Ecz. Mustafa AL

Sizlere 1996 yılında mezun olup 1997 yılında eczane eczacılığına başlamış ve kesintisiz sürdürmüş bir eczacı olarak basit ama önemli ve yüksek maliyetli tecrübemi aktarmak istiyorum. Bu tecrübenin mesleğe başlangıcıma göre kg, mt ya da başka bir referans ile ölçümlenebilme imkanı yok. Ne zaman ki tecrübe oluşuyor işte o zaman görme özürlü insanın gözlerindeki açılmışlık duygusu oluşuyor. 2023’ e kadar ki süreçte ancak görebildim kendi gerçeğimi.

Bu süreç içinde eczanemi işletirken veresiye ilintili ilişkiye verilen zaman ve en az iki personel de fazla çalıştırıp kaybettiğim emeğimin altın değerinde olduğunu söyleyebilirim. Ölçümlemek istersek 7-8 kg altın ortalama. 26 yılın içinden hastalarımızla geçirdiğimiz ilacını ödünç verme-tahsil etme-edememe sürecine harcanan iki personelin en düşük maliyetidir bu 7-8 kg altın. (hastalarımızdan tahsil edilememiş alacaklarımız hariç)

Vatani görevime Samsun Sahra Sıhhiye okulunda başladığımda yedek subaylığa dair komutanlardan aldığımız derslerde bir albayımız bize mermi çeşitlerini anlatmıştı. İzli, normal ve plastik mermi vs. 
İşte ben bugün size plastik mermiyle emanet veresiye ilişkisini ve plastik mermi ile yaralananın biz olduğumuzu anlatacağım. 

Plastik Mermi kullanılmasının amacı düşman askerinin yaralı bırakılmasıdır bu şekilde o yaralı asker için en az iki adet sağlıklı asker meşgul olmaktadır ve böylece bir mermi, karşı tarafın üç askerine etki etmektedir.
İşte bize de emanet -veresiye münasebetlerimizin bizlere maliyeti tam da budur. 
15 dakikada 7-8 hastaya hizmet edebilecek en iyi personelimizi bu hastalarla meşgul etmek yerine çeşitli yakın ilişkiler sebebiyle, özen gösterdiğimiz ama verdiğimiz ve alamadığımız borç ilaç veya bedellerinin “varmıydı” - “aa unutmuş olamam, bir yanlışlık olmasın” çeşidinden bir çok konuşmayla tahsilatına verilen zamanın maliyeti, meşguliyet gösteren eczacı ya da en yetkin personel üzerinden bakınca çok yüksektir. 
Bugün $ kuru 28,5 tl civarıdır ve 30.000 TL eline geçen kalfamız için işveren eczacıdan çıkan toplam bedel 50000-52.000 TLdir. Ve bu aslında 365 günün içinden milli dini bayramları ve tatilleri düştüğümüzde aylık ortalama 23,5 günlük çalışmaya denk düşer ve günlük maliyeti 2130 TL gibidir. Yani günde 9 saat çalışsa 235 TL saat ücretine denk gelir ve 15 dakikalık gereksiz konuşmanın işverene maliyeti 60 tl dır.

-“Sen susarken ben derdime yanıyordum”
Yorulmuş bedenim ve ruhum haykırırken, sen uzak ufuklara bakıp uzaydan düşecek göktaşını gerçeklerden bi haber bekliyordun…
Zor bir nöbet sonrası ağaran günü karşılarken ben, uykun da mışıl mışıl son rüyanı görüyordun sen.- demek isterdim yüzüne karşı. 

Sevgili Cem Yılmaz’ın ve Yılmaz Erdoğan’ın o güzel filmi sayesinde hem çocukluğuma gittim hem de hayatımın en önemli repliklerinden biri olan “Zeki Müren de bizi görecek mi?”repliğini mesleğimin vurgusu olarak benimsedim. 

Lise yıllarımda futbolcu Tanju Çolak gol kralı olduğunda “hazırcı” diye eleştirilirken aşkları gollerini yoksaymak için gündem olmuştu. Ne zaman ki emekli oldu ülkede gol sıkıntısı yaşandı uzun süre. Aslında gol atmak kupayı kaldırabilmek anlamına geliyordu ve hayati öneme sahipti. Ama biz bunu Tanju Çolak emekli olunca anlamıştık. Bizi aşkı ile meşgul etmişti birileri, her kim ise onlar…

Eczacılar olarak 1970 model iken modifiye edilen Serçe (Murat 124) arabaya döndürüldük. Şoförümüz, güçlü hoparlörlerden Orhan Gencebay ve Müslüm baba çalarken sıkıldığında eksozundan pöh pöh diye bağırtır arabasını ve susturur tüm caddeyi. Bunca karmaşa arasında ödünç-versiye kavramı etrafında, bizlerin emeğini sömüren ve yok saymayı hak bilen insanların hayatımdan çaldıklarını fark ettim.

Bu öyle bir fark ediş ki; ortalama iki personeli 20 yıl gereksiz ve sadece bu insanlara hizmet amaçlı çalıştırdığı mı anladığım bir fark ediş. İşte ben bunu fark ettim de onlar bunu fark ettiler mi. Hayır asla fark etmediler. “ Zeki Müren de bizi görmeyecek-duymayacak”. Bunu anlamak, bunca sene aldatılacak kadar müsait olduğumu bilmek çok üzücü. Tüm bunların özü; maliyetlerimiz çok yüksek.

Emanet ve veresiye uygulamaları mesleğimizin görünmeyen en büyük hançerlerinden birisi. Belki benim geleceğimden 2-3 daire bedeli çalmıştır. Oysa ben bunları görev zararı sayıyordum. Zararı hesaplayabilmem ve en gerçek olanına ulaşabilmem çok zamanımı aldı.
Yazılarımda maddi konuları konuşmaktan hoşlanmıyorum ama gerçeklerden kaçamayız ve maddi mecburiyetlerimiz çok önemli gerçekliğimizdir. Eczacı yaşı ilerlediğinde varlıklı olmak zorunda. Başka çıkış yolu yok. Bağkur emeklisi olarak var olan en düşük emekli maaşını alacak. “ işe yarar birisi olsaydın zaten varlıklı olurdun” bakışı içinde fakir olma hakkı da yok.

Elbette bu yazdıklarım sadece kendim için değil. Belki sizler tecrübemden faydalanın diye, belki de bunca yok sayılışa öfkemdir. 
Bu sıralar beni ve çalışanlarımı keyfe keder meşgul etmiş insanlara ilgiliyim. En iyi iş biten iştir. “Tahsil edilemeyen satış, satış değildir.” Daha erken farketmiş meslektaşıma göre aynı sorumluluk ve işe üç dört katı fazla emek-zaman harcamışsak dalgınlık ediyoruz demektir. Genç meslektaşlarıma öğüdüm; lütfen bugünün işini yarına bırakmayın, gününde bitirin.

Gününde bitmeyen her iş sizi bitirir.
Nihayetinde işime bakışımın, huninin geniş tarafından dar tarafına doğru bakış olduğunu anladım ve at gözlüğümü çıkardım. Bugün basit bir öğreti olduğunu düşünsem de benim anlamam 26 yıl sürdü.

Umarım hiçbir meslektaşım bu dalgınlığı yaşamasın….



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat