tarafından belirlenen fiyatın altında dağıtma kararı aldık. TEB’i ekonomik olarak mağdur etmemek için, bizler de kendilerinin sözleşme bedeli fiyatını belirlemede kullandığı yöntemi kullanarak, üyelerimiz için yeni bir fiyat belirledik. 2007 yılında meslektaşlarımızın aldığı sözleşmelerin (SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı, Konsolide Bütçeye Tabi Kamu Kurum ve Kuruluşlar, Yeşil Kart) tutarını kurumlarla anlaşmalı eczane sayısına bölerek bulduğumuz rakamın üzerine bir yıllık bir artışı da ekleyerek 2008 SGK sözleşme birim fiyatını 250 TL olarak belirledik ve eczacı kamuoyuna açıkladık. Böylece 2007 yılında TEB’e aktardığımız sözleşme geliri tutarının aynısını o yıl da kendilerine iletmiş olduk. Ayrıca bu haksız uygulamanın bir daha tekrarlanmaması için, Ankara’da İdare Mahkemesi’ne yürütmeyi durdurma talepli dava açtık.

Açtığımız dava nedeniyle TEB tarafından neredeyse hain ilan edildik. O günden bugüne kadar neredeyse her toplantıda "Türk Eczacıları Birliği’nin sözleşme gelirlerini ortadan kaldırmayı amaçladığımız iddiası" gündem edildi. Birçok eczacı odası da aynı gerekçeyle bizleri suçladı. Ancak birçok eczacı odası bizim yaptığımız hesaplamayı yapmayarak ya da yapmak istemeyerek gerçekten bir önceki yıla göre gelirlerinin azalıp azalmadığı ve üyelerinin mağdur olup olmadığını araştırma zahmetine katlanmadı. Aslında herkes haklı olduğumuzu biliyordu ama dile getirme konusunda kimse adım atmadı.

Başkanlar Danışma Kurulu toplantılarında, sürekli olarak dava dilekçemizde yer alan savunmamız dile getirilip TEB’e ağır hakaretler yağdırdığımız iddia edildi. Ne yazık ki bize ağır eleştirilerde bulunanlar, İstanbul eczacısının TEB’e sözleşme bedeli için o güne kadar ne ödediyse 2008 yılında da aynı tutarı ödediğini anlamak istemedi.

Bu arada TEB, 500 liralık sözleşme bedelinin kendilerine gönderilmeyen tutarını bizden çek olarak almadan, hiçbir basılı evrakı Odamıza göndermeme kararı aldı. Alınan bu karar karşısında meslektaşlarımıza hizmeti aksamadan sürdürebilmek için odamızın kasasında karşılığı olmayan 800 bin liralık vadeli çeki TEB saymanlığına gönderdik. Bu çekin mahkeme sonuçlanıncaya kadar tarafımızca ödenmeyeceğini, mahkeme devam ettiği süre içerisinde yazılan çekin vadesinin dolması durumunda tarihinin değiştirilerek yenileneceğini Merkez Heyetine bildirdik. TEB Merkez Heyeti ve İstanbul Eczacı Odası arasında varılan mutabakat sonucunda, dava devam ettiği süre içerisinde, sözkonusu çek belirli aralıklarla tam 6 kez yenilenerek bugüne kadar gelindi.

Ankara İdare Mahkemesi’nde açtığımız dava ile kendilerine ağır hakaret ettiğimiz ileri süren Türk Eczacıları Birliği’nin avukatları, mahkemeye sundukları savunmalarında, sözleşme bedelinin fahiş fiyatla satılmadığını şu cümlelerle açıkladılar:

"İstanbul Eczacı Odası tarafından sözleşme fiyatları siyaset malzemesi yapılmıştır."

"2008 yılı protokol görüşmelerinde eczanelerin Sosyal Güvenlik Kurumuna yapacakları iskontolarda müvekkil idarenin (TEB Merkez Heyeti) olağanüstü çalışması ile çok önemli iyileştirmeler yapılmış ve özellikle alt gelir grubunda olan eczaneler 2007 protokolüne göre daha az iskonto yaparak eczane başına yaklaşık 10000 YTL iyileştirme sağlanmıştır. Bu husus da göz önüne alındığında müvekkilimizin gerçekleştirdiği işlemin hukuka ve hakkaniyete uygun olduğu görülecektir."

"2008 protokolünde en düşük 2007 cirosu 350 000 TL olduğu ve bir eczanenin de ilaç fiyat kararnamesi uyarınca ortalama %20 kar marjı bulunduğuna göre müvekkil tarafından belirlenen sözleşme fiyatının hakkaniyete uygun olduğu anlaşılacaktır."

Yani TEB avukatlarına göre dava siyasiydi ve eczacılar TEB sayesinde iyi para kazandıkları için belirlenen sözleşme fiyatı hakkaniyete uygundu.

Ayrıca İstanbul Eczacı Odası’nın açtığı bu dava ile, TEB Merkez Heyeti’nin her fırsatta dile getirdiği "Birliğin gelirlerinin yok olacağı" yönündeki iddiası trajikomiktir. Bugün TEB hâlâ eczaneler adına 6643 sayılı TEB Kanununun 39/j maddesi gereği sözleşme imzalayıp dağıtabiliyorsa ve elektronik sözleşme hayata geçmediyse, bu yine İstanbul Eczacı Odası’nın SGK’nın elektronik sözleşme dayatmasına ve eczanelerle birebir sözleşme imzalamak yönündeki kararına karşı açtığı davada aldığı yürütmeyi durdurma kararı ile olmuştur.

Sözleşme bedeli davasının açılmasının üzerinden 3 yıl geçmiştir ve davadaki hukuki gelişmeler şöyledir:

1- İstanbul 1. İdare Mahkemesi 2008/1376 E sayılı dosyada 29 Temmuz 2010 tarihinde 2008 yılı SGK sözleşmesinin 500 Lira olarak belirlenmesi işlemi hakkında iptal kararı verdi. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Bu durumda gerek davalı idarece 2008 yılı tip sözleşme bedelinin 500 TL olarak belirlenmesine karşın, 2009 yılında eczanelerin satış hasılatına göre 150, 250, 350 ve 500 TL olmak üzere dört farklı sözleşme bedelinin belirlenmiş olmasının 6643 sayılı kanunla kendisine verilen sözleşme bedelinin belirlenmesi yetkisinin meslek mensupları aleyhine kullanıldığını ortaya koyması gerekse davalının sağlık ve eğitim yatırımlarını yapma gibi bir görevinin bulunmaması nedeniyle bu tür yatırımların finansmanı için 2008 yılı sözleşme bedelinin 500 TL olarak belirlenmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

2- TEB bu kararı temyiz etti.

3- Danıştay 8. Dairesi 6 Haziran 2011 tarihinde verdiği kararda şu ifadelere yer verildi: "2008 yılı SGK sözleşmelerinin eczacılara satış bedelinin belirlenmesine ilişkin işlemi, ülke genelindeki birliğe bağlı çalışan serbest eczacıların tamamını ilgilendiren genel bir düzenleme olması nedeniyle, uyuşmazlığın görüm ve çözümünde görevli yargı yeri Danıştaydır. Bu durumda idare mahkemesinde açılan davanın görev yönünden reddedilerek dosyanın Danıştay’a gönderilmesi gerekirken, uyuşmazlığın esasına ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle Ankara 1. İdare Mahkemesinin kararının bozulmasına yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir."

4- Yani Danıştay, bu davada karar verme görevinin (iptal veya ret kararı) kendisinde olduğunu belirtmiştir. Dava dosyası Ankara 1. İdare Mahkemesine gönderilmiş ve 2011/1939 E sayı ile numara almıştır. Mahkemenin önünde 2 seçenek bulunmaktadır. Bozmaya uyarak dosyayı Danıştay’a göndermek veya kendi verdiği kararda ısrar etmek. Mahkeme şu an itibarıyla henüz bir karar vermemiştir.

Yani;

DAVA DEVAM ETMEKTEDİR.

Ancak dava süreci devam etmesine rağmen Türk Eczacıları Birliği’ne verdiğimiz çekin arkası 10 Kasım 2011 tarihinde bankaya ibraz edilerek yazdırılmıştır. 3 yıl içerisinde 8 defa yenilenen çek, TEB Olağan Seçimli Kongresi öncesi yenilenmeyerek, bizlere haber verme gereği bile duyulmadan arkasının yazdırılması yoluna gidilmiştir. TEB Merkez Heyeti’nin 38. Olağan Büyük Kongresi’nin ardından ilk icraatlarından biri İstanbul Eczacı Odası’na icra takibi yaptırmak olacaktır.

Başta eczacı odalarında görev yapmış meslektaşlarımız olmak üzere İstanbul’daki eczacı tabanı tarafından da çok iyi bilinmektedir ki, tüm eczacı odalarında olduğu gibi her mali yılın son aylarına gelindiğinde bütçe yetersizliği nedeniyle sorunlar yaşanmakta ve ekonomik sıkıntı çekilmektedir. Bu dönem içerisinde eczacı odaları, ya Türk Eczacıları Birliği’nden kısa vadeli borç alırlar ya da kredi kullanarak bu dönemi atlatmaya çalışırlar.

İstanbul Eczacı Odası da Ekim ve Kasım aylarında geçici ekonomik sıkıntı içerisine girmiştir. Devam eden bir davada, mutabakata rağmen çekinin arkasını yazdıran TEB’den maddi kaynak sağlayamayacağımızdan, bu sıkıntıyı aşabilmek için kalan tek yol bankalardan taşınmazlarımızı ipotek ettirerek kısa vadeli borç almak olacaktır. Ancak çekinin arkası yazılmış bir kuruma hiçbir bankanın kredi vermeyeceği de bilinen bir gerçektir. Meslek örgütü ciddiyeti ile bağdaşmayan bu davranış, İstanbul Eczacı Odası’nı çok ciddi bir ekonomik krizle baş başa bırakmıştır. Bu şartlarda aylık düzenli ödemelerimizi yapmamız ve çalışanlarımızın maaşlarını zamanında ve eksiksiz ödememiz mümkün değildir.


Her eczacı odası gibi böyle bir davranışla karşılaştığında aynı sıkıntıyı çekeceği çok açık olan İstanbul Eczacı Odası’na bunları yaşatmak TEB Merkez Heyeti’ne ne kazandıracaktır?


TEB Merkez Heyeti’nin tam da kendileri açısından çok kritik olan bir seçim öncesinde böyle bir karar alması son derece anlamlıdır. Birçok eczacı odası TEB’e borçludur ve bu borçlarını kısa erimde ödeme şansları yoktur. Buna karşılık İstanbul Eczacı Odası’nın karşılıklı mutabakatla ertelenen borcu dışında ödemesi gecikmiş herhangi bir borcu yoktur.

TEB’i yöneten anlayış için, yapılanlar, bir seçim yatırımıdır ve borcu olanlara verilmiş bir gözdağıdır. Gerilim ve kavgadan çıkar sağlamayı umanlar, böylesine kışkırtıcı bir adımı atmayı uygun bulmuşlardır. Seçim öncesi politikalarını İstanbul Eczacı Odası üzerine kuranlar bu kavgadan çıkar sağlamayı amaçlamışlardır. Bu nedenle odamız bu ayıbı TEB seçimleri sonuçlanana kadar meslektaşları ile paylaşmamıştır ve oyun bozulmuştur.

38. OLAĞAN SEÇİMLİ BÜYÜK KONGREDE, DAVANIN TEB LEHİNE SONUÇLANDIĞINA DAİR TEB BAŞKANI ERDOĞAN ÇOLAK TARAFINDAN YAPILAN AÇIKLAMALARLA KONGRE GÖZ GÖRE KANDIRILMIŞTIR. HUKUKİ SÜREÇ DEVAM ETMEKTEDİR. DAVANIN SEYRİ HAKKINDA YAPILAN BEYANLAR SPEKÜLASYON YARATMAYA DÖNÜKTÜR. GERÇEKLE UZAKTAN YAKINDAN BİR İLGİSİ YOKTUR. YANILTICI MAHİYETTEDİR.

Ankara 1. İdare Mahkemesi tarafından verilen iptal kararının mahkemenin görevsizliği nedeniyle Danıştay’ca bozulmasının, davanın odamızca kaybedildiği şeklinde nitelendirilmesi tamamen yanlıştır. Hangi hukukçu olursa olsun Danıştay’ın verdiği görevsizlik kararını davanın kaybedildiği şeklinde değerlendirmesi, ancak artniyetle açıklanabilir.

Eğer mahkeme Danıştay’ın kararına uyarsa, dosyayı Danıştay’a gönderecektir. Danıştay da dava hakkında iptal veya ret yönünde bir karar verecektir.

Mahkeme ısrar kararı verirse ve Türk Eczacıları Birliği’nin yapacağı temyiz üzerine dosya bu kez Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na gidecektir. Kurul da ya Danıştay’ı ya da mahkemenin verdiği kararı doğru bulacaktır.

Sonuç olarak:

Biz her zaman hukukun üstünlüğüne inanan ve bu yolda, ilkelerimiz ışığında, evrensel doğrularla mücadele yürüten bir eczacı odasıyız. 6643 sayılı yasamız bizlere "üyelerinin hak hukuk ve menfaatlerini koruma" görevini yüklemiştir. İstanbul Eczacı Odası olarak görevimizi her zaman bu yasaya uygun olarak yaptık. Vicdanımız rahat!

Acaba bugüne kadar eczacının hanesine tek bir kazanım bile yazdıramayanların da, iktidarlarını sürdürebilme adına İstanbul Eczacı Odası’na ve üyelerine böylesi bir haksızlığı uygun gördükleri için vicdanları rahat mı?

Ekonomik anlamda elimizi kolumuzu bağladıklarını sananlar yanılıyorlar. Mesleğine ve İstanbul Eczacı Odası’na her zaman sahip çıkmış olan üyelerimiz, gerektiğinde ihtiyacımızın çok üzerinde bir desteği bize sağlayacaklardır. Odamıza verilen zarar geçicidir.

Ancak,

Kişisel çıkarları uğruna meslektaşlarımızın gözünde Türk Eczacıları Birliği’nin saygınlığını uzun süre telafisi mümkün olmayacak şekilde zedeleyenler asla unutulmayacaklardır.

Onlara söyleyecek başka sözümüz yok.


Çünkü bu ayıpla yaşamak onlara yetecektir.

İstanbul Eczacı Odası
Yönetim Kurulu



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat