Foto muhabiri Ali Öz’ün fotoğraflarından derleyip Fotoğrafevi Yayınevi’nde çıkan yapıtı ellerimde. Adı; Tarlabaşı "Ayıp Şehir".

Tarlabaşı, 1535 yılında Fransızlarla başlayan uluslararası elçilik bulundurma uygulaması sonucunda Beyoğlu’na (Pera) yerleşen Sefaretlerde çalışan üst düzey yöneticilerin ya da Levantenlerin, gayrimüslimlerin işyeri ve konutlarında çalışanların yerleşim alanı olarak kurulmuş. Dönemin İstanbul’unun kültürlü insanlarının yaşadığı bir bölge.

Bu evlerin mimarisi de Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi) üzerinde yer alan konutların birer küçük kopyası gibi.

Cumhuriyetin ilanından sonra gelişen olaylar, elçiliklerin Ankara’ya taşınması, 6-7 Eylül olayları, gayrimüslimlerin ülke dışına göçmesini, köyden kente göçün hızlanmasını getirince bu bölgenin yaşam yapısı süreç içinde yeni yerleşicilerince şekillendirilmiş.

Tarlabaşı, İstanbul’un en karanlık ama aynı zamanda en renkli mekanı haline gelmiş.

Şimdi "Kentsel Dönüşüm" adı altında o bölgede yaşayanlar yaşadıkları mekanlardan çıkarıldılar, başka yerlere gitmek zorunda bırakıldılar. 1800’lü yılların, 1900’lü ilk yılların esintilerini taşıyan yapılar da yıkılarak yerlerine yeni devasa ama ruhsuz modern binalar, AVM’ler yapılıyor.

Tarlabaşı özgün yapısı korunarak yenilenemez miydi? Mutlaka yapılabilirdi. Dünyada bu örneklerden sayamayacağımız kadar çok var. İstanbul’daki Akaretler de bu doğru uygulamanın bir örneği.

"Değişim" adı altında özgün yapıların bozularak yerlerine çarpık oluşumlar getirilmesi sadece şehircilik alanlarında yaşanmıyor. Sağlık sistemi de, biz eczacılar da payımıza düşeni alıyoruz.

İşin ucunda "iş bilirlik" adı altında sermayenin belli ellerde toplanması, kısacası emek gaspı var.

Bu çarpıklık içinde bir çok kötü işleyiş normal olarak algılandırılmaya çalışılıyor.

Bir ilaç firmasının CEO’su "biz kanser ilaçlarını batılı zenginler için ürettik" diyebiliyor.

Bir üniversite hocası ilaçta reklam serbestisi getirilmesi, dolayısı ile daha çok ilaç kullanılması için gazete köşesinde pehlivan tefrikası gibi yazılar yazabiliyor.

Ülkenin başbakanı "ilaç satışlarını marketlere açabiliriz" diye beyanat verebiliyor.

TEB’nin iletimi ile; kimi ilaçların eczaneler aradan çıkarılarak doğrudan depodan hastaya ulaştırılması için yasa değişikliği gündem edilebiliyor.

İlaç fiyatlarının bütçeye yükü öne sürülerek eczane karlılığı yok edilmeye çalışılıyor.

Hastanelerde yeteri kadar eczacı istihdam edilmeyerek eczacısız ilaç hizmetine göz yumuluyor.

Bu örneklere düzinelerce ek yapılabilir.

Bu topraklarda 1200’lü yıllardan bu yana sür gelen hiçbir mesleğin icrası bu kadar baskı altına alınmamış, yok sayılmaya çalışılmamıştır diye düşünüyorum.

Ne diyelim....

"Allah insanın ar duyusunu yok etmesin".

 

 

İLETİŞİM

e.ciftci@eczacininsesi.com
Tel : 0212 5474746

https://twitter.com/#!/ECiftci1

https://www.facebook.com/#!/ertan.ciftci1

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat