YATAN HASTA

 

            “Yatarak tedavilerde gerekli olan ilaç ve tıbbi malzeme, ilgili hastane tarafından temin edilir“    ifadesi mantıklı ve gelişmiş ülkelerde de uygulanan doğru bir uygulamadır.  

            25.Mayıs.2007 /26532 sayılı resmi gazete “Sosyal güvenlik kurumu sağlık uygulama tebliği Sağlık kurumlarında yapılan tedavilerde kullanılan ilaçların sağlık kurumunca temin edilme zorunluluğu, resmi sağlık kurumları için Tebliğin yürürlük tarihinden itibaren 120 gün sonra uygulamaya konulacaktır.denildi. Bu konuyla ilgili kurumların ilaç alımını kolaylaştırmak amacıyla !!.  

            07.Haziran.2007 /26545 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Kamu İhale Kanunu ve Kamu sözleşmeleri Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanunda yapılan düzenleme ile; 
       
….Çerçeve sözleşme kapsamında mal ve hizmet alımını düzenleyen yeni maddeye göre, sağlık hizmeti sunan idareler bu Kanunda öngörülen temel ihale usullerini uygulamak kaydıyla sürekli biçimde ihtiyaç duydukları mal veya hizmet alımlarına ilişkin çerçeve sözleşmeler yapabilecek. Bu çerçeve sözleşmelere istinaden alım ihaleleri düzenleyebilecek. Çerçeve sözleşmenin yapılmasına ilişkin ihalelerde ödenek şartı aranmayacak.. Çerçeve  sözleşme  kapsamında karşılanması planlanan tahmini ihtiyaç miktarları da gösterilecek..
Çerçeve sözleşme yapılmış olması, idareye alım yapma yükümlülüğü getirmeyecek. İdare, çerçeve sözleşme kapsamındaki mal veya hizmet alımlarına ilişkin ihtiyaçlarını Kanunda yer alan diğer usulleri kullanmak suretiyle de temin edebilecek….” denildi.

            Daha sonra;

            10.10.2007 tarih ve 2007/78 sayılı genelge SUT’un “Yatarak tedavilerde reçetelerin düzenlenmesi” başlıklı (12.1.2) numaralı maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Tebliğin yürürlük tarihinden itibaren 120 gün sonra” ibaresi “01/1/2008 tarihinden itibaren” şeklinde değiştirilmiştir denildi.

            Daha sonra;

            31.12.2007 tarih ve 2007/97 sayılı genelge   “01/01/2008 tarihinden itibaren, yatarak tedavilerde temini zorunlu ilacın/ilaçların Kurumla sözleşmeli resmi sağlık kurumlarınca temin edilemeyerek  ECZANEMİZDE YOKTUR,YATAN HASTA kaşesi basılıp başhekimlik onayı ile reçete düzenlenmesi kaydıyla hastaya aldırılması durumunda; reçetede yer alan ilaç bedelleri Tebliğ hükümleri doğrultusunda beş günlük dozu aşmamak şartıyla karşılanır  ve ödenen tutar ilgili sağlık kurumunun alacağından mahsup edilir….” denildi.

          Ülke genelindeki tüm hastanelerin özellikle üniversite hastaneleri ve büyük devlet hastaneleri sorunlarını en aza indirgemeye çalışırken 10.01.2008 tarihli basında  Çalışma, Maliye ve Sağlık bakanları Milliyet in gündeme getirdiği sıkıntı nedeniyle hastanelerde baş gösteren krizi görüşmek üzere Salı günü bir araya geliyor” diye haber yayınlandı. Gözler Salı gününe çevrili beklerken, yazılanlar bu konuyu aydınlatacağına daha da karmaşık hale getirdi... Üniversite ve Devlet Hastaneleri, İlaç depoları, Eczacı odaları, İlaç firmaları, vatandaş, personel  vs. Kimse ne yapacağını bilmiyor gibi.. Herkesin  aklı karışık..

            Basından izlediğim şekliyle, halkımızı yakından ilgilendiren hastanelerde yatan hasta ilaç ve malzemelerinin temini ile ilgili konuda yapılan iyileştirme çalışmalarının alt yapısındaki eksiklikler yüzünden, başından bu yana birkaç kez değiştirilmesi, bu iyileştirmeye destek verecek diğer bağlı uygulamaların (Hastane ve Serbest eczanelere SGK ödemelerinin standardizasyonu, İlaç firmalarının ve Depoların ihalelere girme kurallarının iyileştirilmesi, İlaç firmalarının kendi ürün listelerinde olan ilaçların yokluğuna mahal vermeden imal veya ithal mecburiyeti, Özel, Devlet ve Üniversite hastanelerinin uygulamaya uyum sıkıntılarının giderilmesi, v.b.  ) da aynı oranda iyileştirilmesi ile mümkündür. Türkiye deki ilaç dağıtım  hizmetinin  1990’lı yıllarda İlaç firmalarınca  yapılan dayanışma ve çalışmalarla sadece  iki büyük depo zincirinde  toplanması, bu iki kanalın  Türkiye ilaç pazarının %25-30 civarındaki cirosunu ifade eden SSK’nın boşalttığı alanı doldurması, yerel depoların bu  haksız rekabete dayanamayarak ve peş peşe yaşanan ekonomik krizlerden dolayı kapanmasıyla  Türkiye de ilaç dağıtım sektörü 2 efendili sistem haline gelmiş ve bu iki şirketin ihalelere girmemesi, ülke genelindeki ilaç dağıtımının buna endekslenmesi, hastanelerin ihalelerine girecek yeterli sayıda yerel depo   bulunmaması, bulunan çok az sayıdaki depolar tarafından çerçeve sözleşme maddelerinin uygun görülmemesi, ilaç firmalarının bu konuya Devletin  gözüyle bakmaması, bulunmayan ve önem arz eden ilaçların ait oldukları firmalara yaptırım uygulanamaması bu konunun daha birçok soruna gebe olduğunu göstermektedir.

            Tıpkı 2005 yılında SSK eczanelerinin bir anda kepenk kapatıp, daha sonraki günlerde servis eczanelerinden raporlu reçetelerin verilmesinin istenmesi, sonraki dönemlerde de SSK stoklarının diğer hastaneler arasında paylaştırılması v.s. gibi çok zorlu ve virajlı yollardan çalışmalar yapılması istenmiştir. Hâlbuki SSK hastaneleri, Sağlık Bakanlığına devredildiğinde devir ve uyum işlemleri sürerken eczaneler ellerindeki stokları bitirmek üzere belli bir süre pekâlâ açık tutulabilinirdi, hatta o günlerde başlayan yeşil kart ilaç verme işi hak sahiplerine yeşil kart dağıtılamadığından eczaneler tarafından Bakanlık emriyle kartsız olarak ezbere ilaç veriliyordu. O dönemde yeni başlayan ve birçok eczanenin vermeye cesaret edemeyip, bazı eczanelerce verilen ve uzun kuyrukların oluştuğu yeşil karta ilaç verilmesi hizmeti pekâlâ SSK hastanelerinin milyarlarca stoku bulunan eczanelerinden yapılabilirdi.

         

            Türkiye de hastanelerin ilaç ihalelerine giren ecza deposu sayısı bir elin parmakları ile ifade edilecek sayıdadır. Bu depoların büyük bölümü ihalede istenen ilaç çeşitlerine göre, antlaşmalı oldukları firmadan fiyat teklifi alarak bu teklifi ilgili hastaneye sunmak üzere aracı firma olarak çalışan veya adına ihale deposu denilen türdendir. Hastane ilaca sıkıştığında üst fiyattan almak istese bile ( ki böyle bir alışveriş yolu yoktur) bu tür depoların rafında ilaç olmadığından aradığı ilacı bulması, hatta taşradaki hastanelerin aradığı ilacı aynı gün veya takip eden ertesi günlerde getirtmesi mümkün olmamaktadır. Durum böyle iken hastanenin ihtiyacı olan ilaç listesini (her ihtimali ve her tür hastayı göz önüne alarak) yasa gereği birkaç katına çıkartarak ihale listesi hazırlaması ve ihale edilen bu rakamların sözleşme gereği alım yükümlülüğünün olmaması zaten kısıtlı şartlarda çalışan küçük yerel depolarca cazip ve kabul edilebilir olmamaktadır.

          Özellikle fiyatları çok ucuz olup, önemleri hayatla ifade edilebilen türden ilaçların bazıları bazı zamanlar piyasada bulunamamakta ve açılan ihalelerde bu türden ilaçlara (mesela Efedrin amp, Naloxone amp, Aritmal amp, Orgametril tb, Luminaletten tb  gibi v.s.) fiyat verilmediği zaman hastanenin acil dönemde eli kolu bağlanmış olmaktadır.     

            İlgili firmaların belki haklı gerekçeleri olmakla beraber bu konuda sorumluluk sahibi olan ilgili birimler (Sağlık Bakanlığı, SGK, İlaç işverenleri, TEB, Maliye bakanlığı, v.s.)  tarafından yapılabilecek çözüme yönelik iyileştirmeler olmalıdır. Herhangi bir hastanenin ihale listesinde bulunan zaman zaman hayati öneme haiz olabilen bir ilaca, ihaleye giren depolar tarafından fiyat verilmediği zaman, o hastane bu ilacı diğer ihale şekillerinden biriyle (mesela doğrudan temin v.s.) temin etmekle yükümlüdür, ama adı geçen ilaç piyasada ve dolayısıyla üretici veya ithalatçı firmasında yoksa ilgili hastanenin hareket kabiliyeti kısıtlanmış demektir.

            Hastaneye başvuran hastalar TV den duydukları medyatik konuşmalara uygun, aynı şeyleri hastanelerden beklediklerinde hastane yetkilileri ile aralarında sorun yaşanıyor olması doğaldır. Mesela TV de sağlık karnesine son verildi diye konuşan Devlet adamının konuşmasına göre, nüfus cüzdanıyla hastaneye başvuran kişiler sağlık karnesi olmadan işlem yaptıramıyorlar. Çünkü altyapıda bazı problemler yaşanıyor. Yatan hastada yaşanan bu sıkıntılı dönemde mesela doğuma gelen ve uzun süreli tansiyon veya şeker ilacı kullanan hasta, evdeki ilacını yanına alıp hastaneye yatacağına nasılsa hastane karşılar diye sürekli kullandığı ilacını yanına almadan gelip doğum servisine yatıyor. ”Tansiyon hastasıyım veya kollesterolüm var, şu ilacı kullanıyorum, bana yaza mısınız” diye doktora rica edip tabelaya veya reçeteye yazdırdığında problem yeniden alevleniyor. ”Kardeşim, burası doğum hastanesi, burada o tür ilaç olmaz “ dersen, sana TV’yi ve bu konuda birkaç cümle sarf etmiş olan Devlet adamını örnek gösteriyor. Adı geçen reçeteyi imzalayıp, kaşeleyip “hastanemizde yoktur “ diyerek dışarıdaki serbest eczaneden temine çalışsan bu defa eczacıda problem çıkıyor. Çünkü eczane bu reçeteyi kime ve nasıl fatura edeceğini bilmiyor. Zira Türkiye’deki ilaç konusu merkezli olan bu ÖNEMLİ konuda sorumlu davranması gereken mevkilerden şimdilik tatmin edici bir açıklama yok, Eczacı Odaları nasıl davranılacağını bilmiyor, bazı hastanelerde bulunan Reçete tevzii bürolarının akıbeti belli değil, çalışmalar durmuş, bir kaostur gidiyor.

       Bu yaşananlar, önemli bir konuda yapılacak iyileştirmelerin konu ile ilgili ve bağlı kuruluşlarda iyileştirme ve bilgilendirmeler yapılmadan kamuoyuna verilerek, medyanın yarım yamalak duyduğu konuşmaları yazılı ve görsel basına zum yapmasından ve konu ile ayrıntı verememesinden kaynaklıdır belki de. Bu ve buna benzer durumlarda yaşanan sorunlar, sorumluluk sahibi kurum ve kuruluşlarca irdelenip ortak çıkar üzerine çözümler üretilmezse, bundan hepimizin etkileneceği malumdur. Vatandaş olarak herhangi bir hastanenin ameliyathane kapısında ilaç veya tıbbi malzeme beklerken, bunun bedelini acı ödememiz an meselesidir.  Zira HAYAT sürprizlerle doludur.

 

                                                                 Ecz. Abdulkadir Nur GÖRDÜK

 

                                                                  akadirgorduk@yahoo.com.tr

 



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat