Sanırım izlemeyeniniz, en azından bilmeyeniniz yoktur. Sadık Şendil tarafından yazılan eserden senaryolaştırılan bu seyirlik oyun çeşitli tiyatrolarda defalarca sergilenmiş, bir kaç kez de sinema filmlerine konu olmuştur.

 19. yüzyılın sonlarında yaşadığı düşlenen Hürmüz adındaki kadının hepsi farklı mesleklerden olan ve birbirinden habersiz yedi koca ile yaşadıklarını, her birini nasıl idare ettiğini anlatan hoş bir komedi.

Geçen masamdaki envai çeşit evraklara gömülmüş, işin içinden çıkmaya çalışırken nedense aklıma geliverdi. Ama bir farkla. Oyunda Hürmüz yedi kocayı idare ediyor, ancak bizler kimseyi idare edemiyoruz. Aksine tepemizdeki her kurum ya da kişi bizlere bir şey vermeden bizlerden birçok şey istiyor.

Malum Ocak ayı. Birçok kurum vergi, senelik hizmet bedeli diye sırada. İnternetten tabela vergimin beyannamesini verdim. Geçen seneye oranla yüzde yirmi artmış bir rakamla yüz yüze kaldım. Benim kazancım yüzde yirmi artmadı ki, üstelik sürekli düşürülen ilaç fiyatları nedeniyle daha da azaldı.

Tabela vergisini vermemin üzerine geçen yıl ceberrut suratları ile eczaneme gelen iki belediye görevlisi önce tabela vergisini ödemediğimi iddia ettiler, o hengame arasında işi gücü bırakıp arayıp, bulduğum ödeme makbuzunu gösterince bu kez eczane vitrinindeki resimler için "reklam" diyerek tutanak düzenlemeye kalktılar. Neymiş; "başında saç olan bir kişinin resmi, şampuan reklamı sayılıyormuş. Karpuz, şeftali resmi koyarsam sebze, meyve satmadığım için reklama girmezmiş".

Bir ara Tarım Bakanlığı bir ahkam kesmişti. "Eczaneler gıda destek ürünleri satıyor, bizden de kayıt ve onay belgesi almaları gerekir" diye. Neyse ki gerekli yazışmalarla o istem -büyük ihtimalle şimdilik- halloldu gibi.

Arada bir vergi dairesinden kontrole geliyorlar. Yazar kasa fişlerini, POS çıktılarını kontrol ediyorlar. Bir ara vergi dairesi müdür yardımcısı olduğunu söyleyen bir görevli vergi tabelama bakarak "ödediğiniz vergi azalmış, bunu arttırın. Yoksa incelemeye alırız" gibi bir laf etmişti. Ben de "her hafta ilaç fiyatları düşüyor, giderlerimiz artarken karlılığımız ve gelirlerimiz azalıyor. Eğer işlerimizi ve karlılığımızı arttırırsanız seve seve daha çok vergi veririm" diye yanıtlamıştım. Oysa ki, etrafımdaki tüm esnafın verdiği vergiyi toplasan, benim ödediğim vergi miktarına ulaşmaz.

SGK iki taraftan tepemizde.

İlki, malumumuz GSS kapsamında mensuplarına ilaç hizmeti sunuyoruz. Neredeyse her ay tek taraflı değiştirilen kurallar silsilesini kaçırmamaya çalışarak reçeteleri MEDULA denen ve yedi yıldır bir türlü tam anlamı ile çalıştırılması becerilemeyen provizyon sistemine kaydetmeye çalışıyoruz. Öyle ya, reçeteyi eksik yazan doktorun, raporu eksik-hatalı giren sekreterin cezasının faturası da bize kesiliyor.

İş fabrikasyon üretime döndü. "Ver reçeteni sisteme girelim, al ilaçlarını git. Sıradaki gelsin". Oysa ki, her hasta ile ayrı ayrı ilgilenmemiz, ilaçların kullanımı, aksi etkileri konusunda bilgilendirmemiz gerekli. Ama MEDULA yüzünden kafamızı bilgisayar ekranından kaldıramıyoruz.

Bir de SGK’na bedavadan tahsilatçılık yapıyorduk ki... Hizmet bedeli adı altında reçete başına 25 kuruş (KDV dahil) ödenmeye başlandı.

Bazı hastalar ya da hasta sahipleri de bu konumlarından fayda sağlamaya çalışıyorlar. Elinde reçeteyi ya da e-reçete kodu yazılı ufacık kağıtları sallayarak "bak fark çıkarırsan ilaçları senden almam haa." diyerek kapıdan içeri giriyorlar.

Halbuki eskiden, ilacın parasını cebinden ödediği zamanlarda önlerini ilikleyerek eczaneden içeri giriyorlardı. Kim bilir, bu konuda belki de suçun büyüğü bizde...

İkinci olarak da Sgk tarafından iki yönlü denetlenmemiz. Hem TEB ile imzaladığı protokolde TEB denetleme yetkisini SGK’na devrediyor, hem de SGK müfettişleri yanımızda çalışanların kayıtlı olup olmadığını denetliyor. Ve yine oysa ki, sokak aralarındaki binaların bodrum katlarındaki işyerleri kayıt dışı çalışanlardan geçilmiyor.

Sağlık Bakanlığı’na elimiz mecbur. Yasalarla bağlanmışız bir kere. Hemen her gün gibi ilçe sağlık müdürlüğü’nden yazılar geliyor. "Sahte doktor kaşesi, sahte rapor bildirimleri, şu şu ürünlerin satılmaması emirleri... vs. vs"

Bu sahte doktor kaşelerini, sahte raporları, sahte reçeteleri düzenleyenlerin ciddi bir ceza aldığını hiç görmedim. Hepsi ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar. Ammaa, eczacı olarak birine kanıp ilaç verdin mi yandın ki, ne yandın?

Aynı durum internet sayfalarından, yaşam merkezi adını verdikleri dükkanlardan şakır şakır satılan ürünler için de geçerli. Vay ki eczanede satılsın, hemen el konulup mühür altına alınır. Depodan faturalı gelip gelmediğine hiç bakılmaz. Hele ki bu ürünlere izin veren Tarım Bakanlığı hiç mi hiç üstüne alınmaz.

Masamın üstündeki evrakların dağınıklığı beni böyle saçma sapan düşüncelere gark ediyor.

Sizler kendinizi böyle düşüncelerden koruyun. Hepimize aydınlık günler, mutlu yıllar diliyorum...

 

 

İLETİŞİM

e.ciftci@eczacininsesi.com
Tel : 0212 5474746

https://twitter.com/#!/ECiftci1

https://www.facebook.com/#!/ertan.ciftci1

 

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat